sen giderken.
Durucam burda gidişini seyredicem
kıpırtısız sakin gibi görünecem
kavgasız olucak fırtınasız olucak
saçma sapan olucak
organlarım birbirine vurucak
arkandan sessiz bakıcam
ben yine salağı oynayacağım...
bir yerde soner arica'nin sesinden duyarsiniz ve yillar once kalbinizi kiran, unuttugunuzu sandiginiz eski sevgiliniz lonk diye akliniza duser. iciniz yanar. ölür müydün beni biraz daha sevseydin dersiniz.
öylesine güçlüydü ki adımların, oturduğum kırık dökük tahta bir sandalye titredi. ayak seslerin delip geçti kulaklarımı, ardından kapattığın kapılar bir daha hiç açılmayacaktı, bu o kadar netti ki.
insan neler duyuyor bilir misin? ben çok iyi biliyorum, hiç bilmek istemezken..
gitmek kolay mı bu kadar? ''kalan'' olmak pek kolay değilken gitmek çok mu kolay? söylesene bana...
sen giderken fırtına bulutları toplandı içimdeki gökyüzüne.
şimşekler çaktı ve yağmur başladı, yağmur gözyaşı oldu aktı dışarı.
her fırtınanın sonunda güneşin açacağını düşündüm, böyle olacağını biliyordum.
ancak fırtınadan sonraki güneş ve hatta gök kuşağı düşüncesi beni mutlu edemedi.
şimdi ise fırtınanın dinmesini beklemekten başka yapacağım hiçbir şey yok.
şimşekler ve yağmurlar, siyah fırtına bulutları, kesintisiz bir rüzgar.... hepsi bu..
hayatımda daha önce hiç dinlemediğim ama benim için en değerli yeri olan eser. hani şu soner arıca 'nın seslendirdiği.
yıllardan bilmem ne! batağın bokun içindeyim, çat diye dikilip karşıma seneler sonra "içimi acıttın be çocuk" dedi. ben zayiat vermişim kendimden ama neler neler. bir insanın kırılıp döküldüğünü o an anladım ve anlamsız gelen, hayal gücüme zul gelenleri fark ettim sanki. "kardeşlerim! sermayesi buz olan bu insanla ticaret yapın!" aklımda bu vardı o anda. odamda resmi, üzerinde üstadın dizeleri "ne yanar bana kimse ateş-i dilden özge, ne açar kimse kapım bâd-ı sâbâdan gayrı" yazılı durur.
bu şarkının tarifi o gecedir benim için. son nasihatı bu oldu sana dostum.
biryerlerime yediremediğim için halen dinleyemedim, o kalıba sahip değil bu çocuk daha.
evet sevgili,
kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eger!!*