üç sesle varolabilirmiş bir insan..
önce duyulmadan canlandırılan, sonra dolaylı şekilde duyulunca şekillenen, en sonunda da doğrudan işitilince aslı ortaya koyan..
işitilmediği dakikalarda oluşan hemen her türlü hissi yerle bir edebilirmiş sesi ile insan.. tabii bu gücü de işitilmesindeki engellere bağlıymış..
"sesini duydum, içim ısındı" varmış, gerçekmiş..
hem de öyle gerçekmiş ki, "erol taş o" sezisinin yanlışlığını -tam düşünülmese de- en net gösteren ispatmış..
yazıların insanı anlatması yetersizmiş, başka her türlü iletişimin de.. dokunmaktan da daha başka şekilde bağlayanmış ses, en hızlı etki gösteren..
şarkı söylerken olan sesin herkese anlamı olabilirmiş de, konuşma sesi bambaşkaymış.. el tutma isteği uyandıranmış sanki, sanki sokulmaya iten..
..
ayrılmalarda çok şeyden kopmamak istenir de.. "merhaba"yı öylece doğaldan duymama düşüncesi en içte kem kıpırtıları başlatanlardanmış..
diğer kopulacakların da varlığıyla bağlayanmış..
"hava buz, hava soğuk ve içimi ısıtan tek şey sesin. ama yok. hani şarkı var ya alışmak sevmekten ağır geliyor alışmak bu kadar dokunmamalı, alıştım ağzında şeker varmışcasına konuşmana.
istiyorum düşe vurmadan önce yüzümü son ses sen ol kulaklarımda biliyorsun sen.
Sesini bırak ruhuma seni duymak istiyorum tüm fısıltılarda..."
msn de veya başka konuşma platformlarında karşıdaki kişinin orada olup olmadığını anlamak için kullanılan alternatif kelime. bir nevi "orda mısın", "ses ver" manasında.
kimi zaman bir nefestir nefesini adadığın bir ömrü bir ana sığdırdığın.
"yıllarca sesini duymadığım oldu. yıllarca yüzünü görmediğim hem de hiç. bazen günlerce aklıma gelmezdin bile. severdim ama seni. bu nasıl bir sevgiydi sensiz yaşıyordum. hatta senin varlığına rağmen seviyordum da, öyle sanıyordum şimdi anladım sevmiyormuşum. sesini duymak istemiyordum bazen. sesin acıtıyordu çünkü, sesin hiç gelmeyecek şafak vaktini hatırlatıyordu. sen yoktun.
bir tek sesin var bende senden kalan senden yadigar
bir tek sesin var bende ondan vazgeçer miyim kendimden geçer miyim?
özledim çok özledim
bakışının bittiği noktada ölmez miyim?
gel desen gelmez miyim ?
seni seviyorum
elleri hiç dinlemedim
bitecek olsa biterdi bitmedi benimle kaldı
16 baharı sattım 17. bahardayım
sesin kaç bahar eskitti benim sessizliğim senin yokluğun
ayrı çoğrafyalar ayrı insanlar ayrı diller
kavramların en garibidir. içinizde öyle sesler yükselir ki dışarıya ise hiç bir ses çıkmaz. sesleri duymassınız ama duysanız bukadar iyi anlayamassınız. bazen bu ses dediğimiz kavramları duymadanda anlarız.
önce sesini sevdim sonra seni
usulca aktı sesin ve önce kim bu dedim kim
sonra gözlerine kilitlendim en son dudaklarında kaybolduğumu anımsıyorum.
tonlamaların içinde bir benim rengimi tonlamasanda hiç kızmadın ben sana.
rengini tüm alacalı renklere çevirsende ben bekledim tek renge dönmeni.
kimi geceler sesini yastık altında sakladığımda kokunda olsa derdim
hem sesin hem kokun ama anca biri benimdi. bekledim.
hep bekliyorum zaten kurmalı saate döndüm hani şu ortasında yerden yem yiyen turuncu tavuklu saat var ya o gibiyim şimdi. bekliyorum.
sesini gönder bana bir mektuba saklasam bir ömür benle kalsa
nefesini gönder bana dudaklarıma sürsem senin tadını alsam
fikrini gönder bana aklında olayım bu bana huzur versin.
sen yine susma konuş sesini ver bana çok yalnızım bildiğin gibi değil.
yüzlerce cümle kuruyorum belki ama çok ihtiyacım var sana. duy!
bilimum sayısının kapağını eski türk filmlerinde görülen bayanların değişik pozisyonlardaki fotoğrafları süsleyen, buram buram eskilik kokan, o zamanların %60 magazinsel %30bilgisel %10 da görsel dergisi.