sevgiliye son defa sarılmak

    1.
  1. keskin dikenlerle dolu bir tarla'da yalın ayak koşturmaya benzer aşk. hani canının yanacağını bile bile girersin. yürürsün, koşturursun bazı zamanlarda ise sürünürsün. ama her halükarda kanar bir yerlerin. kurtuluşun yok! hangi pozisyon da girdiğin değildir önemli olan. bir yerin kanamadan da kurtulman olanaksız. burda önemli olan ne kadar az yara aldığın. güzel başlar her ilişki. hani uyuşturucuyu aldığın andaki kafaya benzer. yükseliş, yükseliş, yükseliş... ama her yükselişinde bir inişi olur ya, aşkta böyle inişlere müsaittir çoğu zaman. biteceğini bile bile başlarsın bazı zamanlar.. Yarını düşünmeden. anın verdiği heyecan ve mutluluk ile. çünkü o senin, sen'de onun. her mevsimden ayrı bir tat aLIRSIn aşık olunca. her renkten ayrı bir his.. her müzik aynı duyguyu verir. en basit cümlelerden bile ona pay çıkarırsın hemen. o'nu özlemeyi seversin. o'nu zikretmeyi. hele, onunla dans etmesi yokmu sana ait düşüncelerin senin beyninde. tarifi olmayan bir duygudur aşk ne kadar caba sarfetsen de anlatamazsın. aşkın vikipedi yok. sözlüklerde geçen her tanımı yalan. kim demiş aşk sevgi diye? yada sevgiyi kim benzetiyor aşk'a... aşk mutluluk mu? ımmm kimi zaman. demiştim ya güzel başlar her ilişki. tutkuyla bağlanırsın. tabiri caizse köpekler gibi seversin karşındaki insanı.bir gün ya sosyal nedenlerden, ya statü farklılıklarından yada duyguların dejenerasyonu yüzünden ayrılmak zorunda kalırsın. ama hep o'nun sevgisi uğrar bu sendroma. biter o yere göğe sığdırımadığın büyük ilişkiniz. son defa buluşmak üzere randevulaşırsınız her zaman buluştuğunuz üniversite kafesinde. buluşursunuz, ama o anda bile, az sonra yaşayacağın büyük hezeyandan, eşsiz ve tarifi olmayan ızdıraptan bir haber oturursun onunla. hala mutlusundur. neden? çünkü hala o'na yakınsındır o anda bile. kısıtlıdır onun için zaman hemen vedalaşıp uzaklaşmak ister yanından. sense ''lütfen, biraz daha'' dersin titreyen sesinle. umarsızca omuz silker olmaz diye. hissetmeye başlarsın ayrılığın o mide bulandıran keskin kokusunu havada. belli etmemeye çalışırsın üzüldüğünü karşı tarafa. gururlusun ya... ne kadar daha dayanacağını bilmeden yüklenirsin titrek bacaklarına kalkarsın masadan, cesur ama birazda korkakça. karşı tarafın soğuk kanlılığı başını döndürür. sendelersin hafiften. parmaklarının ucuyla masaya verirsin ağırlığını, dengeni geri kazanabilmek için.. derin bir nefes alıp kaldırırsın başını. senin hissettiğin duyguların yakınından bile geçemeyecek duygularla bakar o da sana. uzatır elini son defa tokalaşmak için. 2 rakip takım oyuncularının yaptığı gibi yüzlerinde beliren sahte bir saygı ve gülümseme ile. elin varmaz eline. istemezsin bu son veda dokunuşunu. hani bırakmayacağını bilsen kapanır ayaklarına köpekler gibi yalvarırsın ya, neyse.. elini sıkarken zangır zangır titrer tüm iç organların. Hoşçakal... ve beklenen söz gelir onun ağzından. hoş-ça-kal... saniye'de tam 1o defa çınlar bu kelime kulaklarında. hoşçaaa, hoşçaa, hoşça, hoşça... kulaklarında yankılanırken bu veda sözcüğü o, çoktan arkasını sana dönüp başlamıştır yol boyu yürümeye. buz keser tüm vücudun. cesedinkine benzer bir renge bürünmüştür tenin. kan çekilmiştir çünkü iliklerine kadar. sende yürümek istersin ama yapamazsın. adım atacak takatin kalmamıştır çünkü. tüm gücünü toplayıp son bir defa seslenirsin arkasından, durur. koşar adımlarla varırsın hemen yanına. o'nun anlam veremeyen bakışları arasında sarılırsın boynuna. o hiç dokunmaz sana. olsun! sen sarılıyorsun ya... 10 yada 15 saniye sürer buna dayanması. lütfen diyerekten ayrılmak ister senden. izin vermezsin. biraz daha biraz daha sıkarsın. ''canımı acıtıyorsun'' der sana. duymazsın... O senin canını hiç önemsiyormu? duymazsın söylediklerini. tüm yaşadıklarınız geçer aklından işte o esnada. 1-2 damla yaş süzülüverir gözünden hepsi o kadar. çünkü asıl ağlayan kalbin olur o anda. Seni seviyorum dersin kısık bir sesle kulagına fısıldarmışcasına. yanağına küçük bir öpücük bırakıverirsin. gerçekten anlarsın artık o'nun sana ait olmadığını. son defa içine çekersin kokusunu. çözersin kollarını. seni ağlarken görmemesi için bakamazsın yüzüne. bu defa sen dönersin ilk olarak arkanı. üzgün, kırgın, mutsuz ama gururlu, bitkin ama güçlü şekilde başlarsın yürümeye...
    104 ...
  2. 93.
  3. tarih 02.12.12. bir pazar günü. yer duisburg/almanya.

    sevgilim... evlilik hayali kurduğum, çocuklarımızın adını bile koyduğumuz, kah ağlayıp kah güldüğümüz, ve her ne olursa olsun birbirimizden ayrılmayacağız diye söz verdiğimiz dünyalar güzeli sevgilim karşımda. etraf kalabalık. ben uzaktan izliyorum kendisini. almanyanın -8 derece soğuğunda bir önceki geceden gelip, evlerinin tam karşısındaki apartmanların merdivenine oturup, üst üste yaktığım sigaralardan kimsenin haberi yok. 9 saat aralıksız camına kilitlediğim gözlerim bir saniye olsun ayrılmadı oradan. gece boyunca ev kalabalıktı, hüzün hakimdi diyebiliriz evde.

    saat 2 3 gibi cama yaklaştı. daha önceden alışkanlık olduğu için (bkz: #18794583), perdeyi araladı ve beni gördü. uzun bir süre sadece baktı. ve ben uğruna öldüğüm gözlerinden yaşlar aktığını gördüm. daha fazla dayanamayacak olmuş olmalıki, perdeyi çekti ve ışığı kapattı. her ne kadar o ışık bir daha yanmadıysada, ben emindim, karşıdan perdenin arkasından hala bakıyordu: kemal, durma, bu soğukta oturmuşsun buz gibi karla kaplı merdivene. git dediğini hissediyordum. ama son oturuşum olacağını bildiğim için umursamıyordum bile.

    9 saat çok uzun bir zaman arkadaşlar, bunu anladım. soğuk olunca sanki 9 günmüş gibi hissediyorsun. ama nihayet güneş doğuyordu. pazar günü olduğundan herkes daha sıcacık yatağında güzel bir günün başlangıcını adeta kutluyorlardı. benim için ise bu gün, sonumun başlangıcı anlamına geliyordu.

    bir zaman sonra komşu teyzelerin ellerinde güzelce paketlenmiş tepsilerle sevgilimin evine gittiklerini fark ettim. yalnız o değil, güzel güzel giyinmiş genç kızlar, takım elbiselerini çekmiş amcalar, abiler kardeşler.

    ve saat 14:38...

    aha çıkıyor. o mu? bütün gece ayakta idin, uykusuzsun, yanlış görmüşsündür diyor bilinçaltım bana. ama hayır, gelen gerçekten kendisi. birinin kolunamı girmiş o? midesinden rahatsız olduğunu biliyordum, çokta kızardım kendisine, fazla cola içme diye. yanağıma bir öpücük kondurur, özür dilerim aşkıım derdi hep.
    hem bak beyaz elbise giymiş, acaba hastane içinmiydi? aramızda 60 70 m var. yüzü gülüyor, belli oluyordu, her ne kadar yüzü tam olarak görülemiyorduysada. etrafta epey kalabalık, demek seviliyorlarmış diye geçiriyorum içimden o sırada.

    bir ara etrafa bakıyor, birini arayan gözlerle. acaba annesini babasınımı arıyorduki, vedalaşmak için. sonuçta 23 senesini geçirdiği evden ayrılıyordu. ablalarınımı arıyordu o gözler, son kez sımsıkı sarılmak için?

    olamaz, çünkü yanlarındaydı ki onlar? gözlerimi bozuluyordu acaba?

    ve o an, gözleri benim olduğum tarafa bakıyor, bakıyor, bakıyor...

    çevirmiyor kafasını sağa sola, sanki az önceden beri gözleri ile aradığını bulmuş gibi idi. ve o an düşüyor yüzü, az önce gülüyorken, şimdi dudakları büzülüyor. ağlıyor. evden ayrılırken ağlamayan kız, beni görünce hüngür hüngür ağlıyor. babasına, annesine sarılıyor. gelip bana sarılıp ağlayamazki, al götür beni diyemezki. babasına sarıldıkça, sanki ona değil, onun suretinde başkasına sarılıyor gibiydi. darlanıyorum. öyle böyle değil. şuan bu satırları yazdığımda titreyen ellerim, aynı o günde böyle titriyordu. vedalaşma faslı bitmişti ve yavaş yavaş arabaya doğru ilerliyorlardı.

    tam binecekken, tekrar kafasını kaldırdı, kısa bir süre daha baktı ve "aşkım, bak düğün arabamız bmw olacak, bmw den başka arabaya binmem" dediği o arabaya bindi. arabanın önünü kesen çocuklar, ağlayan konu komşu, akraba, anne baba... ve ben...

    o gün salonada gittim. herkes gülüyor oynuyor eğleniyordu. birara kendisine ayrılan lavaboya gitti. arka kapıdan dolandım. su boşa akıyor, o sadece aynaya bakıyor.
    ve o an. ben girdim içeri. ses yok. sanki suyu kapatmış, sanki içeride oynanmıyor, sanki içeride insan yok. kıyamet kopmuş ve herşey yok olmuş sanki. işte. işte bak dönüyor. o güzel yüzünü bana doğru çeviriyor. şaşırmış olacakki, hiçbir tepki vermiyor. sadece bakıyor. kendine geliyor ve gözlerinden yaşlar süzülüyor, makyajı bozuluyor. yavaş adımlarla yaklaşıyor bana. tam karşıma gelince derin derin gözlerime bakıyor ve sarılıyor. sımsıkı, sıcacık. omuzumun ıslandığını fark ediyorum. hiçbirşey demiyor, demiyorum... son sarılmamız...
    42 ...
  4. 10.
  5. aşk kıpırtılarının başladığı zaman ki heyecanla, son kez sarılmayı bilmenin verdiği acı aynıdır. biri çok sevindirir, bazende ağlatır sevinçten. biri ise çok üzer, sırf bu yüzden ağlatır...

    sevgiden başka herşey bittiği için ayrılan sevgililer vardır. bunların vedası fazla yıkmaz iki tarafıda. iki tarafında pişmanlıkları ve gözyaşları, en önemlisi de sevgileri ortaktır hala. iki tarfta sarılır karşısındakine. kokularını içlerine çekerler. ilk tanışmadan, ilk kavgaya, olayların neden böyle geliştiğine kadar herşeyi düşünürler o kısacık kendilerine birbirlerini depolama aşamasında. gözyaşlarını ve birbirlerinin kokularını alarak ayrılırlar.

    birde sadece bir tarafta herşeyin bittiği ilişkiler vardır, ki bunların veda sahneleri daha kötüdür. seven taraf, hiç sormadan sarıldığı bedene, bu kez sorarak sarılmıştır. şanslı hisseder kendini izin verdiği için. sadece onda vardır gözyaşı, pişmanlık, heyecanlar, kavgalar... karşı taraf buz gibidir. ne bir karşılık, ne bir içtenlik. sadece seven taraf gözyaşını ve sevdiği insanın kokusunu alarak ayrılır...

    güneşli bir günde çıkılan yoldan, sağnak yağmurlu bir günde dönersin içine. aşk denen kurak arazinin sonuna gelinmiştir işte. geri dönüp baktığında umut ektiğin heryer, çürümüştür..
    9 ...
  6. 3.
  7. son defa sarıldığını bilmeden sarılmaktır. sonrasında hep o son sahne kalır zihinde.
    9 ...
  8. 4.
  9. belki son defa olduğunu bilsek kenetlenir bırakmazdık.
    (bkz: zamanı geriye almak).
    7 ...
  10. 100.
  11. kimse ayrılmak için birini sevmez;

    lise bitip ergenliğin en doruk noktasına varmış libidomla tatile çıkmanın dayanılmaz hafifliği içerisinde ömrümün en tatlı günlerini geçireceğim insanla tanışmaya gidiyorum, hiç bir aşk o yaşlarda yaşanan aşk kadar karşılıksız ve temiz olamaz bunu bugün bir kere daha görüyorum.

    deli gibi sevdiğin bir insanla 8 sene geçirmek nasıl bir duygudur çoğu kişi bilmez, fırtınalı kavgalar ama bir okadar şiddetli tutkulu bir aşk suyun altında 90 saniye kaldıktan sonra içinize çektiğiniz oksijen misali, her yanınızı yakar.

    yıllar geçip sona yaklaşırken tutkunun artık yetmediğini anladığınız anlarda zaten tutkunuzuda kaybetmeye başlamışsınızdır, sona doğru sürüklenirken bu denli aşık olduğunuz biriyle aslında bir ömrü geçirme şansınızın olmadığının farkına varmak son derece sinir bozucudur, bunu karşınızdaki insanda biliyor olabilir ama geçen onca seneyi bir anda silip atmak veya yeni bir hayata başlayabilmek ne kadar kolay olabilir ?
    kavgalar anlamsızlaşmaya hatta kavga edecek mecalinizin kalmadığı günlere doğru ilerlerken aslında böylesi her ikimiz içinde iyi olacak diye kendinizi telkin edebilirsiniz,
    ama;

    beraber yaptığınız şeyler ayrıldıktan sonra karşınıza çıkmaya başladığında, oturduğunuz parkın önünden geçerken, onun en sevdiği yiyeceğe elinizi uzattığınızda, aşkınızın bestesi olan o özel şarkıyı anlamsız bir mekanda duyduğunuzda, eski resimleri karıştırdığınızda, size yazdığı küçük notları biriktirdiğiniz kutuyu açıp baktığınızda....

    karşınıza çıkan her insanı onunla kıyasladığınızda, o şöyle yapardı diyemeden gözlerine bakıp hayatınıza ondan sonra giren insanıda üzmeye başladığınızda silkinip kendinize gelirsiniz. hayat devam ediyor ve geçmişten kendinizi kurtarmanız gerekiyor diye telkin edersiniz kayıp ruhunuzu yerine geri koyabilmek için, acaba şimdi ne yapıyordur diye kendinize sormamak için çeşitli yöntemler geliştirirsiniz, bu kadar unutamayacaktın neden ayrıldın o zaman mal diye sorular sorar cevap olarak ayrı dünyaların insanlarıydık böylesi ikimiz içinde hayırlısı oldu dersiniz.
    içinizde kocaman bir yumrukla nefes almaya çalışarak yıllar geçirirsiniz, o yeni birini hayatına sokar siz yeni birini, o evlenir siz evlenirsiniz, ama hep birbirinizden haberdar olma çabası içindesinizdir, gurur adı altında tüm vücut ezilirken aynı suda iki sefer yıkanılmaz diyerek sevdiğinizi hayatınızdan uzak tutmaya çalışırsınız, bir çok şeyin unutulmaz olduğu bir ilişkinin külleri içerisinde savrulurken en unutulmaz olan nedir bilirmisiniz ? bir onu ilk öptüğünüz gündür, iki ona son defa sarıldığınız gündür.
    üzerinden 10 sene geçmiş olsada...
    7 ...
  12. 2.
  13. bazen son defa olduğunu bilmeden sarılmak ve sonları hep pişmanlıkla yaşamak daha kötü keşke daha sıkı sarılsaydım sevdiğimi yüzüne söyleseydim diye geçer. (bkz: (#6045214))
    6 ...
  14. 110.
  15. gecenin 4 buçuğunda uyanıp doya doya sarılmaktır ve son bir sabaha onunla uyanmaktır sonrasında.

    5 yıl geçse de aradan akılda kalandır, gönülden bir parça alandır...
    4 ...
  16. 11.
  17. onu görmeye şehirdışına gitmişsizdir. sinemaya gidip ayrılacaksınızdır sadece o evine gidecektir. bilmeden sarılırsınız son defa. o giderken arkasından bakarsınız o'da yoluna gidiyordur. bilmiyorsunuzdur son defa ama içim sızlamıştı o anda. acaba? demiştim. işte o acaba buymuş! o acaba "evet evet son defa sevgiliye sarılmak"mış.
    4 ...
  18. 31.
  19. 3 gün önceydi.haberleri izleyenleriniz bilirler galatasaray üniversitesi öğrencisi olan bir genç kayıp gitti bir minibüsün altında beşiktaş meydanında.
    işte o meydan başka bir ölümede şahitlik etti 3 gün önce . yıllarını verdiğin ve sorunlar yaşaşanda her şekilde sarıldığın bir sevdanın son sarılmasına şahit oldu ölüm meydanı.
    civarında ikamet edip her seferinde oralardan geçerken bir gün gelipte sevdiğininin en yakın arkadaşının kollarında öleceğini nerden bileceksin.
    ne terkediliş bu nede senin beklediğin cevap var onda .sadece bir özür dilerim.ve giden bir hayat gömülen umutlar.şimdi hayatına aldığın herkesin birinin gölgesinde kalmasından ibaret aşk.

    son defa sarılmak son defa sarsılmak.
    5 ...
© 2025 uludağ sözlük