-Klasik anlamda ulusların kendi geleceklerini belirlemesi kavramı bir ulus ya da yabancı bir güce bağımlı olmadan ayrı bir devlet halinde örgütlenebilmesi anlaşılmaktadır. Kökü bakımından Fransız ihtilali sırasında 1795 tarihinde yayınlanan insan ve vatandaş hakları demecine denk gitmektedir. birinci dünya savaşından sonra tam uygulandığı söylenemez ki wilson demecinde galip devletlere bu hak verildi.
modern devlet düzeninin yaşandığı bugün bile tam anlamı ile bu kavramdan bahsetmek söz konusu değil
(bkz: ırak)
self-determination diyelim bari kendimizi kandırmayalım dedirten "türkçe" terim. Ayrıca kavram olarak da tam olarak olması gereken şeydir, tabi uç durumlar dışında.*
Uluslararası tanınan bir haktır. hangi siyasal görüşün içinde geçtiği yada ortaya çıktığı tartışması lüzümsuz bir ayrıntıdır nitekim BM'nin 2625 sayılı ve 24 Ekim 1970 tarihli kararıyla bu hakkın hangi hallerde kullanılabileceği saptanmıştır. Buna göre çok uluslu bir ülkede her topluma mensup vatandaşlar aynı muameleye tabi tutuluyorsa, seçme seçilme hakkından aynı derecede yararlanabiliyorsa, devletten eşit derecede sosyal ve diğer hizmetler görebiliyorsa, halklara baskı ve ayırımcılık uygulanmıyorsa bunun bir ülke bütünlüğü temsil ettiği ve herhangi bir ayrı hak doğamayacağı şeklindedir.
Self determinasyonun tanımı için en uygun orneklerden biri Kıbrıstır.
1963'den sonra Türk halkının devletten dışlandığı, her türlü sosyal hizmetten, vatandaşlık ve insanlık haklarından mahrum edildiği, üstüne üstlük barbarca saldırılarla soykırıma tabi tutulduğu bilinen bir gerçektir. Bir Rum devletine dönüşen Güney'deki Rum devletinin de, 1974'den sonra hiçbir şekilde Türk Halkını temsil etmediği açıktır. Bu gerçekler ışığında bağımsız varolma ve kendi devletine sahip olma hakkı bulunan Kıbrıs Türk Halkının, BM ilkeleri ve uluslararası hukuk açısından da self-determinasyon hakkının doğduğu bir gerçektir. Türk halkı sahip olduğu bu hakkını kullanarak, 15 Kasım 1983'de kendi bağımsız, özgür devletini kurmuştur.
Kuzey kıbrıs türk cumhurıyetının bm ilkelerine uygun olarak kullandıgı ve tanınması gerektigine ınandıgım hakkıdır. Bu hakkın kullanılmasından 1960 anayasasının varlıgı bahane edilerek kacınılması kıbrıstaki turk halkının kaderine mahkum edilmesi olucaktı.
eger 1974 ile 1983 arasında gelişen olaylar ve londra'da hazırlanan kıbrıs anayasasının türk halkının haklarını koruyan hukumlerinin nasıl daraltıldıgı (ozelliklede 1967 den itibaren) gozlenirse bu sonuca varmak zor olmuyacaktır.
ozellıkle yunanistandaki albaylar cuntası yonetiminin baskıları ve tahrikleri sonucu anayasa uzerınde yapılan oynamalarla türk halkının siyasi ozgurluklerı engellenılmeye calısılmıstır. self seterminasyon ilkesine uygun olmadıgı ingiltere ve a.b.d nin ortak cıkarımıdır uluslararası baskıyla bu konunun tartısılması dahi engellenilmeye calısılmıstır.
türkiye dahil bütün ortadoğu halklarının kendisinden yoksun olduğu şeydir. bu kavramı ortaya atanlar, bunun kendileri dışındaki halklarca gerçekleştirilmemesi için de uğraşanlardır.
uluslararası adalet divanı'nın bugun açıklayacağı kosova kararıyla ya inanılmaz derecede genişleyecek ya da oldugu yerde kalacak kavram. merakla bekliyoruz.
Aynı ilkeyi ulusların kendi kaderini tayin hakkı adıyla bilindiği üzre lenin de kullanmıştır. Ancak Lenin'in amacı asyadaki ingiliz sömürgelerini emperyalizme karşı yöneltmekti.
Uluslararası hukukta da self determinizm kabul görmüştür.BM anlaşmasının 1, 55 ve 76 sayılı maddelerinde geçer. Siyasal egemenlik de BM Andlaşmasının muhtevasında olduğundan nasıl uygulanacağı tartışma konusu olmuş; sonuç olarak self determinasyonun özgürlük isteyen her kitleye değil, bir ülkede farklı hukuki statüde olan milletlere tanınmış bir hak olduğu sonucuna varılmıştır.
Yani hoop biz milletiz dağılıyoz çünkü self determinasyon var diyemiyoruz. Farklı bir hukuki statüye sahip olmamız gerekiyor. Hadi dağıl şimdi özerklikçi arkadaş.