Sevgilim, bir günün ortası şimdi
Taşıtlar hızla gelip geçiyor, her yer kalabalık,
Ben seni düşünüyorum bir bodrum kahvesinde
Uzat bana uzat ellerini
izinli askerler görüyorum, kırıtarak yürüyen işçi kızlar
istanbul her günkü yaşantısı içinde, uğultulu,
Güvercinler güneşten bir sessizliği biriktiriyor
Ben seni düşünüyorum seni
Hani tıpkı o ilk günlerdeki gibi
Kalbim diyorum kalbim
Daha dün tezgâhtan çıkmış bir su sayacı gibi
Aşkı anılar besliyor düşler kadar
Bu yüzden diyorum ki aşk eskidikçe aşktır
Sevgi eskidikçe sevgi.
Günümüz ekmeğimiz, türkümüz
Çoluğumuz çocuğumuz
Binalar yan yana yükselip gidiyor
Vapurların ağzı köpük içinde
Uzaklarda ne kapılar açılıyor
Tirenin biri bir istasyona varıyor
Ordan çıkıyor biri.
Her şey biliyor her şey
Sen biliyor musun bakalım
Seni nice sevdiğimi?
Üstüne titrrediğimi?
Ver elini Haydarpaşa demişiz,
Vapur rıhtımdadır pırıl pırıl,
Hava hafiften soğuk,
Deniz katran ve balık kokulu
Köprüden kayıkla geçmişim karşıya,
Bir nefeste çıkmışım bizim yokuşu…
Bir gün sabah sabah kapıyı vursam,
-Kim o? dersin uykulu sesinle içerden.
Saçların dağınıktır, mahmursundur.
Kim bilir ne güzel görünürsün sevgilim,
Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni,
Ki daha sisler kalkmamıştır Haliç’ten.
Fabrika düdükleri ötmededir.
Gönül düşünce sevdaya
Ne söz dinler, ne göz görür
Ne kelamin önemi kalır
Ne de suretin.
Güzelde odur çirkin de,
Hayat da odur
Hayatın en güzel şeklide
Biçare insanın gönlü sevdaya düşmeye görsün
Unutur herşeyi
Göz görmezken sevdadan başka,
Yeter ki,
Biçare insanın gönlü sevdaya düşmeye görsün..
Sevda belki bir düş
Belki de benim düşüm
Sen sevdam
Benim düşüm..
Önce gözlerin girer odamdan içeri
Sonra ellerin, saçların dudakların
Bir bir hatırlarım
Her sabah senin olan ne varsa
Yüzüm aydınlanır
Şarkılar söylemek gelir içimden
Yakında bir kuş öter
Uzaklarda bir tren sesi
Sonra kornalar, çocuk ağlamaları
Vapur düdükleri
Sesler bir uğultu halinde yükselir büyük şehirlerden
Ve alışılmış bir yaşamaktır çöker omuzlarıma
Sarar benliğimi birden
Büyük, devamlı dalgalar halinde duygularım
Her sabah seninle başlar
Ve ben her sabah
Ta içimde bir ağrı gibi yokluğunu duyarım
Her sabah
Rezil insanlar bekler her köşebaşında beni
Yüzleri, yürekleri kadar kirlidir
Biri gider, biri gelir
Biri gider, biri gelir
Yakamda duygusuz iğrenç elleri
Ve soğuk gözbebekleri gözlerimde
O alışılmış yaşamak ki her sabah
iğreti bir elbise gibi durur üzerimde
Bir isyandır sarar içimi
Her şeyi üzerimden çıkarıp atasım gelir
Fakat insanlar, insanlar bırakmaz beni
Biri gider, biri gelir
Hep aynı ses, aynı şarkı
Aynı sağır gökyüzü
Dilsiz bir deniz
Kör bir düzen
Hep aynı kör döğüşü
Yalancı yüzler, aptalca bakışlar
O iki yüzlü selamlar
Hep aynı tempoda geçen manasız bir gün
Hep o değişmeyen puslu ikindi üstleri
Ve hep aynı yorgun, zoraki akşamlar
Ya o geceler satılmış, utanç dolu
Büyük avizelerin aydınlattığı sefil yüzlerimiz
Renkli kumaşlar, altın kol düğmeleri
Kristal kadehlerde kral içkiler
O hesaplı dostluklar
Satın alınmış sevgiler
Ben alışılmış şeyleri sevmem, bilirsin
Yaşamaksa dilediğim gibi yaşamalıyım
Sevmekse gönlümce sevmeliyim
Kendi ellerimle yazmalıyım alın yazımı
Ölmekse istediğim anda ölmeliyim
ve yaşıyorsam
Her şey bambaşka olmalı seninle
Alışılmış şeylerden öte
Yalanlardan, düzenlerden uzak
Yeter, yeter artık
Dönmesin o eski plak
Her şey gölümüzce olsun
Bulsun
Dilediği zaman ellerim ellerini
Paylaşalım seninle bütün geceleri
Sabahları, akşam üzerlerini
Görülmemişi görelim, tadılmamışı tadalım
Şarkılar söyleyelim kimsenin bilmediği
Yüzüm her zaman aydınlık olsun aydınlığında
Her zaman sevgiyle gülsün gözlerimin içi
Yeter artık, yeter
Kırılsın o çemberler
Sarsın her yanımızı bir yaşama sevinci
Ayrılıklar, kederler, gözyaşları bitsin
Bütün bir ömür boyunca
Seninle başlayan sabahlarım
Seninle sürüp gitsin.
Kadın şairler aşktan bahsettikleri zaman
Mangalın küle mahcubiyeti artar
Divitlerin ucu eğrilir akıtmaya başlar hokkalar
Ayırır denizin kibrini bin parçaya ünlü keman
Donup kalır kadın şairler aşktan bahsettikleri zaman
Kefesi kibrit çöpü hissiyle ağdırılan terazi
Duyulur arş-ı âlâda ipsiz birinin çürümüş tahta perdelere
Attığı yumruk tangır tungur
Kala kalır açık kalır tentürdiyot şişesinin kapağı
Kadın şairler aşktan bahsettikleri zaman
işitmek istemezsin çığlık istemezsin ah ü enîn
Nedir bu dersin ciyak ciyak
Sırası mıydı şu öğle vakti.
Kadın şairler aşktan bahsettikleri zaman
Kilidiyle kırk yıldır nikâh altında kalan defter yanar
Kilit kalır nikel kilit alevlerin büktüğü nikel kilit
Kadın şairler aşktan bahsettikleri zaman
Kadın şairler aşktan bahsettikleri zaman
Akvaryuma dalıp gitmek sırası bir türlü bize gelmez
Biblonun boyasındaki çatlağı fark ederiz
Kadın şairler aşktan bahsettikleri zaman
Bir bahane uydurup baklacılar konserine gitmeyiz.
sen çaldıkça teodorakis
bir mor yağıyor üstüme...
dudaklarım öpüşmekten mosmor...
bir putum sanki ilahilerle denize fırlatılmış.
ve bir deniz yağıyor üstüme
bakma sen sevgili teodorakis
açgözlü güvercinlerin didiştiklerine!
avluların o en çakırkeyiflisine
mısır daneleri gibi serpilmişler ama
mısır danesi değil ki bu adalar
ne de biz güverciniz...
sekerek o güneş güzeli çakılların üzerinden
çıplak ayaklarımızın su sesleriyle
birbirimize
ve kendimize
bilakis
Haydi gülümse!
Gülümse ki,
Gözlerinin içi gülsün.
Öyle bir gülümse ki,
Ağzın kulaklarına varsın.!
Ruhunu yaralayan dünya ya inat,
Kalbini paralayan insan a inat,
Bedenini gecekondu sanıp,
Yıkmaya çalışanlara inat,
Gören sana deli de dese,
Sen yinede gülümse!
Sen gül ki,
Gönül gülsün göz gülsün,
Öyle bir gül ki,
Seni sevmeyen ölsün..!!!
Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni:
Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliç'ten.
Vapur düdükleri ötmededir.
Etraf alacakaranlık,
Köprü açıktır henüz.
Bir gün sabah sabah kapıyı çalsam...
Yolculuğum uzun sürmüş oldukça
Gece demir köprülerden geçmiştir tren.
Dağ başında beş on haneli köyler,
Telgraf direkleri yollar boyunca
Koşuşup durmuş bizle beraber.
Şarkılar söylemişim pencereden,
Uyanıp uyanıp yine dalmışım.
Biletim üçüncü mevki,
Fakirlik hali.
Lületaşından gerdanlığa gücüm yetmemiş,
Sana Sapanca'dan bir sepet elma almışım..
Ver elini Haydarpaşa demişiz,
Vapur rıhtımdadır pırıl pırıl,
Hava hafiften soğuk,
Deniz katran ve balık kokulu
Köprüden kayıkla geçmişim karşıya,
Bir nefeste çıkmışım bizim yokuşu...
Bir gün sabah sabah kapıyı vursam,
-Kim o ? dersin uykulu sesinle içerden.
Saçların dağınıktır, mahmursundur.
Kimbilir ne güzel görünürsün sevgilim,
Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni,
Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliç'ten.
Fabrika düdükleri ötmededir.
günaydın sözlük , mutlu bir gün geçirirsiniz umarım. Bu dize bile yeterli gelir belki iyi uyanmanız için..
erken edit: evet her sabah çok seviyorum güzel dizeleri okumayı, paylaşmayı. Bundan kimseye zarar gelmez. Sebebi de yok ayrıca belki yağmurlu güzel havalardan sonra açan keyifli güneşin bana baharı gerçek anlamda hissettirmesi olabilir.
ya da ne biliyim bazen sebepsiz sevme eğilimine kapılmak gibi..
Pencerelerde puslu bahar
Cam parçasi, plastik parcasi, gunes parcasi
En aydinlik sen
Gunaydin uc bucuk metre yalnizligim
Geldin ya
Cemreler şen
Gormedigim dallar acti
Dunya donuyor
Yavas.. yavas..yavas
Gordum ya
Icimde bir de kurt
Sonbahar, kis, ilkbahar, yaz
Dort mevsim
Metrelerce, metrelerce, en..
Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim
Şöyle diyebilirim; "Gece yıldızlarla dolu"
Ve yıldızlar masmavi, titreşiyor uzakta
Şarkılarla dönüyor gökte gece rüzgarı
Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim
Sevdim ben onu, o da beni sevdi bir ara
Kollarıma aldım bu gece gibi kaç gece
Kaç defa öptüm onu sonsuz göğün altında
Sevdi beni o, ben de bir ara onu sevdim
O durgun, iri gözler sevilmez miydi ama?
Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim
Yokluğunu düşünüp, yitmesine yanmakla
Duyup geceyi, onsuz daha engin geceyi
Ota düşen çiy gibi düşmekte şiir cana
Ne çıkar sevgim onu alıkoyamadıysa?
Gece yıldız içinde, o yakın değil bana
Hepsi bu. Uzaklarda şarkı söylüyor biri
Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca
Gözlerim arar onu, sanki yaklaşmak ister
Yüreğim arar onu, o yakın değil bana
Aynı gece ağartıyor aynı ağaçları
Bizler, ah, o zamanki bizler değiliz ama
Artık sevmiyorum ya nasıl, nasıl sevmiştim
Sesim arar rüzgarı, ulaşmak için ona
Ellere yar olur, öpmemden önceki gibi
O ses, ışıl ışıl ten ve sonsuz bakışlarla
Artık sevmiyorum ya, severim belki yine
Ne uzundur unutuş, ah ne kısadır ayrılık
Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca
Böyle gecelerde kollarıma aldım çünkü
Belki bana verdiği son acıdır bu acı,
Belki son şiirdir, bu yazdığım şiir ona
"Sen, her gün köşe başlarında
Yırtık urbanla kirli ellerinle
Avuç açan, sefil insan.
inan yok farkımız birbirimizden.
Sen belki tüm yaşamınca dilenecek;
Beklediğin beş kuruşu biri vermezse,
Ötekinden isteyeceksin.
Ama ben, tüm yaşamım boyunca
Tek bir kez dilendim,
Bir acımasız kalbin sevdası ile alevlendim.
Öylesine boş öylesine açık kaldı ki elim,
Yemin ettim bir daha dilenmeyeceğim.."
Ey milletim,
Ben, Mustafa Kemal’im…
Çağın gerisinde kaldıysa düşüncelerim,
Hâlâ en hakiki mürşit, değilse ilim,
Kurusun damağım, dilim.
Özür dilerim…
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi…
Özgürlük hâlâ,
En yüce değer
Değilse eğer…
Prangalı kalsın diyorsanız, köleler…
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi…
Yoksa, çağdaş medeniyetin bir anlamı,
Ortaçağa taşımak istiyorsanız zamanı,
Baş tacı edebiliyorsanız
Sanatın içine tüküren adamı…
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi…
Yetmediyse acısı, şiddetin, savaşın.
Anlamı kalmadıysa
Yurtta sulh, dünyada barışın.
Eğer varsa ödülü, silahlanmayla yarışın.
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi…
Özlediyseniz fesi, peçeyi.
Aydınlığa yeğliyorsanız, kara geceyi.
Hâlâ medet umuyorsanız
Şıhtan, şeyhten, dervişten.
Şifa buluyorsanız,
Muskadan, üfürükçüden…
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi…
Eşit olmasın diyorsanız, kadınla erkek…
Kara çarşafa girsin diyorsanız,
Yobazın gazabından ürkerek…
Diyorsanız ki, okumasın
Kadınımız, kızımız;
Budur bizim alın yazımız…
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi…
Fazla geldiyse size, Hürriyet, Cumhuriyet…
Özlemini çekiyorsanız,
Saltanatın, sultanın…
Hâlâ önemini anlayamadıysanız,
Millet olmanın…
Kul olun, ümmet kalın,
Fetvasını bekleyin, Şeyhülislamın…
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi.
RAHAT BIRAKIN BENi…’
üç yüzük göğün altındaki elf krallarına
yedisi taştan saraylarındaki cüce hükümdarlara
dokuzu fani insanlara ölecekler ne yazık
hepsine hükmedecek tek yüzük
hepsini o bulacak karanlıkta birbirine bağlayacak
gölgeler içndeki mordor diyarında