çok yaklaşmış ancak kıyısından dönmüş insan olabilir, öyle olması gerekiyordur ve öyle olmuştur.
sabah boğazımda o pis acı tat ile uyandım.
lavoboya gittim. kulağım oturma odasından gelen şarkıya takıldı.
aşkınla yana yana kül olsa da ocağım, bu gönül sayfasını artık kapayacağım... şarkı ister istemez dilime dolandı. öylece bir kaç saniye aynada kendime baktım, yüzüme. allah' ım bu yüz benim mi? yüzüme bakan gözler benim mi? neden böyle şeytanın besmeleye baktığı gibi tiksinerek bakıyorlar...
üzerimi giyindim, yalap şap kahvaltımı yaptım. dışarı çıkmayı düşünüyordum. dışarı çıktığımda ne yapacağımı, nereye gideceğimi düşünüyordum.
telefonum çaldı.
-aloo, merhaba ben aylin.
+nasılsın aylin?
-iyiyim, sen nasılsın...
benden geçenlerde annemi götürmüş olduğum ve yine böyle bir telefon konuşması esnasında ona söylemiş olduğum doktorun telefon numarasını, adını sanını istedi. sözlüsü rahatsızlanmış. nişanı ertelemek durumunda kalmışlar.
yaa vahh vahh, geçmiş olsun deyip, istediği bilgileri verip telefonu kapadım. nikahına beni çağır sevgilim, istersen şahidin olurum senin... evet, birinle evlenebilirsin ve hatta birini sevebilirsin. buna hakkın var.
sen vaktiyle bana bu hakkı tanımıştın. sevgili, aşık olma şansı vermiştin lakin ben ellerimle ittim, almadım. senin söylemiş olduğun gibi seni kurtarabilirdim ama yapmadım.
ne demiştin o gün.
hani seninle okulun yakınlarındaki o küçük lokantaya gitmişiz. üzerimizde yemeklerin parasını ödeyecek miktar çıkmayınca, sanki ödemiş gibi usulca mekandan sıvışmışız. arkamızdan garson takip ediyor sanarak, deliler gibi koşmaya başlamışız. bir sokak, iki sokak geçip, üçüncü sokağa dalmışız hani şu insanın içinde belli belirsiz bir yuva sıcaklığı oluşturan adıyla, kanısıcak sokak. boylu boyunca uzanan geniş ve yüksek duvarın önüne kadar koşmuşuz. çok korkmuşuz. duvarın hemen önünde birbirimize sarılmışız. senin başın benim göğsümdeymiş, kalp atışlarımı dinliyormuşsun güm güm!
işte sana göre ilk defa aşka orada bu denli yaklaşmışız. belki ben sana orada biraz daha uzun sarılsaymışım, evlerin pencerelerinden sızan zayıf ışığın ve sokak lambalarının oluşturduğu gölgelerden çekinmeyip seni orda bir de öpseymişim. öpseymişim seni, aşkı ertelemeseymişim, seni kurtaracakmışım.
ancak benim gözlerim evlerin pencerelerine takılınca seni bırakmışım, rezil rusva olduk demişim. sen içinden aman çok mu önemli iki kap yemeğin parası, yarın öderiz ne var diye düşünmüşsün. bana çok kızmış dahası kırılmışsın. o günden sonra bana soğuk kötü davranmalarının, iğneleyici sözlerinin sebebi o akşam oradaki tavrımmış. ayağın aşkın eşiğinde kalmış. bana kötü davranıyormuşsun, sabır taşı olsa çatlarmış ama ben çatlamamışım. esasında sevgimin büyüklüğünü görüyor ama içinden yine o akşamın anısını atamıyormuşsun...
herneyse ne diyordu şarkıda:
geçse de gençlik çağım. "geçti"
boş kalsa da kucağım. "kaldı"
boşa yaşayan insandır. daha sevgili olmayı beceremiyorsa, bir boka sap olmaz demektir. ileride eşin olacağını düşündüğün kişi daha sevgiliyken beceriksizlikler sergiliyorsa, bu faciayla sonuçlanacak bir ilişki demektir. ne kadar yola getirmeye çalışırsan çalış, bir insan yedisinde neyse yetmişinde de odur.
kendine biraz fazla değer veren birisi olabilir,
biraz bencil olabilir,
düzeninin bozulmasını pek istemeyen birisi olabilir,
bağlı olmak ya da bağımlı olmak deyimleri kendisine ters gelen birisi olabilir..
hani sevgilisi olunca ileri gidemeyeceğini,
sadece ilerlemesini yavaşlatacağını düşünüyor olabilir..
ilerlemek için sevgilerini ertelememektedir, sadece gereksiz bulduğu için sevmemektedir..
o kadar da kötü değildir,
iyi bir arkadaş olabilir,
kendini güçlü hissetmektedir..
uzun zamandır bir ilişki yaşamadığından, olaylar karşısındaki yaklaşımları absürdlük içeren insandır. nasıl davranmam gerekir derken, kendisi gibi olamadığı için ilişkiyide cıkmaza sokar.
sevgili olmayı beceremeyen insan; sevmeyen insandır. ancak "sevgili olmayı beceremediğini" ama "sevdiğini" iddia ederek karşı tarafın sevgisini, ilgisini, iyiliğini sömürebildiği kadar sömürmeye çalışan insan vardır. ki bu türe de insan demek ne kadar yerinde olur bilemiyorum.
mavi boncuk dağıtıcısı erkektir. ne sevgili olmayı ne eş olmayı beceremeyen gönüllü beceriksizdir.
günün birinde üçün birinden doktorasını alıp mezun olup siktirip giderler.