dendendenyus tekneye bindi. güneş yeni batmış, denizin en uzak noktasında ufuk çizgisine doğru yerini dolunaya bırakmıştı . marinada irili ufaklı tekneler yan yana duruyor, içlerinde tatlı telaşlar hüküm sürüyordu. kimi dostlarıyla güzel bir akşam yemeği yiyecek olmanın tatlı telaşında bir şeyler hazırlamakta, kimi ise çoktan açık havada teknenin hafif sallanan taraçasında, sofralarını kurmuş şen kahkahalarla akşama salınıyorlardı... bu güzel yaz akşamı, bu küçük ege kıyısında koyu kavruk tenlerdeki gülümesemeler daha da pırıltılı ve kayıtsız oluyordu sanki. uzaklarda komşunun adası belli belirsiz görünüyor, karşı adada yanan ışıklar özlemi anımsatıyordu.
dendendenyus yanlız oturuyordu teknenin avlusunda. ruhunda hiç birşey yoktu. kafasını çevirip bakmamaştı bile sağa sola... akşamüstü dingin ve kayıtsız oturmuş, balığını yemişti sadece. birden yan taraftaki tekneden bir melodi yükseldi. benliği doldu müzikle. ilk tınıları öyle belirgindi ki, kayıtsız ruhuna dolan bu sıcak, billur notalarla irkildi. denizi hissetti önce. bu ışılıtı yakomozda, dolunayın denizle birleştiği yere baktı. narin ,uzun saçlı, ince yalın ayaklı denizkızını gördü kendine doğru yürüyen. saçları rüzgarda sağa sola arkaya savrulmuş...
rakısından bir yudum aldı.. "...sagopao akomi " diye devam ediyordu şarkı. yüzünde bir gülümseme belirdi, rakısından kocaman bir yudum daha aldı. sıcak esmer gülümseyişi, beyaz gömleği ve inci dişlerinin arasından yayılıp, denizkızının gözünü aldı.