ben, fakir bir kulunuz olarak sizden istirham ediyorum. bu tip başlıklara bir şeyler yazarken lütfen hassas insanların da aranızda olabileceğini, yazdıklarınızı okuyabileceğini düşünün. 3 kere düşünüp 1 kere yazın. size adeta yalvarıyorum efendim.
tam da böyle bir şey başıma geldi zira. o zamanlar iç mimarın yanında bıçkın bir elemanın. kafam çalışmadığından okuyamadım. mesele, buydu zaten. çok çalışırdım derslerime. akşam gelir konu tekrarı yapardım. ertesi günün derslerine göz atardım. ama misal, matematikten 49'un yukarısını göremedim amına koyim okul hayatım boyunca (not: küfür ettiğim için özür dilerim) hani hep aileler teşvik eder ya okumanız için, "oku adam ol yoksa onun bunun yanında ağız kokusu çeker it gibi çalışırsın" derler ya düşünün biz de tam tersi oldu. 14 yaşında falanım babam karşısına aldı beni. "oğlum" dedi "çok çalışıyorsun görüyorum. ağzımı açamıyorum. notların da ortada. sen okuma yavrum. seni birinin yanına koyalım meslek sahibi ol". genel itibariyle naif, keskin duruşları olmayan bir adamım. çocukken de böyleydim. hiç ikiletmeden, acaba demeden, kendi iç dünyamda en ufak bir tereddüde dahi düşmeden tamam peki dedim. okumak da okumamak da bende bir şeyleri değiştirmiyordu. (not: konudan saptığımın farkındayım. özür dilerim)
işte efendim, bir gün iç mimarın yanında bir tavan çalışması yaparken çok kıvrak şekilde yere düştüm. evet, kıvrak vaziyette. merdiven varmışcasına ayağımı uzatıp boşluğa "basmam" ancak bu şekilde tariflenirdi. ayağımı kırmam yetmiyor gibi damarlarımı yerdeki aletler kesti. sakat kaldım.
hani sapyoseksüel falan bi şeyler diyorlar ya. inanın kadınlar, zekayı seviyor. olanı da seviyor olmayanı da. benim kız arkadaşım şapşallığımı seviyordu mesela. bazen aynanın karşısında ben bile seviyordum şapşallığımı. allah fiziğimden almış, zekama da vermemişti. (not: haşa, allahın işine karışmıyorum)
kız arkadaşım betül, şapşallığıma tahammül edebiliyorken, aksak bir şapşal olmamı kabul edemedi sanırım. "sonumuz yok" dedi. (artık bildiğiniz gibi) genel itibariyle naif, keskin duruşları olmayan bir adamım. hiç ikiletmeden, acaba demeden, kendi iç dünyamda en ufak bir tereddüde dahi düşmeden tamam peki dedim. betül ayrıldı sonumuz olmadığı gerekçesiyle. oysa her şeyin bir sonu vardı. kafam o kadar çalışmaz ama en azından bunu biliyordum. varsın 2 sene sonra olsaydı o "son". her gece ağladım. insan okuyamayınca, meslek sahibi olamayınca, bir de sevilmeyince sanırım yapacak çok da bir şeyi kalmıyor.
çok uzattığımın farkındayım. (not: özür dilerim) işte tüm bu yaşadıklarımın ardından böyle bir başlığa ve sonrasında içindekilere bakınca gözlerim doldu. sakat sevgili terk edilir, sakat insan mı sevilir falan yazmışsınız ya yazıklar olsun. ya bu sözlükte sakat birilerinin, canı yanan birilerinin olduğunu düşünemiyor musunuz allah aşkına? yeter! gerçekten yeter be!
not: sonumuz yok dediğinde söylediğim "peki"yi hiç unutamadım.
üzülerek söylüyorum ama ben kendimden çok kimseye değer veremediğim için büyük ihtimalle bir müddet dayanır sonra ayrılırdım ama karşıma kendimden daha çok değer verebileceğim biri çıkarsa bırakmam.
insan sevdiğini öylece o halde ortada bırakabilir mi?
Gerçekten seviyorum diyen insan yapamaz ya, aksine daha çok üstüne titrer. Sarıp sarmalar.
Allah korusun tabii ama sevdiğimin başına gelse yanından bile ayrılmak istemem, yükünü hafifletmek için çabalarım. Mutlu etmek için çabalarım. Yüzünü güldürmek için çabalarım.
Sizin de başınıza gelebilir. Düşünsenize sırf bu yüzden terk ediliyorsunuz, o kadar size seviyorum asla bırakmam diyor. Sonunda böyle bir durum için gidiyor. Ben kaldıramazdım herhalde.
hiç bir şekilde onu o durumda yapayalnız bırakmazdım. elimden geldiğince en büyük destekçisi olur herşeyden onu sakınır her anında yanında olmaya çalışırdım.. bu acıyı aklından bir nebzede olsa da kazıyabilmek için çabalar mücadelemi verirdim sırf onun yüzü gülsün diye.. hayatınızda sevdiğiniz insanlar olmadıktan sonra o yaşamın ne anlamı kalır bizler için.. ister 5 yıl olsun ister 2 aylık ilişkiniz olsun siz bir yola girmişsiniz yarı yolda bırakamazsın..
Edit: yanında olurdum. ilişkinin gidişatı değişmezdi kesinlikle. 5 dakika sonra sakat kalıp kalmayacağı belli değil kimsenin. Ben destekcisi olurdum her konuda. Gerekirse sırtımda taşırım. Yeter ki beni üzmesin...
Tabiki neresinden ve ne derece sakat kaldığına göre değişir.
Örneğin sol eli kopsa ilk iş e-kpss ye müracaat ettirirdim. Kendi şehrinde rahat bir kurumda rahatlıkla memur olurdu. Biraz biriktirince düğün yaparız. Sonra mtv ve ötv de engelli muaflığından yararlanarak altıma 0 km bir araba.
Bakarım bakmasına ama bir korkum var. O da ya birisime bakarsam? Nefsime yenik düşersem? Onu sevdiğim için değil de, ona acıdığım için onu boşamadığımı hissedersem ne yaparım? Nerden baksan boktan bir durum.