Sevgili Günlük, çok anormal bir duygu kaosu yaşıyorum. Nasıl oluyor bilmiyorum ama yorumunu yaşaya yaşaya kendim bulacağımı düşünüyorum.
2 yıl oldu okula başlayalı çeşitli arkadaşlıklar kuruldu vesaire.. bir kız var sınıfta. Bu Kız, hayatını derse adamış ve birinci sınıfta iken muhasebede benden iyisi yoktur diye hava atan, ortamda konuşulmaması gereken şeyleri ağzından kaçırıp ortamın içine sıçan, 1 . sınıfın sonunda gerek kaldığı yurtta gerek sınıfta inanılmaz bir antipati yaratmaya başlayan biri oldu. Ben dahil çoğu kişi haz etmiyordu.
Bu sene noldu bilmiyorum hayatımda birisi olmasına rağmen (üniversite dışından) ben o sınıfta sevilmeyen kıza ilgi duymaya başladım. ingilizce ödevlerinin hepsini yapıyordum anlatıyordum, kopya falan veriyordum. Hatta yağmura yakalanmıştık mahsur kalmıştık 2 saat yağmur dinene kadar. Şimdiki vize haftasında ise sürekli mal bakışlarla onu izliyorum, her hareketini her dışarıya bakışını. Beni internetten sürekli mesaj ata ata taciz ederdi. Ne eşşek kafalıymışım bak değerini şimdi anlıyorum. Ben ayrılmadan yanına gelirsem etik olmaz ve toplumda ahlak dışı davranış olur. Şu an ki aşk hayatımdan memnun değilim karşı taraf beni siktir ettiği an sana sarı laleler ile geleceğim Bandırma gülü...
Bugün ilk defa günlük yazmak geldi içimden. Belki de bu benim ilk ve son günlüğüm. Çünkü ne zaman günlük yazmaya karar versem bunun çok gereksiz olduğunu düşünüyor, yapacağım diğer şeylerin daha faydalı olacağına inanıyorum. herneyse.
Bu sıralar kendimi suçlu hissediyorum. Son zamanlarda kendime pek iyi bakmıyorum. ihmal ettim herşeyi. göya kaçıyorum kendimce, kendimce uzaklaşıyorum insanlardan, dostlarımdan, ailemden, kısacası herşeyden. bu tabii ki de benim hatam. ama çok yakın olunca da sorun çıkıyordu. belki de o yüzden bu kaçışım. belki de değer verdiğim herşeyi elimde tutmak için bu çabam.
bilemiyorum. Nerede yanlış yaptığımı gerçekten bilemiyorum. her kimin kalbini kırdıysam özür diliyorum. ama bana kim kırgın onu da bilmiyorum. Neyse Allah biliyordur. Acaba ondan rica etsem benim yerime özür diler mi? hiç allah bir kul için başka bir kuldan özür diler mi? bu soruları ilk defa soruyorum kendime. şimdi bu günlüğü nasıl bitireceğimi düşünüyorum. Sahi ne yazılır ki sonuna veda cümlesi olarak? ilk defa günlük yazdığım için bilmiyorum. buldum. ''Görüşmek üzere'' iyi bir veda cümlesi. bu tekrar görüşeceğimiz anlamına geliyor hem.
umarım bu son günlüğüm olmaz. Kendini ihmal etme dostum. görüşmek üzere...
sevgili sozluk, latinler amici diem perdidi diyolla ama ben sana turkcesini diyeyim: dostlarim bugunu de harcadim. Bunu bilmen bir seyi degistirmez ama bunu da boyle bilesin.
otostop çeke çeke yürüyerek lojmana vardım. durmayan her arabanın arkasından ana avrat küfrederek. eşyalarımı bavula yerleştirip vedalaşmak için dayımların yolunu tuttum. dayımın evi lojmana yakın sayılırdı. eski adıyla ofo hotel son bildiğim adıyla sun tower hotel'in yakınlarında bir yer. neyse yengemle ve kuzenlerimle vedalaşıp kaleiçine doğru yola çıktım tekrardan. önce doğubank durağı karşısında bulut büfe de dönercilik yapan dayıma uğradım.
oraya neden doğubank dendiğini anlamıyor ve sinir oluyordum içten içe. şehrin göbeğinde paravanla çevrili kocaman boş bir arsa. ne bankası lan ? neden doğubank.
neyse kaleiçi'ne gelmiştim. 2 bira içmek istiyordum ama ikinciden sonra önümü göremediğimi hatırladım.** 1 bira 10 tane de midye alıp falezlere attım kendimi. işten ayrıldıktan sonraki gün antakya'ya dönmeyi planlıyordum ama sabredemeyeceğimi biliyordum. geç olmadan alışveriş yapmak için ışıklar caddesine indim.
baskılı tişörtlerin, damalı pantolonların, nightmare before christmas çantalarının moda olduğu yıllar.
kardeşime de emily the strange tişörtü, damalı çanta, nightmare before chirstmas şort, dolum parfüm falan aldım. otogarın yolunu tuttum.
türkiye' de 10 saat bekleseniz de sıkılmayacağınız ve kendinizi huzursuz hissetmeyeceğiniz tek otogar kesinlikle antalya otogarıdır.
saat 8 de otogardaydım. güney akdeniz seyahat in gişesini bulup biletimi aldım. otobüs saat 21:00 da. neyse ki çok yoktu. olsa da farketmezdi.
17 ağustos sabah saat 10 gibi gözümü antakya'da açtım. annemin kalbini kırıp gitmiştim evden. haklıydı kadın. neyse eve gelmiştim. önce bahçede oturup bi sigara yaktım. komşuların "neredeydin ?" , "neler yaptın ?" sorularını savuşturup zili çaldım. annem mutfak balkonundan şarkı söyler gibi seslendi: kiiiimooo. en yaguşuklu oğlun geldi diye seslendim. bebekken bana taktığı lakapla seslenip "sigoooş"* diye sarıldı boynuma. sonunda evdeydim.
yaz tatillerinde evde kış uykusuna yatan kardeşim "abiiii" diye koştu arka odadan.
tek başıma altı kişilik bir kahvaltı yaptıktan sonra ee şimdi ne olacak hissi dolmaya başladı içime.
adıyaman'a gideceğim güne kadar tam olarak hiçbirşey yapmadım. hergün aynı saatte aynı arkadaşın evinin damında aynı arkadaşlarla aynı bakkaldan aldığımız çekirdek ve kolayla sabahlayarak yazı tüketiyorduk.
bu arada da kayıt işlemleri için gerekli evrakları da peyderpey hazırlamıştım.
gülüğe başlama cümlesidir fakat pek mahrem değildir zaten bilinçaltında günlkler birinin bulunma ihtimali için yazılır bir anlaşılma çabasıdır bir yanınız okunsun istemeseydi zaten yazılmayacak olan cümledir.
Öyle çok kitap okuyan biri değilim. Geçen sene ramazan bayramıydı. Ortaköy'de ki sahaflara bi uğradım gitmişken. Aziz nesin okuyayım dedim kendi kendime. Şu ana dek aziz nesin'in sadece bir kitabını okumuştum. Derken aziz nesin'in leyla ile mecnun çevirisini uzattı sahaf. 1972 basımı. Görsen şahane bişey. Aziz nesin'in kitabı değildi ama leyla ile mecnun'u da orhan gencebay ve gülşen bubikoğlu'nun oynadığı film kadar biliyordum sadece. Neyse aldım kitabı. Geçen haftaya kadar bekledi evin tozlu raflarında öylece. Tozlu dediysem çok tozlu değil. işime geldiği zaman temizlikte üstüme yoktur ama şu toz alma işini sevemedim. Bi bakayım dedim neymiş şu leyla ile mecnun'un hikayesi. Metroyla işe gidip gelirken okumaya başladım. Öncelikle arkadaşlar mecnun efendinin ismi mecnun değil Aslan imiş. Leyla'ya olan aşkından kafayı sıyırıp çöllere düştüğü için mecnun demişler adama. Kitabı okumayı bıraktım. 20 sayfa falan okudum. Umut sarıkaya ile devam ediyorum. Şimdi neden bıraktın diye soracaksın. Sordun sayıyorum ben. Bu geri zekalı mecnun'a sinir oldum. Babası mecnun'un bu halini görmeye dayanamıyor. Omağın uruğun bütün taşaklı adamlarını toplayıp dayanıyor leyla'nın evinin kapısına. Babasından istiyor leyla kızımızı. Babası da diyor ki haklı olarak "malum senin oğlan'ın kafa gidik. Ben kızı bi deliye yar etmek için büyütmedim. Bu iş nanay lakin, senin deli oğlan adam olur kendine çeki düzen verirse kızım gelinindir." Tabii mecnun'un babası şok. Götüne baka baka dönüyor evine. Alıyor karşısına mecnun'u diyor ki evlat böyleyken böyle. Mecnun malı ne dese beğenirsin? "Ben bu aşk acısıyla mutluyum, rabbim bana bunu reva gördü. içimden bu aşk acısını almanıza izin veremem cart curt ayak yaptı" dedim mecnun senin tahtanı sikeyim. Kapattım attım kitabı. Daha da okumam. Çok istiyorum kitap okumayı ama bir türlü olmuyor işte. Bi ara her yerde sabahattin ali'nin kürk mantolu madonna'sını görüyordum. Okusam mı diye düşündüm öyle. eski bi arkadaş ile konuşurken lafı geçti. En sevdiği kitapmış, hayatının kitabıymış, okumazsam çok büyük pişman olurmuşum diye diye kafa bırakmadı. Bigün kitabı da aldı geldi. Al oku diye. içimden okuyanı siksinler diye geçirirken aldım kitabı. 2 senedir hatay'daki evde duruyor en son sinem'in elinde görmüştüm. Nasıl kitap diye sordum. Öyle yarım ağızla "güzeeel" dedi. Kitaba başlamam için gereken tepki.
bugün hem iyi hem kötü şeyler oldu. önce iyi şeylerden bahsedeyim. görme özürlülere para verdim. (sevap kazandığım için) pazartesiye öğretmenim bana 3 tl borcu var. öğretmen pazartesi bana, göksu'ya ve alp'e dondurma alacak. utku'nun bana 1 tl borcu var. kötü haber şu: beden dersinde idil ile dila benim kafama top attılar.
sünnet çocuğu gibiyim bu aralar, daha yeni düğününde hoplayıp zıpladığı arkadaşları tarafından 'kaç oğlum bak çükünü kesicekler' diye korkutulan cinsten bi çocuk. ve yine akabinde de 'erkek misin oğlum sen anlamazsın' diye söylenen çocukların arkadaşı olan çocuk gibi. bunun kadın versiyonu da işte otuzlu yaşlarda yaşanıyor. etrafta sürekli düğün bebek fotoğrafları görürsün, sen de istersin. yaş, iş, maddi, manevi durumlar, hormonlar falan tetikler ve sonrasında 'sakın yapma etme bak çok zor oooo aman aman sakın hiç özenilcek bişey değil' derler. kural bozulmaz bi süre sonra da 'aa kedili teyze mi oldun sen gel bak bizimkileri sev çok tatlı şirin şeyler bunlar allah olmayanlara da versin aratmasın' diyip skip atarlar.
Yıldan yıla değişiklik gosteren günlük başlangıç cümlesinin ilk etabıdır. En son giriş cümlesi kalkar direk mevzuya girersin. Sonra zaten hiç okunmayan mektuplara dönüşür.
Sevgili diye hitap edilebilecek tek nesne sen kaldın etrafımda, bir de kedi ve köpekler. Aslında buraya bir şeyler yazmama gerek yok her günüm bir önceki gün ile aynı yaptıklarım farklılık göstermiyor. Her hafta sadece bir gün yaşıyorum diğer altı gün ise o bir günün türevi. Beni kurtaran arkadaşlarıma sövsem mi teşekkür mü etsem bilemiyorum oysa ne kadar asil bir ölüm olurdu bir köşede sessiz sedasız gebermek.