bugün

Malum video şu: https://youtu.be/nBaierTGWzs

Tartışmaya açtığım konu da bu: acaba bu bir kibir mi?

Öncelikle şu videoda 34:46. dakikada erol göka ve kemal sayar tarafından bu konu çok güzel açıklanmış:

https://youtu.be/Ir4ZdeJtmto

şu ikisini birbirinden ayırmak lazım:

zlatan ibrahimoviç 40 metreden attığı röveşata golü sonrası kameraların karşısına geçip oynadığı futbolla övünürse, hatta kendisine yöneltilen saçma salak bir soruyu terslerse, aşağılarsa, daşşak geçerse sempatik ve haklı olur; söylediklerine de "eyvallah, doğrudur üstat" denir. çünkü herif o konunun übermensch'idir. ama şimdi hani atıyorum, ağırbakımspor'da 1 maçta 35 gol yiyen adam tutup "ben milli takımın kalesini koruyacak adamım!!1!" falan derse, bi de tutup üzerine sana futbol dersi verirse gerzektir, sevimsizdir. hele hele bağıra çağıra kahvehane ağzıyla konuşuyorsa onun ben amına koyim. siz de koyun bence, caizdir. bu salak "ben bilirim"cilik karşısında da gülüp içten bir "hassiktir lan!" denir.

bu konuyla ilgili eloğlunun bir deyimi vardır.

(bkz: well deserved arrogance)

yani "hak edilmiş ukalalık."

memleketimizde tevazu diye yutturulan şey başarısını bile sahiplenemeyen ve ota boka "eheheh yok canım estağfurullah" diyen pısırık heriflerin yapmacık jargonlarıdır. yapmacık, samimiyetsiz tebessümlerin adı tevazu olmuş durumdadır.

(bkz: tevazu göstermek kibirdendir)
(bkz: fazla tevazu kibirdir)

bu salak adamları "yiiaaa ne kadar da mütevazııı!" falan diye yücelttikleri için; kendini bilen, samimi olup delikanlı gibi "ben şunları şunları yaptım, şunları şunları yapabilirim." diyerek yeteneklerini, yapabileceklerini anlatan, kendisinin farkında olan ve kendisinin ehil olduğu bir konuda, bilgisiz olup çok konuşan, öğütler yağdıran, okumadan paragraflarca eleştirel gavatlıklar yapan orospu çocuklarına "kapa çeneni ananı sikerim senin" diyen normal insanlar egoist olarak yaftalanmaktadır.

(bkz: fazla tevazunun sonu vasattan nasihat dinlemektir)

eğer küstahlığının altını doldurabilen, pısırık olmayan bu babayiğitler olmasaydı bugün hâlâ yontma taş devrinde bizon avına çıkıyor olabilirdik. ülkemizde "tevazu" diye pazarlanan şey bence tevazunun esas anlamından oldukça uzakta bir tür pısırıklık hâlidir. tevazu ile yaltaklanmak, pısırıklık:vesaire birbirine karıştırılıyor. birçok insan ukala gözükme korkusuyla başarılarını, yeteneklerini dahi sahiplenemiyor.

zlatan ibrahimoviç 40 metreden röveşatayla bir gol atıyor. https://youtu.be/Cl23wWf2Wiw

yani şimdi bi düşünsenize; vasıfsız, kıskanç, narsist bir orospu çocuğu ne ister? :narsist kompleksi
ister ki, zlatan attığı golle övünmesin, "ehehe ne golü canım estağfurullah, denk gelmiş, hepimiz insanız." falan desin. desin ki bu vasıfsız orospu çocuğu da kendisini iyi hissetsin. çünkü bu orospu çocuğunun "bak zlatancığım, rakibe götünü dönmek ne olursa olsun saygısızlıktır, bi kere röveşata dediğin..." şeklinde öğüt verebilmesi için zlatan'ın mütevazı(!) olması gereklidir. aksi takdirde zlatan narsist, kibirli, burnundan kıl aldırmayan bir götoştur, eleştiriye de zerrece tahammülü yoktur. hele zlatan öyle ulu orta başarılarından falan zinhar bahsedemez, haşaa! yetenekli olsa bile yeteneksizmiş gibi konuşmalı, toplum içinde öyle davranmalıdır. yeter ki beyimiz kendisini iyi hissetsin. işte sözüm ona tevazunun(!) mimarları, bunun gibi vasıfsız yığınlardır.

" 'bak ben sığır gibi yatan bir herifim, senin yaptıklarını yapmam mümkün değil, hiç olmazsa benim egomu incitme de sana düşman kesilmeyeyim' diye ortalıkta dolaşan bu vasıfsız yığınlar, tevazunun(!) bir erdem olarak görülmesinin mimarlarıdır." (bkz: nefret edilesi insanlar)
bu yüzden ukala gözükme korkusuyla hiçbir başarısını sahiplenemeyen "olur mu canım eheh, yok estağfurullah" diye ortalıkta dolaşarak vasıfsız kitlelere oynayan samimiyetsiz tipler daha çok vitrindedir.

zannedilmesin ki tevazuya büsbütün karşıyım. karşı olduğum şeyi bence anlayan anlamıştır. kendisine insanüstü özellikler atfedildiğinde tabii ki "estağfurullah" denir. hatasızlık, kusursuzluk atfedildiğinde "hayır, ben bir insanım, hepimiz kusurlu varlıklarız." deyip haddini bilir. kimi durumlarda alçak gönüllü, kimi durumlarda onurlu bir duruştur bu. sonuçta bir tebeşirle hiç kimse 200 km boyunca dümdüz bir çizgi çizemez. herkesin eli kayar. bu, sonuçta ne kadar kusurlu bir varlık olduğumuzun en somut delilidir. bence tevazu, en nihayetinde kusurlu varlıklar olduğumuzu içselleştirerek kabul edip kusura karşı hoşgörülü olmak, her insanın yeteneklerinin farklı farklı olduğunu bilip bireyleri yetenekleri dairesinde değerlendirmek ve kimseyi hor görmemektir.:gönül kusur görmez, kusuru gören egodur

benim derdim, insanların tevazu zannettiği yapmacık hâl ile.

bakın, tasavvuf edebiyatının başlıca eserlerinden biri mantıku't-tayr'dır.

mantıku't-tayr'ın yazarı attâr, kitabın sonlarına doğru kendisinden oldukça emin, adeta çoğunluğa üstten bakarak şöylece meydan okur:

"bundan sonra da kıyamete kadar, benim gibi kendinden
geçmiş biri çıkıp da, sözü bu çeşit kaleme alamaz. bu tarzda bir kitap meydana getiremez!
ben hakikat denizlerinin incisini saçmaktayım. söz bana
verilmiştir, bende hatmolmuştur; nişanı da işte!
kendimi bir hayli övsem de, bu övüşümü kim takdir eder?
fakat bir insaf ehli çıkarsa, kadrimi bilir, anlar. çünkü
dolunayımın nuru gizli değildir ki!
halimi birazcık gizli söyledim, ama sözden anlayan, şüphe
yok ki, insaf eder, hak verir bana!"

tasavvuf ki tevazuyu oldukça yüceltir. kendini bilmek ile kibrin farkı şimdi ne kadar da açık, öyle değil mi?

cemil meriç, ribot'yu çocukken okudu. daha 10'lu yaşlarındayken ilk çevirisini yaptı, o yaşlarda çok okuduğunu ve en az 15 sayfa yazdığını kendisi söylüyor. (kaynak: bu ülke)

"anlıyorum ki, zalim ve
kıyıcı bir gerçekten kurtulmanın tek çaresi, reel dünyadan kitaplar
dünyasına sığınmak" deyip
düşman bir çevreden kitaplara kaçan, kitaplar dünyasına sığınan adam cemil meriç bu ülke'de uzun uzun kendisini anlatıyor ve zaman zaman kendisini bildiğiniz övüyor. kendisi için "kendini
çevresindekilerden üstün gören bir ukalâ." dediği kısımlar bile var. elbette ki cehalet karşısında kendisini üstün görecekti, ki görmüş de. araştırmalar gösteriyor ki güncel sözlükte yaklaşık 600 bin kelime bulunmasına rağmen kendimizi ifade ettiğimiz kelime sayısı ortalama 300 - 400'lerde. cemil meriç gibi kimseler ise "lügat namustur" diyerek gündelik hayatta bile kendilerini 6000 - 7000 kelime ile ifade eden kimselerdir. bu yüzden kabiliyetli olduğunu düşünürler, hatta bunun farkındadırlar ve dillendirirler. cemil meriç de bu yüzden kendisini şöyle anlatır:

"türkçem zengindi, çok okumuştum. bu temrinler yazı kabiliyetimi bir
kat daha geliştirdi. şiir ezberlemekten hoşlanmazdım, gramere ısınamadım.
ama liseyi bitirene kadar kompozisyondan hep birinciydim."

“ribot’yu çocukken tanımıştım. hissiyat ruhiyatı ziyaret ettiğim ilk
hârikalar diyarı. karanlıklarda el yordamı ile yürümeğe çalışarak
okumuştum kitabı. sanki ruh dünyasının bütün girdibatlarını ışığa
kavuşturacaktı eser...” (jurnal, 18 6.1963)

işte bunlar aslında kibir değil, kişinin kendisini bilmesidir. diğer bir deyişle metabiliştir. başarısını dahi sahiplenemeyen ve cahile haddini bildirmek yerine gerekli gereksiz hemen her şeye "estağfurullah" diyen de mütevazı görünmek için götünü yırtan, samimiyetsiz, şov yapan bir orospu çocuğudur.

"hepimizin bir ideal imgesi vardır, yani "hayalimdeki ben"i. O ideal imgemiz ile gerçekteki kendimiz arasındaki uçurum için de yardımımıza sevdiğimiz dizi ve film karakterleri koşar. Hayatlarımızın, aldığımız kararların, seçimlerimizin hiçbir şekilde aynı olmadığı ama ideal imgemizle uyuşan o cesur ve insanları sikine takmayan cool karakterlerin hayranı olarak mastürbasyon yaparız.

insan ilişkileri olmadan hiçbir sik beceremeyen ve ufacık bir iş için bile torpil arayan Gökhan'ın imdadına, her işini kendisi halleden dahi film karakterleri koşar. Onun hayranı olur, çünkü ideal imgesi onunla kusursuz bir eşleşmedir, eloğlunun deyimiyle "perfect match". Fakat o film karakteri eğer gerçekte var olsaydı, bu sefer Gökhan onu dışlamak için elinden gelen her şeyi yapardı. Zira ona sinir olurdu. Kendisinin hayata geçiremediği ideal imgesini bir başkası başarmaya çalıştığı için, tüm nefretiyle onu aşağı çekmeye çalışırdı."

Heh işte vasat insanın haset ve kibir dolu doğası sırf vasatın egosu incinmesin diye ortaya böyle tevazu zannedilen samimiyetsiz bir dil çıkardı.

Birileri sondan birinci olmaya çalışıyor. Tevazuyu bile yarış haline getiriyor. işte asıl kibir budur. Buna ters narsisizm denir.
Yoo, harika bir ses rengi var çünkü. Olanı söylemiş.
fazla abartmadan kendini övmek kibir değildir.
Kadeş anlaşması bile bu kadar uzun değil mq.

Destan mi yazıyon..
Ya aq her basligin altinda ayni sikik tepki. Kafana silah mi dayadık be göt oğlanı siktir git başka başlığa.
Ayrıca çok komiksin yarrraaaam kades anlaşması manas destanı höö. Tarih de biliyormuş amina koduuum.
Uzun işte göd.
Ziktir git ekşiye.
bence kibir değildir.
Değildir, olağanüstü bir sesi var .
Aşağılık kompleksi, sıradan bir cümlenizi de kibir olarak algılatabilir. Çünkü kendisinde olmadığı için onu bir bok sanmaktadır. Size kendinizde olmayan kusurları atfedenlerle sizi gereksiz övgülerle tepelere çıkaranlara aynı tepkiyi vermelisiniz. Ne kıskanç orospu çocuklarını ne de samimiyetsiz yalakaları umursayın.

Çünkü "insanlar çamur gibidir olum, hiç denediniz mi elinize çamur veya balçık almayı?

Yumruk yapıp sıktınız mı peki onu?

Ya avucunuzdan, ya parmaklarınızın arasından, kendine bir delik, bir yol bulup fışkırır illaki o.

O sebeple "bunu" kabul ettirsen "şunu" anlatamazsın insanlara, "bu" tamam da "şu" olmamış derler, sikim sikim anlamlar çıkarırlar söylediklerinizden, kimseye yaranamazsın ki bu hayatta. Siktir edeceksin o halde, takmayacaksın başkalarını, üniversiteyi kazanır kazanmaz simsiyah pala kaşlarına aldırmaksızın saçlarını kızıla boyatan Selin görünümlü Kezban hakkımda ne düşünür diye şekilden şekile girmeyeceksin. Kendi hayatını yaşıyorsun sen, bırak kendi beğenilerine ve kendi zekana güvenerek yaşa, başkalarınınkine değil."
Bi' miktar narsisizm her zaman sağlıklıdır; yürü be gönlümün kızıl saçlı bacısı !
Değildir ama söylemesine gerek yok.
Değildir. Fazla tevazu da iyi bir şey değil. Şener şen diye bir adam var bu ülkede. Dünyanın gelmiş geçmiş sayılı oyuncularından biri. Sıfır ego. Yetenekliysen bunu dozunu ayarlayarak dile getireceksin.
Bence sesi güzel değildir ama kimseyi aksi yönde düşünüyor diye de yargılamam. Selda baycanın bu tavrı benim için çok itici. Kibirden öte narsist bir tutum.
Kibir büyüklenmedir benim sesim herkesten çok güzel deseydi büyüklenmiş başkalarına tepeden bakmış olurdu oysa sesinin güzel olduğunu söylemiş sadece şüphesiz.. katılırsınız katılmazsınız söylediğine..
https://www.youtube.com/watch?v=nBaierTGWzs

ilgili video budur. video takribi 10 dakikalık bir videodur ve sadece sesim güzeldir dememiştir, "iddia ediyorum ki benimki benzersiz bir ses, hiç kimseye benzemiyor, yürekten çıkıyor, yürekten geliyor, o yüzden." demiştir. videoyu izlemelisiniz. başlığı kısaltmak için bu şekilde açmıştım. fakat bence bu hâliyle de bu kibir değildir. çünkü kadın haklı.

34. dakikadan itibaren bu videoyu mutlaka izleyiniz:

https://www.youtube.com/w...?v=Ir4ZdeJtmto&t=621s
Tiz ve güzel ses evet.
kibir değil şuursuzluktur.
selda bağcan'ın sesi kötü olmasa da tartışmasız herkese güzel gelebilecek bir ses değil. çoğunlukla aşırı tiz ve rahatsız edici. ayrıca muhteşem bir sesi olsaydı da bunu belli edecek tek bir şarkısı bile yok. acı ama gerçek.
insanlar kendilerinde olan yetenekleri söyleyebilir ve bununla övünebilir. Sen kendinin ne olduğunu ve kim olduğunu insanlara söylemezsen kimse seni durduk yere övmez. Mesela ben çok zeki bir insanım bunu da her yerde söylerim. insanlar da benim zeki bir insan olduğum ile ilgili geri dönüşler yapar ya da beni başkasına öyle tanıtırlar. Bazıları da diyor ki başlıkta da sorulduğu gibi; "bu yanlıştır, kibirdir, kendini övmedir, bırak başkaları seni övsün ancak başkaları seni tanımlayabilir." Hayır! sen kendini nasıl tanıtırsan başkaları da seni öyle tanır. Olay bu kadar basit. Altını doldurabildiğin hiçbir tespit kibir değildir.
(bkz: durumumuz yoktu okumayadım).