tut acinin ellerinden
hasrete yuru yalinayak duslerinle
birak butun ciplakligiyla ele gecirsin seni
bu gri gokyuzu, bu kirmizi kuller
bu eflatun gozyaslari
simsiki saril sen yine
sakin ayak parmagini koyma yureginin yerine
tut ki aciyi da en agir ateslerde kaynatacaksin,
yalnizligi da..
kana dur diyemedim
bulut bulut gözlerde yaprak yaprak kımıltılar
anakronist buğular camlarda kuğu;
erciyes'teki kar kadar soğuk,
istanbul kadar kahpe
bir rüzgar hayat..
kana dur diyemedim,
öldüm;
ölümüme fail olmadı kan!
mahkum boynunda ki yafta ilmeği gibiydin kursağımda,
ne yaptıysam çıkaramadım seni, kesemedim tenimle ilişkini,
kırılmıştı çoktan kalem, selam etmekteydi boynumda ki kefen,
kolmuda kelepçe gözlerin,
alev alev titreten bozkır ayazı gibi sözlerin,
boynumda ilmeğin...
içindeyim sensiz öldüren celselerin.
ölmek zordu sensiz bir o kadar,
ama yaşamakta...
bir idamlıktan başka kim bilirdi ki,
ilmeğin insanı boğarak değil,
boynu kırarak acıyla öldürdüğünü...
ağlıyordum durmadan, usanmadan,
ağladıkça ağlamak geliyordu içimden,
sanki herşey durma diyordu bana..
martılar, gemiler, arabalar, insanlar...
acaba istanbul beni duydumu diye düşündüm,
o da ağlamaya başaldı ince ince...
sanki bana eşlik edercesine...
ama onun gözyaşları tuzlu değildi...!!!
lodos uğultusunda, fahişe saatler,
yosun tutmuş anılarda ince bir yakamoz ışıltısı,
dipte kalan istiridye gibi kimsesiz ama bir o kadar da kıymetliyiz,
affetmez gönül mahkemesi yalanı, tek celse biter sevdamız,
cezasını tek verir ama acıyı iki kişi çekeriz,
devrilmiş cümlelerin anlamı gibiyiz,
ögelerimiz kaybolmuş, haykırışlar son nefeste tükenmiş,
hani her seçiş bir vazgeçiş derler ya,
bu sefer kazandım be sevgili,
kaybettim seni, kazandığım sonuna kadar sensizliği....
ağlıyordum durmadan, usanmadan,
ağladıkça ağlamak geliyordu içimden,
sanki herşey durma diyordu bana..
martılar, gemiler, arabalar, insanlar...
acaba istanbul beni duydumu diye düşündüm,
o da ağlamaya başaldı ince ince...
sanki bana eşlik edercesine...
ama onun gözyaşları tuzlu değildi...!!!
aniden bir çocuk tebessümü sonrası
elektrik tellerine takılı uçurtma,
o terkedilmi$ salıncaklar atlası, o kara$ın his,
kum midyesiyle kesilmi$ tabanlarda rıhtım tortusu ve $eytanminareleri
gri bir menek$e solu$u ardından,
aniden bir çocuk tebessümüydü sanki o fotoğraftaki,
bir $ehre ate$ açan buğulu/flu gözlerindeki..
yine sensiz tek başıma içiyorum
sensizliğe içiyorum
hiç durmadan dolduruyorum kadehleri
lanet olsası hayat için
lanet olsası, senin için içiyorum
her zamanki gibi yine sensiz ve sessiz... *
gittim
bir el bombasının pimini çeker gibi ansızın
mu$amba trenlerin karton katarları
hep aynı plastik istasyonda ayrıldılar birbirlerinden
hayratlarda çocuklar dizlerini yıkadılar ardımdan
biri bileğindeki kiri ovdu, abdest aldı bir ihtiyar öksürerek
gittim
kentin parmakuçlarında yılı$ık bir karıncalanma
otellerde fahi$eler çocukluklarını bıçaklarken,
toy $airler $arap kadehlerinde tanrılarını boğarken
kan yağarken avlularına camilerin, kilise kampanalarına yapı$mı$
bir güvercin pisliği gibi kuruyarak,
kabuğu soyulmu$ bir nar gibi
morarak, mor bir fular gibi savrulurak geceye
geceye amorf bir redif gibi yerle$erek
gittim
pamuklamaktaydı kavaklar
annem tarhana kurutmaktaydı, dut vardı
kozasını delen ipekböceğiydi güne$
doldu içime moleküllerine bölünerek
molekülleri atomlarını çeki$tirirken bu kentin
ve yine o müflis ba$ağrısı, o hazin epilog
adıma unvan diye konuldu
gittim, baktım
uzayda hiç yıldız kalmamı$tı!
Sonsuzluğun kapısına dayandım
Çaldım açan yok
Çaresiz döndüm geri
Avuçlarımı açtığım yalnızlığıma
Tüm dualarımı kabul eden o'na
Beni kabul et diye tekrar yalvardım
gereksizce...
içimde bir yerlerde, en başa dönmenin acısı
Onca yolu gitmenin yorgunluğu omuzlarımda
Hissedilmez ağrılar dizlerimde
Sarılarak yattım yalnızlığıma..
Sabahında yeni ümitlerin beni beklediğini umarak
O gece, sabaha kadar uyumamak nedir?
Anladım..
Sabahı getiren gecenin hüznü çöktü gözlerime
Ve sel akıtan ırmaklar gibi göz yaşlarım boşaldı
Yastığımın o güzelim desenli yüzüne
Ve sabaha kadar devam etti sel fırtınası
Sırf göz yaşlarım değildi gözlerimden boşalan
Sana olan sevgimde gitti zerre zerre her göz yaşımda
Ve her sevgi damlası beni terk ederken
Nefrete dönüştü gözlerimden düşen her damlada
Sabah uyandığımda yani senden kopup
Sensiz yaşamayı öğrenmek zorunda kaldığımda
Anladım ki sen artık bende değildin
Ve bir daha da olmayacaktın..
Çekerdik ayağımıza sportaçları, aşağı mahalleye maç yapmaya giderdik.
Beşte devreydi, onda biter.
Koltuğumda memesi çıkmış meşin top.
Hep Mikasa olsun isterdik.
Olmazdı.
Çocuktuk, neden olmadığının üzerinde durmazdık.
Yenilmez bir ordu edasıyla geçerdik iki mahalle arasındaki yolu.
Kimimiz paytaktı, kimimizin şişedibi gözlükleri vardı.
Benimse formamın arkasındaki 8 yazısının yapışkanı tutmazdı hiçbir zaman, sarkardı.
hep estik, hep uçtuk.
hiç ama hiç basmadık yere.
gönül isterdi ki toprak ağırlığımızı hissetsin.
fakat, yaşam ne esenlerin ne de uçanlarınmış.
yaşam; adımını doğru atıp yere sağlam basanlarınmış.
bir kapının önündeyim
kalbimde bir sancı
kapının önündeki bu farklı,
bu seven, bu aşık insan
ölecek, eğer kapıyı açmazsan
bir kapının önündeyim
kalbimdeki sancı dinmiyor
ve hala seni beklemekteyim
kapıyı açacak olan sen
sen hala anlamıyorsun
ölüyor ikizi sendeki ruhun
kilidi açıp, kapıyı aralayıp
almayacak mısın beni kalbindeki boşluğa
demek ısrarcısın beni yaralayıp
bırakacaksın bir başıma
öyleyse kendine iyi bak sevgilim
ben dayanamam açılmayan kapılara
cevapsız sorulara
karşılıksız aşklara..
ve daha bir çok yalana.....
artık bakmıyorum yüzlerine
sormuyorum adlarını
körü körüne seviyorum
geçmişimin duraklarında
sevdaya ilerliyorum
bir tren garıyım şimdilerde
istanbul, ankara arasında
sevmenin son deminde
hayatın sessizliğinde
ölümü bekliyorum
sessiz ve derinden
ve sana geliyorum
işte söylüyorum
seni seviyorum ... *
yazıyorum
deli gibi yazıyorum
yazdıkça içim temizleniyor
hissedebiliyorum
ruhum içerde kalan
tüm pislikleri
tüm kederleri
tüm eski ve yeni aşk kırıntılarını
ve dahi tüm acıları kusuyor
yazıyorum, düşünmeden yazıyorum
şarabın süzgecinden geçirip
hatıraları unutmak için yazıyorum...