galibi aptallaştıran yenileni ise kindar hale getirendir. sonuçların her ikisi de insanları daha barbar ve böylece doğal hale getirir, savaş kültür için bir uyku zamanı ya da kış mevsimidir ki, insanlık bu uykudan iyi ve kötü için daha da güçlenmiş olarak uyanır.
(bkz: friedrich wilhelm nietzsche)
(bkz: menschliches allzum menschliches)
'kendini savunma hakkıyla veya zararlı bir sistemi yok etme kaygısıyla haklı çıkartılır; sözgelimi çağımızda hitler ile nazizm'e karşı savaşmaktan başka çare var mıydı?' (bkz: bu çocuk okumaz)
rölativ olan aslına bakılırsa. tabi biz farkında olabilseydik savaş diye birşey olmazdı. farkındalık anlayacağınız, vuku bulması için iki tarafın olmasının gerekliliği. taraf olmasaydık...
öyle bir olgu savaş işte. tarafların savaşı! karşılıklı yani, sidik savaşı derler ya o hesap. paylaşamamazlık koca bir dünyayı, yetinememezlik verilenle, daha fazlasını isteme kaygısı insanoğlunun. açgözlüğünün, acizliğinin dışavurumu bir nevi. taraf diyorum. iki taraf lazım savaşmak için. bu mütemadiyen yerine getiriyoruz, hiç bıkmadan usanmadan. oysa ben şunu düşünüyorum. taraf olmasak, gelen düşman mıdır ne sikimdir her neyse '' buyur abigel otur desek'' silahlarımızı çevirmeden bütün siviliğimizle.hafif bir dumur hasıl olur bünyelerde galiba. ''ulan bu ne'' der en azından düşman. ortada bir direniş yok ki bir savaş olsun. o yüzden rölativ diyorum. etki ve tepkinin dengesi. arz talep mevzusu bir nevi. bu yüzden savaşın farkındalığı çok önemli. biz farkında olmasak mesela. gelenin neden geldiğine bakmadan buyur etsek, bu sıcaklarda mesela soğuk ayran ikram etsek. savaş olur mu? bilmem bana mümkün gelmiyor.
hep tarafız ama, biliyorum. anlatmaya çalışarak geçiriyoruz sayılı günlerimizi. silaha yatırarak bütün hayallerimizi. çünkü öyle öğretilmiş bize ''her türk asker doğar'' ne de olsa. bu savunmasızlık veya ''buyur abi bacımı karımı becer'' mantalitesi değil. iş ona kaçtıysa o zaman başlasın savaş ki işte o savaşı kazanırsın! haklı olduğun, egondan dolayı değil, ruhundan dolayı başlattığın savaşı kazanırsın.
bir düşünmek lazım, taraf olmamayı. savaş ın ne demek olduğunu önemsememeyi. ''bizim lugatımızada öyle birşey yok artık'' diyebilmeyi.karşıdakini şaşırtmayı öğrenmek lazım. belki böyle daha güzel olur dünya...
normal şartlarda oğulların babalarını gömdüğü bir hayat düzende, onu tersine çevirip, babaların oğullarını gömmesine sebebiyet veren hayatın en acı gerçeği.
'savaş' adını duyduğumda bana insan demeye bin şahit lafını hatırlatan, psikolojik sorunları olduğunu düşündüğüm ve yecüc mecüc korkusuyla ırak a savaş açan bush un aklıma geldiği isimdir.
hepimiz nefret ettiğimizi söylesek de, doğa, milyonlarca yıldır kendini, insan türü ortaya çıktığından beri, mutlak yok oluştan korumak için bizlerin genlerine aç gözlülük, hırs, nefret, kin gibi duyguları enjekte etmiştir.
ilk alet kullanabilen primatlardan beri, zekaya doğru orantıyla doğayı kontrol alma çabalarımızda da başarılarımız yükseldi, ama aynı zamanda vahşiliğimiz de arttı.
bugün 9 yaşında bebelerin ellerinde bile otomatik saldırı tüfekleri varsa, bugün neredeyse bütün ülkeler nükleer başlık üretiyorsa, bugün afrikada zevk için insanlar birbirini kadın çocuk demeden yok ediyorsa, bugün, ortada hiç bir neden yokken, sadece "isim" yüzünden milyonlarca insan ölüyorsa...
şunda, itiraf edemesek de, hemfikirizdir demektir: insan türü, birbirini yok etmekten zevk alıyordur, hatta bu artık bir ihtiyaç haline gelmiştir.
o hepimizin içinde var olan "dünya bir tek bana kalmalı" güdüsü, sonsuz kaynağa sahip olma hırsı, sevgiden bile güçlü bir duygu olan nefret...
öyle ki, bekaretini vahşice aldığımız bu toprağın, doğanın, bizlere verdiği ilahi bir cezadır aslında. evet çözümdür, ya doğa, ya da biz. ben bir kaç yüzyıl sonra doğanın galip geleceğini öngörmekteyim. hala umutlu görünüp, itiraf etmek istemesek de...