karadeniz türkülerinden oluştuğunu sandığımız, lakin içinde külliyen türk sanat musikisi eserleri olduğunu görünce de üzülmeyip bilakis sevindiğimiz şevval sam ın piyasadaki müzik albümü.
şevval sam'ın tsm albümü. kapak tasarımı on numaradır. bir hevesle cd'yi sürücüye koyarsın. bir de arabada gidiyorsun acayip keyiflisin. müthiş bir hicaz peşrevle başlıyor albüm. ardından o da ne beklenilenin aksine çok çok yumuşak ve uyumsuz bir ses. sazlar şahane, şarkı seçimleri şahane, şevval'e rağmen albümü almak için al sana bahane.
albümün ismi cuk oturmuştur...lan şevval sam da çoğu kişiden iyi ses var**, neden kaset yapmıyo diye yıllarca kendimizi paraladıktan sonra internette bi sitede rastladığım ve hemen dinlemeye başladığım albümünün adıdır...şarkı seçimleri çok güzeldir...
şevval sam' ın sesinin su gibi bir tonda şarkılarla bu kadar uyumlumu olur diye düşündüren albümünün ismi. şiddetle dinlenilmesi tavsiye edilir. özellikle türk sanat müziği hayranlarına...
Garsona söylemekten en çok keyif aldığım kelimelerden biridir; SEK...
Ama, vodka kadar güzel olmayabiliyor bazen hayat. Ve sek ya da başka bir "şey"le karıştırmanın iyi mi kötü mü olduğuna karar verilemiyor bazen.
...
Sen hiç cama vuran kar taneleriyle
Sabaha kadar papatya falı baktın mı?
...
Kimseyle selamlaşmadan yaşayabilir mi ulan insan hayatı boyunca? Sabah uyandığında "günaydın" diyeceği kimsesi olmadan. Gece uyurken sarılacağı, izleyeceği; belki gizlice öpeceği kimsesi olmadan yaşayabilir mi ömür boyu? Sürekli kendi pişirdiği yemekleri, tek başına yemeye ne kadar dayanabilir insan? Dinlediği müziğe kimsenin itiraz etmemesine. Eve geldiği saatin kimseyi ilgilendirmemesine.
...
Bir de saman sarısı
Bir de özlem kırmızısı
...
Belki de esas soru;
Tüm bunları göze alabilecek kadar sıkılabilir mi peki insan, insanlardan?
Belki de...
...
Belkilerin kol gezdiği bir saatte
"Belkim", belki bile değildim
...
Yahut;
Havuz problemi gibi yaşamaktan sıkıldım belki de... Ben hayatımı doldurmaya çalıştıkça, boşaltan insanlar... Bu ikilemden ortaya çıkabilecek onlarca soru.
Çözsem, bir boka yaramayacak; çözmesem, kendimi çözemiyorum.
...
'Sikinti' yok
'Çozum' var...
...
Uzak şehirlerde bırakılmış minik parçalar... Her birinde ayrı parçalar... Her biri ayrı parçalar.
işin kötüsü küçükken oynadığımız legolar gibi de değil bu parçalar. Birleşmiyorlar yeniden. Birleşince voltran'ı da oluşturmuyorlar. Tekerleği kırılmış oyuncak araba gibi yani, bir daha asla eskisi gibi gitmiyorlar.
Küçük bir çocuktum oysa ben, oyuncak topu bile olmayan... Yine de annemin hala atmadığı bir torba taso'm var içerdeki dolapta. Bir torba da misket duruyor yanında. Gazozuna oynayabileceğim hiç arkadaşım kalmayacak olsa da, sorun değil işte. Taso yalnızken de zevklidir. Ve misketler tek kişiyken de yuvarlanabiliyor...
...
Giden gelmiyor geri dönmüyor
Oyunun sonundaaaa sonundaaa
Giden gelmiyor hayat denilen şey
Bir ipin ucundaaa ucundaaa
...
Yazıya gece 1'de başladım, hala bitmedi. Belki de ömrümde hiç silmediğim kadar harf sildim bu gece. ilkokul 2'den sonra hiç silgim olmadı zaten. "Küçük Emrah" tribi değil ulan, kullanmadım işte. Sonra bu alışkanlık kitap ve defter kullanmayarak devam etti. Neyse dağılmasın konu. Hoş konumuz da yok ama; neyse...
Yazasım da kalmadı zaten. Yeterince rahatladım sanırsam. En iyisi evvelden karalanmış bir kaç şeyi "kopi-peyst" edip bitirmek bu yazıyı...
Materyalist Aşk
Şimdi hafif bir tebessümdür
Onca yılın ardından geriye kalan.
Doğ(a)mamış bir çocuğun hiç duyulmamış ağlamaları,
Ve duymamak için rüyalarda
Vazgeçilen uykular...
Gel deseydin;
Kaç yüz kilometre gelirdim,
Kim bilir.
Düşünüyorum da;
Yine de düşünüyorum ya seni,
Onca şeye rağmen gelebiliyorsun ya aklıma;
Ne tuhaf diyorum,
Ne iğrenç bir muamma.
Gel deseydin;
Kaç yılımı siler, dönerdim,
Kim bilir.
Oysa silmiştim her şeyi,
Kandırmıştım önce aynayı;
Sonra aynadakini...
- ki çevremdekileri kandırmak
Ne kadar kolay olmuştur kendimden sonra;
Sen hesap et-
Gel deseydin;
Kaç yaş gençleşip gelirdim,
Kim bilir.
Oysa deniz kenarında büyütecektik "Deniz"leri.
Hangi şehirde yaşarsak yaşayalım
"Deniz"i görecek
Ay ışıltısında yakamozu seyredecektik.
Gel deseydin;
Kaç şehir geçip gelirdim,
Kim bilir.
Bir diyalektik örneklemesi,
Bir "Şekil A"ydı yaşananlar;
"Ben" varım diye "Sen" de oluyordun,
Sonucunda ortaya "Biz" çıkıyor,
Biz olamadığımız pratikte ispatlanınca da;
"Ben" bana, "Sen" sana dönüşüyorduk yeniden.
Gel deseydin;
Kaç yeminimden dönerdim,
Kim bilir.
Bilirsin,
Hiçbir şeyin "Yok"tan "Var" olamayacağına inanırdım.
Şimdiki acılarım "Yok"luğundan "Var" oluyor;
inanamıyorum!
Gel deseydin;
Kaç inanç değiştirirdim,
Kim bilir...
1998 yılında dönemin hükümetince özelleştirilmiş olan süt endüstirisi kurumudur. dünya özelleştirme tarihine ve ekonomi derslerine geçecek bir derste vermiştir. özelleştirilen 21 fabrikanın 18'i hemen kapatılmıştır, üstelik bugün en çok yatırıma ihtiyacı olduğu herkesçe söylenen doğu bölgesinde olmuştur. verimsiz kurumlar özelleştirilirken istihdamın ve üretimin azalması özelleştirme adı altında yapılanların ne demek olduğunu bir kez daha ispat etmiştir.
şevval sam'ın sesinden, ölümsüz türk sanat müziği eserlerinin, daha da bir doyumsuz tat almış halinin bulunduğu albümdür.
sek rakı yanında keyfe keyif, kedere keder katar. rakı severlerin arşivlerinde olmalıdır...