bugün

sek

Garsona söylemekten en çok keyif aldığım kelimelerden biridir; SEK...

Ama, vodka kadar güzel olmayabiliyor bazen hayat. Ve sek ya da başka bir "şey"le karıştırmanın iyi mi kötü mü olduğuna karar verilemiyor bazen.

Sen hiç cama vuran kar taneleriyle
Sabaha kadar papatya falı baktın mı?

Kimseyle selamlaşmadan yaşayabilir mi ulan insan hayatı boyunca? Sabah uyandığında "günaydın" diyeceği kimsesi olmadan. Gece uyurken sarılacağı, izleyeceği; belki gizlice öpeceği kimsesi olmadan yaşayabilir mi ömür boyu? Sürekli kendi pişirdiği yemekleri, tek başına yemeye ne kadar dayanabilir insan? Dinlediği müziğe kimsenin itiraz etmemesine. Eve geldiği saatin kimseyi ilgilendirmemesine.

Bir de saman sarısı
Bir de özlem kırmızısı

Belki de esas soru;

Tüm bunları göze alabilecek kadar sıkılabilir mi peki insan, insanlardan?

Belki de...

Belkilerin kol gezdiği bir saatte
"Belkim", belki bile değildim

Yahut;

Havuz problemi gibi yaşamaktan sıkıldım belki de... Ben hayatımı doldurmaya çalıştıkça, boşaltan insanlar... Bu ikilemden ortaya çıkabilecek onlarca soru.

Çözsem, bir boka yaramayacak; çözmesem, kendimi çözemiyorum.

'Sikinti' yok
'Çozum' var...

Uzak şehirlerde bırakılmış minik parçalar... Her birinde ayrı parçalar... Her biri ayrı parçalar.

işin kötüsü küçükken oynadığımız legolar gibi de değil bu parçalar. Birleşmiyorlar yeniden. Birleşince voltran'ı da oluşturmuyorlar. Tekerleği kırılmış oyuncak araba gibi yani, bir daha asla eskisi gibi gitmiyorlar.

Kitaplarım Gitti Peşinden
Sonra Kahramanlarım
Çocukluğum Kayboluverdi
Nerdeler?
Oyuncaklarım, Oyuncaklarım.

Küçük bir çocuktum oysa ben, oyuncak topu bile olmayan... Yine de annemin hala atmadığı bir torba taso'm var içerdeki dolapta. Bir torba da misket duruyor yanında. Gazozuna oynayabileceğim hiç arkadaşım kalmayacak olsa da, sorun değil işte. Taso yalnızken de zevklidir. Ve misketler tek kişiyken de yuvarlanabiliyor...

Giden gelmiyor geri dönmüyor
Oyunun sonundaaaa sonundaaa
Giden gelmiyor hayat denilen şey
Bir ipin ucundaaa ucundaaa

Yazıya gece 1'de başladım, hala bitmedi. Belki de ömrümde hiç silmediğim kadar harf sildim bu gece. ilkokul 2'den sonra hiç silgim olmadı zaten. "Küçük Emrah" tribi değil ulan, kullanmadım işte. Sonra bu alışkanlık kitap ve defter kullanmayarak devam etti. Neyse dağılmasın konu. Hoş konumuz da yok ama; neyse...

Yazasım da kalmadı zaten. Yeterince rahatladım sanırsam. En iyisi evvelden karalanmış bir kaç şeyi "kopi-peyst" edip bitirmek bu yazıyı...

Materyalist Aşk

Şimdi hafif bir tebessümdür
Onca yılın ardından geriye kalan.
Doğ(a)mamış bir çocuğun hiç duyulmamış ağlamaları,
Ve duymamak için rüyalarda
Vazgeçilen uykular...

Gel deseydin;
Kaç yüz kilometre gelirdim,
Kim bilir.

Düşünüyorum da;
Yine de düşünüyorum ya seni,
Onca şeye rağmen gelebiliyorsun ya aklıma;
Ne tuhaf diyorum,
Ne iğrenç bir muamma.

Gel deseydin;
Kaç yılımı siler, dönerdim,
Kim bilir.

Oysa silmiştim her şeyi,
Kandırmıştım önce aynayı;
Sonra aynadakini...
- ki çevremdekileri kandırmak
Ne kadar kolay olmuştur kendimden sonra;
Sen hesap et-

Gel deseydin;
Kaç yaş gençleşip gelirdim,
Kim bilir.

Oysa deniz kenarında büyütecektik "Deniz"leri.
Hangi şehirde yaşarsak yaşayalım
"Deniz"i görecek
Ay ışıltısında yakamozu seyredecektik.

Gel deseydin;
Kaç şehir geçip gelirdim,
Kim bilir.

Bir diyalektik örneklemesi,
Bir "Şekil A"ydı yaşananlar;
"Ben" varım diye "Sen" de oluyordun,
Sonucunda ortaya "Biz" çıkıyor,
Biz olamadığımız pratikte ispatlanınca da;
"Ben" bana, "Sen" sana dönüşüyorduk yeniden.

Gel deseydin;
Kaç yeminimden dönerdim,
Kim bilir.

Bilirsin,
Hiçbir şeyin "Yok"tan "Var" olamayacağına inanırdım.
Şimdiki acılarım "Yok"luğundan "Var" oluyor;
inanamıyorum!

Gel deseydin;
Kaç inanç değiştirirdim,
Kim bilir...

rcy '08

"Hey garson! Bana bir hayat getir; Sek olsun..."