bugün

ipe sapa gelmez, ismiyle tezatlık oluşturacak derecede cahil. güzel desen değil. çirkin desen gönlüm razı değil. ne var lan bu kızda.

ilkokulda bildiğin yaramaz, kötü kalpliymiş. ben çocukken çok şımarıktım yeaa diyerek ağzını büzmesi de cabası. ama kaçarı yok, hatıratına ortak oldum, zihin kıvrımlarımda dolanıyor.

öyle saf ki münevver, bazen abartılı teslimiyetime inanıp elini veriyor bana. teslim almak için teslim oluyorsun münevver. elini tutarken içim cız etmiyor da değil. seviyorum sonuçta, yalan yok.

münevver dediğin arada kıskandırmak için beni, onun bunun çocuklarına sarılır. ah münevver seni küçük çocuklardan bile kıskanırım. seni cümle aleme anlatsam da rahatlasam demelerim ondan. intikam için facebook'unda son resmini beğenmedim sevdiğim.

münevver perdeleri erkenden çekip, ışığını söndürür. penceresinin altında misket yuvarlar gündüzleri çocuklar. biliyorum hiç romantik değil münevver.

ellerindeki siğile vurgunum kız. o siğili okutturma münevver. gamzelerine eşek arıların gömsünler sevdiğim. formülünü bulduğum an terk edeceğim seni. şimdilik bende kal be münevver.

*bir delin. tanıyorsun beni, gülme oradan.
Sevdiğim kız mücver diye yanlış okuduğum başlık.
Yok ağlamıyorum gözüme açlık kaçtı:(
bir müptezelin esrik düşlerinde ölçüp biçtiği elbiseyi bir defacık denemeden sonra çöpe atmak da neyin nesidir münevver. geceleri yuvarladığın köftelere kurban gitti muhteşem ahenk. sen bedenini büyüttün sevdiğim, ben tenhalarda aşkımı büyütürken sana. bir johnny deep kadar yakışıklı bulamadın ya beni ona yanarım sevdiğim. rolden role girdim kalbinde kadim bir medeniyetin nişanesi gibi kalacak anıt mezarın mesabesinde olayım diye, ama nafile.

ah münevver sen şehvetperest bir erkeğin naif düşlerinde yer almayı seçmekle ne büyük bir hata ettin de tertemiz ahmaklığıma kıyabildin. ellerini ellerime ver dedim, yüreğini istedim münevver. ellerindeki sıcaklığın kalpten gelmediğini de sadece kadınlığından geldiğini nerden bilebilirdim.

hevesimi alamadan terk edişine yandığım. geri dön kız.
Aynı masada oturmuştukda sen o genç edebiyatçıyla ilgilenmiştin Münevver.

O çay boğazından ne güzel iniyordu öyle. Hiçbir kadın sigara içerken güzel olmaz ama sen bir başka oluyordun. Hiç ilgilenmiyordun benimle. Özenle taranmış ve pahalı bir şapka kondurulmuş o saçlara – o edebiyatçıya- ne çok şey söyledin.

Tamam kayda değer değildim. Uzun cümleler de kuramıyordum. Ruhuma sözlük işlemişlerdi de açılıp okunmuyordum. Üstelik zihnime vurulan cila her şeyi apaçık gösteriyordu.

Sustum öylece. Boylu boyunca sustum.

Susuşum kaldırımları utandırıyordu. Açılıyordu koltukta bir kişilik yer içimi sığdıramıyordum. istikbal ile istikrar arasına sıkışıp kalmıştım.

Ruhuna özgüven çalmışlardı. Müsaade et içindeki şevki kırayım Münevver. Müsaade et bu şamdanlar çok gereksiz.

Sesin kasım gibi.

Sana, siz demek ne kadar yoruyor. Üç harf omzuma yük.Benimle dalga geçin. Sürüler geçsin. Geceler geçsin, benimle dalga geçin Münevver. Yoksa o yumruyu ömrüm boyu unutamayacağım. Ben altı üstü bu şehir ışıklarında büyüttüm bu yüreği. Bana sarılmak isteyişini bir türlü kavrayamıyorum. Bir türlü konuşurken sesinhep duymak istediğim gibi. Ve filan.

Sesin müşfik gibi.

Sen böyle türküler söylemedikçe yada söyledikçe çok büyüyorum. O masada şiir yazmadığına kırıldım en çok. Kırgınlık moda olmasa kırılmazdım inan. Ben anlamam bana hiç gülmedin Münevver. Bana bir an olsun gülmedin. Parmakların ustaca tutuyordu sigarayı, dumanı nazlı nazlı üzerime siniyordu sadece. Münevver ben o içindeki şevki çok kırmak istedim .

Münevver,

Sesin ölüye zaafı olan toprak gibi.
Bir üzümle ne kadar sevebilirim seni.

Havva’nın Adem’e elma uzatışı gibi yasak bir meyve uzattın bana. Gülüşündeki keskinlik beyin hücrelerimi zımparalıyordu. Altı üstü bir üzümdü seni sevişim. Altı üstü bir üzüm. Belki güzel de balkon yıkardın. Bazen istediğin kadar dinsizleşirdin. Bilmiyorum. Münevver çok kaybettim, kaybettim süsü verip bulmak istiyorum seni. Münevver ben hiç kaybetmedim sesini.

Sesin bütün safarilerin yırtıcılarını toplamış gibi.

Metrobüsten Boğaz Köprüsünde inseydik çok şey anlatacaktım sana. Bu gezegenin beni neden kabul etmediğini, okuma-yazmayı geç yaşımda öğrendiğimi, gençliğimi.

Uykusuz bir ceylansınsen Münevver. Vurulacaksın. Dünyevi konuşmalarını bitiş çizgisine yaklaştırıyorsun.

Böylece bütün takdirler peşin sıra geliyor. Bütün sermayem senden ibaret, hiçbir eksiğim yok.

Sesin tiner gibi, bayılacağım.

Yaşın 20

Dante gibi çeyreğindesin ömrün. Çok sevilme yaşındasın. Bunu diri tutmaya çalışıyorum. Bir inşaat mühendisi özel bir mabet verebilir ancak sana. Oysa bir şair...

Bu gece bütün dilenciler zengin bütün teologlar akıllı Münevver. Kimse beni dinlemedi üstelik bir kişi hariç.

Sorsaydın beni nasıl sevdin diye. Çok güzel üzüm seçiyordun diyecektim.*

*Feyza Özcan (bu da bunun münevveri)
Fularımı ters çevirip avm'nin reklam panolarına astın beni soğuk bir kış akşamı münevver. Gördüm ve anladım ki birlikte, karanlıkta izlenen her sinema filmi romantizm doğurmaz, gerilim filminde gerilen sevgili omza yaslanmaz da gerginliğini sinema çıkışı fularından asarak çıkarırmış sevdiğinin. Gördüm ve anladım ki münevver, boynumda asılı duran fularımla her an idam edilmeye hazır dururmuşum karşında. Ne vardı ki katili senden önce tahmin edecek ve latife babında ben daha zekiyim esprisi patlatacak demelerdeyim şimdi. Şimdi bulalım, bu aşkın katili kim münevver. Mısır patlağına ödediğim fahiş fiyatın kederi bu kederin yanında nedir ki münevver, Fularımı ters çevirip avm'nin reklam panolarına astın beni.
Meşruiyetim yalnızca memnuniyetinle kaim olmamalıydı münevver. memnun olmasan bile meşruiyetimin tartışılmayacağı bir aşk isterdim. Böylece aşk her şeyi meşrulaştıracak sihirli bir değnek gibi olacak, hiçbir büyük yılan onu yutamayacaktı. Olmadı, Canımız sağolmadı, napalım. Sükut-u hayale uğradım biraz sohbet ettik, baştan belliydi dedi. O kızdan sana hayır gelmez zaten diye de ekledi. Hayır geldi, evet beklerken hem de dedim. Ah münevver rezilim rüsvayım, bazen içimi halden bilmezlerin içinde döküyorum. sen halden bilirdin aslında be münevver.
"ne de olsa hiç olmadın münevver.
sigara içtim, dumanından rahatsız olmadın.
şair oldum, şiirim olmadın.
gün aydı, güneşim olmadın.
gece oldu, sen olmadın.
olmadın işte sabah uyandıranım.
veya sırtımı kaşıyarak uyutanım.
ağaç öldürdüm milyonlarca.
sana yazdım, seni yazdım, haberin olmadı."
nazım'ın münevver'i diye bir gerçek vardır ki onun için piraye'yi bir mektupla terk etmiştir. ve ona yazdığı ilk şiiri: sen.

"sen esirliğim ve hürriyetimsin,
çıplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin,
sen memleketimsin.
sen ela gözlerinde yeşil hareler,
sen büyük, güzel ve muzaffer
ve ulaşıldıkça ulaşılmaz olan hasretimsin…”
En yakın arkadaşını çekiştirirdin bazen bana,
bazen siyonizmden bazen emperyalizmden,
bazen gidemediğin avrupa ülkelerinden,
bazen orta asya bozkırlarından bahsederdin
sonra dönüp kapuçinonu yudumlardın
Uzaklara derin ve anlamlı bakarak
uzaklara her bakışında uzaklarda olmadığına dair
Ellerimin boğumlarına baş parmağımı değdirir
Kalbimden şükrederdim
varlığın bir yalandıysa yokluğun da bir yalandı münevver
Çünkü babaannemin yalan dünya repliklerinden aşinaydı yokluğa
Küçük, küçücük, masumcuk, tatlı, tatlış et parçası kalbim

şimdi ne mi oldu münevver?
Teyzemin kızı doğum yaptı,
Dayımın oğlu hala serseri,
Haberlerde dolandırılan emekli amcalar,
Annem hala istediğim kıvamda kızartamıyor patatesleri,
emniyet şeridinden gelip önüme kıran şoförlere küfretmemek için
dinginlik verici müziklerle yüklü yuesbim
Zaman geçiyor, münevver geçmiyor.
Ucundan az sevelim dedik, şarkılar şöyle bir tatlı gelsin, şöyle biraz hüznün de tadını çıkaralım, kavuşma anlarında kalbim biraz çarpsın, anlatacağım bir öyküm olsun, olmadı münevver. Sevmenin birazı olmazmış, seni değil kendimi kandırmışken sen de beni kandırmışsın. iki kere kandım, kanmışlıklara ayrı yokluğuna ayrı yandım.

Münevver, öyle bir an geldi ki Allah beni seviyor olmalı ki münevver'i kalbime koydu dedim, öyle bir an geldi ki allah beni sınıyor olmalı, münevver'i kalbime koydu dedim, öyle bir an geldi ki Allah beni cezalandırıyor olmalı dedim, münevver'i kalbime koydu dedim. Münevver, yıpratılarak okunmuş, gereksiz yerlerde altı çizilmiş, en son üstü çizili kenara atılmış, sahaf köşelerinde arka sıralara atılmış bir kitap gibi hissediyorum kendimi. Böyle münevverlik olmaz.
Uzaklardan yazıyorum. Uzak dediğim aramızdaki mesafedir münevver. yandaki sandalyede oturup diğer yanındaki sandalyede oturanla kanaviçelerden bahsederken verdiğin karbondioksiti içime çekmeye çalışsam nedir ki nefes almak oksijenden ibaret. Yaşıyorsam bunu beceremediğimden münevver. Kulak misafiri oldum kanaviçende laleye yer vermişsin. ulan dedim münevver kanaviçe ile derin bir sembolizm amacı gütmüştür. Ulan dedim belkide kalbini avutmak için kanaviçeye dadanmıştır. Ulan dedim, ulan bu kızı hem sevesim hem aşağılayasım geliyor, gir kanaviçe muhabbetine, böyle münevver hiç umrunda değilmiş tavrını takınarak arkadaşlar, insanlığın ızdırabı için ağlayan easkolnikov bir katil, evet ama bu adamı anlamak gerekmez mi? Böyle şeyler tartışmak varken kanaviçe nedir, arkadaşlar bırakalım kanaviçeleri, aşkları meşkleri, yavru kedileri anne kediden ayıran, yavruları uzağa atan iç çamaşırcı arif efendinin kalbindeki yaraları eşeleyelim, psikolojk analiz yapalım, çocukluğunda ne yaşadı bu adam diyerek akıllar yürütülelim. Laleyse mesele gidip fakir semtlerin olmadık yerlerine laleler dikelim, kanaviçe nedir?

Sonra ulan dedim asıl böyle şeyler dersem umursadığım belli olur, hala delisi olduğumu düşünür münevver, oysa ne alakası var münevver. Umrumda değil karbondioksitin. Umursamaz tavırlarla, cool, free davramışlarla, miyav miyavv ben de kıymetliyim reddetsen de sen beni münevver tavrımdan ödün veririm.

Hem yanımdaki sandalyede arkası dönük de olsa oturmazsa, o gidince yerine bir miktar oturup münevverin baktığı yerden duvara bakmazsam, münevver olmazsam, ruhumu ne ile oyalarım?

Sustum, susuyorsam nedeni var.
Okumadım ama çok duygulandım.