abdülhamit'in istibdat dönemine denk geldiği yazarların toplumsal konularda gıkının çıkmadığı, içedönük edebiyat anlayışla parnasizm ve sembolizm etkili şiirlerin yazıldığı en önemli isimlerden canım şair tevfik fikret'in ve cenap şehabettin'in ; romanda da halid ziya uşaklıgil'in bulunduğu edebi dönem.
Servet-i Fünun veya Edebiyat-ı Cedide devri, Türk edebiyatında tanzimattan beri devam eden Doğu-Batı mücadelesinin kesin sonucunu (Batı edebiyatının lehine) belirleyen aşamadır. Gerçekten yoğun ve dinamik çalışmalarla geçen bu kısa dönem sonunda Türk edebiyatı, gerek anlayış, gerek içerik, gerekse teknik bakımdan tamamıyla Batılı bir nitelik kazanmıştır.
Bu döneme Servet-i Fünun adının verilmesi bu edebi hareketin Servet-i Fünun dergisinde gerçekleşmesindendir.Adından da anlaşılacağı gibi önceleri fen konularını ele alan bu derginin yazı işleri müdürlüğüne Tevfik Fikret' in getirilmesiyle dergi, bütünüyle bir edebiyat dergisi haline gelir (7 Şubat 1896).
Divan edebiyatına karşı kurulmasına çalışılan Avrupai Türk edebiaytını ifade için kullanılan Edebiyat-ı Cedide (yenilikçi edebiyatçıları) teriminin bu harekete ad olması ise, hareketin bu terimi bütümüyle benimseyip, kendi hakkında da sıkça kullanmasındandır.
Bu hareketin 1901 yılında, Hüseyin Cahit Yalçın'ın Fransızcadan çevirdiği Edebiyat ve Hukuk adlı makalesinin II. Abdülhamit yönetimince kışkırtıcı bulunarak, derginin kapatılmasıyla son bulduğu kabul edilir.
SERVET-i FÜNUN EDEBiYAT ANLAYIŞI:
1. Çağdaş Fransız edebiyatına benzer eserler vermek ve bu eserlerde sanat için sanat anlayışına bağlı kalmaktır.
2. Servet-i Fünûncuların örnek aldıkları Fransız yazarları, realistlerle natüralistlerdir. Aynı edebiyatın şiirde yaptığı yeniliklerde kısmen Parnasse, kısmen Symbolisme akımlarının izleri vardır.
3. Bu edebiyatın bir diğer özelliği, Avrupa tipi eserler vermek yolunda Tanzimat edebiyatından daha becerikli, daha çalışkan oluşudur.
4. Servet-i Fünûncular, kendilerinden önceki Avrupaî Türk edebiyatını hem iptidaî, hem yetersiz buluyorlardı. Onlara göre, Tanzimat edebiyatı J.-J. Rousseau'dan beş on sayfa, La Fontaine' den birkaç efsane, Vefik Paşa'nın Moliere adaptasyonları, sayısı onu geçmediği halde sanat bakımından hiç de başarılı sayılamayacak birkaç hikâye"den ibaretti. Servet-i Fünûncular, Türkiye'ye tam anlamıyla Avrupai bir edebiyat getirdiklerine inanıyorlardı.
5. Servet-i Fünûncular, herhangi bir halk sınıfına hitap etmekten uzak kalmışlardır. Servet-i Fünûncular, yurt çoğunluğunun bedii-içtimai ihtiyaçlarını düşünmemiş: Yurdun, istanbul dışı hayatiyle çok az ilgilenmiş, mevzularını Avrupalılaşmış aydınların hayatından almış ve yine onlar için yazılmış bir salon edebiyatı meydana getirmişlerdir.
6. Eserlerini mübalağalı derecede aristokrat bir dille yazmaları, baskısı yüzünden hiç bir sosyal hareketin başına geçmek imkânı bulamayışları; nihayet, karakter bakımından toplumcu olmaktan çok, sanatkâr bir ruh taşımaları, onları daha çok yüksek sanat eseri oluşturma anlayışına bağlı bırakmıştır.
SERVET-i FÜNÛN EDEBiYATINDA DiL ANLAYIŞI:
1. Servet-i Fünûn yazarları, Namık Kemal'den çok, Abdülhak Hamid'in eserlerindeki yeni ve göz alıcı Osmanlı Türkçesini beğenmişlerdir.
2. Servet-i Fünûn lisanı fazla külfetli ve aristokrat bir dildir.Yazılarında süslü cümleler kullanarak, zarif, ahenkli, fakat işitilmemiş kelimeler sıralamak hevesindedirler.
3. Onlar, bilhassa Farsça kelimelerin söylenişinde âdeta bir alafrangalık buluyor, Farisî terkiplerle birleşik sıfatları, Fransızca söyleyişleri andırdıkları ve herkesçe bilinmeyen sözler oldukları için, zevk ve hevesle kullanıyorlardı.
5. Dilde milliyetçilik hareketlerinin kuvvetli bir çığır halini almadığı o devirde, halk Türkçe’sinin inceliklerini bilmeyen Servet-i Fünûncular için, Servet-i Fünûn dilinden başka bir lisan kullanmak kolay değildi.
6. Servet-i Fünûn lisanı, sade Türkçe bakımından zararlı olmuş, fakat edebiyat sanatının gelişmesine ve daha zengin bir ifade vasıtası bulmasına hizmet etmiştir.
7. Fikret'in, Cenab'ın, Süleyman Nazif'in şiir ve nesirlerinde örneklerini gördüğünüz ve Halid Ziya'nın yazılarında süslü cümleleriyle karşılaştığınız Servet-i Fünıın dili, sanatkârlarının zevkle, hatta sevgiyle kullandıkları bir lisandı.
8. Bu dil, aşırı bir şekilde Farisî terkipleri ve birtakım Edebiyat-ı Cedîde vasf-ı terkibîleri ile, yani Fars kaidesiyle yapılan birleşik sıfatlarla süsleniyor, kolaylığını, ahengini ve akıcılığını bu güzel, fakat yabancı unsurlardan alıyordu.
9. Zaman zaman: Sâât-ı semenfâm = Yasemin renkli saatler gibi, devrin klasik lisan kurallarına ve klasik söyleyiş mantığına aykırı olarak yapılan bu yabancı terkiplerin Servet-i Fünûn diline -bütün itirazlara rağmen- bir vecize zarifliği ve bir vecize zenginliği verdiği meydandadır.
10. Servet-i Fünûn Edebiyatı'nın en önemli başarısı, edebiyat türlerinde yaptığı yeniliklerde ve bu türlere daha Avrupaî bir görüşle bakmasındadır. Bu sebeple, Edebiyat-ı Cedide'yi, belli başlı edebiyat türlerine göre gözden geçirmek yoluyla tanıtmak daha yerinde olur.
servet i fünun edebiyatı'nı oluşturan edebiyatçıların çıkardıkları bir dergi.. lugat anlamıyla "fenler hazinesi" anlamına gelen bu dergi 1891'de kurulmuş ve de 10 yıl sonra yıkılmış.. yıkılmamış tabi ama kapanmış sonuçta.. tevfik fikret komuta etmiş dergiye..
lisede öğrencilerin soğutulmaya çalışıldığı ve başarılı olunduğu edebiyatımızın akımlarından biri.aynı şekilde öğrenciler okulda eğtim sistemi nedeniyle kültürümüzdende soğumaktadır. (bkz: peygamberi öcü gibi gösterirsen ondanda kaçarlar)
sözcük anlamı fen bilgileri hazinesi olan (bkz: servet-i fünun), ilk olarak galatasaray lisesi'nde okul içi bir fen dergisi olarak çıkmıştır.
bir gün recaizade mahmut ekrem'in öğrencisitevfik fikret'e senin edebiyatın iyi sen de edebiyatla ilgili bir şeyler yazsana bu dergiye demesi üzerine dergide ilk kez edebiyatla ilgili bir yazı çıkmıştır ki sonraları derginin bir edebiyat dergisi haline gelişi engellenememiştir. edebiyat-i cedide'nin de çıkışıdır aynı zamanda bu dergi.
bu akımda realizm ve parnasizm benimsenmiştir. Cenap Şahabettin, Halit Ziya, Tevfik Fikret, Mehmet Rauf, Ahmet Mithat gibi sanatçılar bu dönemde yazmışlardır. ilk psikolojik roman eylül ise bu dönemde mehmet rauf tarafından yazılmıştır.