fedakarlıklarınızın, samimiyetinizin ve sevginizin; yakın gördüğünüz kişi tarafından karşılıksız bırakıldığında ya da onun hislerinin daha az olduğu anlaşıldığında hissedilen bir çeşit kalp burukluğu.
keşke tek dert bu olsa. sevilmemek kötü değil ama parasız kalmak çok kötü. hani biri sizi sevmez ama statünüz veya paranız yüzünden suratınıza güler ama o yoksa hem sevilmiyor hem de kimsenin suratına bile bakmadığı biri oluyorsunuz.
bu hissiyatın hiç bir geçeri yok bende.
şahsen böyle bir hisse kapılmam mümkün değil. velev ki kapıldım, bunu mühimsemezdim.
kendini sevdirmeye çalışmak da biraz karekter mevzuu dur ki, derin bahis...
hiç gerek yok.
sağlıklı bi histir. bu konuda gel gitli bi profilim, keyfim yerinde olduğunda olması gerekenden fazla sevilip, olmadığında tam bi illet olabiliyorum, en yakınım için dahi katlanılmaz bi hal alabiliyorum. gel gör ki geride kalan yıllara baktığımda hayatımda beni ileri taşıyan adımların neredeyse tamamını love bombardımanından çıkıp, bu ne pis bi dünya şeklinde overreact hislere kapıldıktan sonra bu hissi yok etmek, beni bu düşüncelerden uzaklaştıracak şeylere odaklanarak atmışım.
geçenlerde japon bi çocuğu ağırladım evde 2 gün. 18 yaşında bi eleman, az parayla 30 ülke gezmiş son 1 yılda. ilk başta bundan bahsettiğinde anlamsız geldi, bi insanı bunu yapmaya itecek çok geçerli sebepler olması gerekiyormuş gibi geldi. ertesi gün konuştuğumuzda çocuk japon toplumunda çok yaygın olan escapism fenomeninin kanlı canlı örneği çıktı. özetle insanların kendisi hakkındaki düşüncelerini çok önemsediğini, bundan kaçmak için sürekli gezmek zorunda hissettiğini söyledi. herhangi bir ortamda olması gerekenden uzun kalıp insanlar kendisini tanımaya başladığında kendisi hakkında olumsuz kanaatler edineceklerine neredeyse emin olduğunu söyledi. baktığınızda oysa son derece uyumlu, aklı başında, girişken, konuşması keyifli bi çocuktu, bunları ona da söyledim, gel gör ki kafasının içinde bi şekilde düşünceler bahsettiği şekilde oluşmaktaydı.
film konuşacak olduk, adam gibi film ismi veremedi, kıvırdı falan en son dayanamadı ve açıkladı; 12 yaşımdan beri hiç bi izlediğim filmi hatırlamıyorum, izlediğim filmler hakkında en ufak bi fikrim yok çünkü film açtığımda doğrudan o gün birileriyle aramda geçen diyalogları, yaşadıklarımı, insanların benim hakkımda ne düşündüklerini kurmaya başlıyorum dedi. ilginç geldi. genç olduğundan olsa gerek. yeterince düşmancıl hisse maruz kaldığında sanıyorum artık vücut bağışıklık sağlayacak ve sallayamayacağı noktaya gelecek. insanlar bok gibi varlıklar, bi yandan da çok güzeller. tamamen sana bağlı. oldboy'da da teşhis edildiği gibi; "gülerken herkes seninle beraber güler, ağlarken yalnız ağlarsın"...
sevilmemenin sağlıklı bi duygu olduğuna dair gibi'de feyyaz'ın da harika bir tiradı vardı cosplay bölümünün sonunda.
belli bi eşikte sürdürmek lazım bence bu hisleri, fazlası her iki tarafın da zarar. sevilmeye çok duyarlı olmadan, insanların sizi sevmesine izin vermeniz en makul opsiyon gibi duruyor.
Olmamanız gereken yerde olduğunuzun ve size göre olmayan, yanlış kişilere değer verdiğinizin ve karşılık beklediğinizin kanıtıdır. Bunu kendinize yapmamanız verilebilecek en etkili tavsiye olacaktır.
Lakin Yukarıda yazdıklarımın çok da bir anlamı yoktur zira kelin ilacı olsa kendi başına sürerdi en nihayetinde...