*
içinde biryerlerde, anılar parkında çıplak olmayan duyguların var...
Hani ayağını ilk kez suya değdirirsin de alışmaya çalışırsın zamanla
Olmuyor öyle...
Suyla tanışmış ayak, alelade basıyor artık
Sıcak,soğuk,derin,sığ farketmiyormuş gibi...
Sıradan tepkiler var suya karşı
Oysa onun ilk teması ayakla, yerinde duramıyor, dalgalanıyor.
Taşıyor, taşıyor...
ve bir kenara fırlıyor.
Güneşin onu almasını bekliyor sessiz ve durağan.
Zamanla kayboluyor su, bulut oluyor tekrar.
Bir ayak yine heycanlandırıyor onu
Umutla farklı bir dokunuş bekliyor yine
ve fakat...
Güneş varolduğu sürece birçok ayakla temas ediyor.
Her dışarıya fırladığında da güneşin hiç çıkmamasını diliyor içinden.
Güneş tekrar çıkıyor, su tekrar fırlıyor...
dokunuşlar hiç değişmiyor...
gece saat on iki
bir tren garında inen yolcular arasındayım
etrafımda boyumu aşan kalabalık
gözlerim seni arar
gün çoktan ertesi olmuş
takvimlerden bir yaprak daha kaymıştı.
ne gelen, ne giden vardı
sessiz sedasız sinesine çekilmiş
yarı puslu gözleriyle ağlayan küçük kızım.
bilirim ayrılıklar da sevdadandı
ve sonu olmayan sevdalardandı bizimkisi
her defasında vedaların yaşandığı..
hava güzel
içim karanlık
hoyrat bir nefes bile yeter
rica etsem
beni unutur musun?
unutamıyorum
ağlıyorum
uyuyamıyorum
çık git artık lütfen
kalbimi vereyim dilersen
yeter ki ağır ağır uzaklaş
aldırma gözyaşlarıma
geçici bir yara
acıtacak
depresif bir coşku ver
sevgini de götür
git artık
karanlığı tanımlamak istedi şair
bazen saklanmak için güzel, demek istedi
kızdılar..
"sen nasıl karanlığı sevebilirsin? sen iyi şeyler yazmalısın!"
yapamıyordu ki şair
karanlıktı evi, dostu, çocuğu, hayatını borçlu olduğu kurtarıcı
hayatı hep karanlıktı, güneş görmeden bir bodrumda büyümüştü,
hep gece düşmüştü yollara
her gece ağlamıştı sezdirmeden onlara
onlar, yaşayadursunlar dertsiz, ama sevgisiz
sevgi sandıkları şeyin kucağında sömürülürken
bundan habersiz, eğlensinler.
bizim şaire bir kaç kelime yeter kendi kendine yaşaması için
kimseye ihtiyaç duymadı o
duymadan yaşadı o..
konuşmadan, susmadan susturulmadan, sorulmadan..
mutluydu o hep bundan
öyle sandı ya da.. salak işte!
çaresizliğim
yenilmişliğim
acı gerçek
kırık bir aşk
gecenin karanlığında büyüyor
büyüdükçe ağlıyorum
ne kadar uzaksın bana
ama mutlusun
mutlu olduğun için seviniyorum
sakın dert etme beni
tut onun elini
ilk yenilgim değil ki
hepimiz yeniliriz zaman zaman
kalbime yazmıştım ya seni
yara oldu
kabuk bağladı
ağlıyorum sessizce
çaresizliğime
seni sevmek isterdim
saçlarını koklamak
ama o kadar uzak ki
umut fayda etmiyor artık
yine de mutlu ol
dönme geriye
beni bana bırak
sakın düşünme
hem ben seni
mutlu olasın diye sevmedim mi?
gecenin bir yarısı
kendimi dinliyorum
sessiz bir isyan
varolmayan kelimeler
bütün aşklara sitem
olmayan
yaşanmayan
yarıda bile kalmayan
sönen bir sigarayım
aşk acısıyım
yaşanmayan zamanım
özlüyorum
uzak hayalleri
yıldızların yokluğunda
ışığı arıyorum
insan niye işkence eder kendine?
neden?
neden arkana bakmadan dönüp gitmek varken
sürekli geçmişini deşersin?
olmayacak duaya amin demek kadar saçması mı var?
ütopyaların peşinden koşup yaralanmak neden?
hayal kur tabi ama olmayacak hülyalar neden?
sakın bana bahsetme aşktan sevgiden
onlar bir gün bitecek elbet
kalacaksın tek başına
ağlayacaksın usulca
her gece ıslanacak yastığın
sadece kalbinde yazacak ağladığın
başka kimse dert etmez bunu
kimse de ilgilenmez çünkü o senin yalnızlığın
Tarifi yok gözlerinin, benzeri yok
Onlara bakmak bile benim gibisine çok
Saçların, kokusu bile başka güzel
Okşamasın onları benimkinden başka el
Dudakların var ya, o öpülesi dudakların
En ballısı en tatlısı tüm tatlıların
Yanakların, al al ve sımsıcak
O kadar güzel ki insan öpmeye kıyamayacak
Ellerin, pamuk gibi yumuşak ve şefkatli
Değdiğinde yüzüme vuru sanki sam yeli
Kalbin sevgi dolu ama kırılmış bana
inanmaz olmuş Gökhan'ın sevgisine, aşkına
beklenen öğle sonrası
acı bir başağrısı
kırık bir depresyonun
güneş vuran yaprağı
zafer sesleri kırık kalplerin
özgürlük yolunda
yaralı adımlar
uzak ülkelerin
bitmeyen baharlarına
uzun bir yolculuk
golyatlari dize getirdim
teker teker geldiler
perisan ettim
topluca geldiler
tarumar ettim
kah cıktım bulutlarin üstüne
kah indim yerin dibine
kötü yasamadim
az bucuk bir işleri becerdim
bazi zamanlar neseyle geçtiğim yollardan
kederle ve ufunetle geçtim
söyle arkama bakinca
biraktiğim yolda
bir çok golyat leşi yatiyor
hayat bir golyati yenip
diğerleri için aportta beklemek mi
diye kendime çok soruyorum
ama hala bir cevabini bulmadim bu sorunun ama,
hayatin esasi mucadeledir
ödülün olsun yahut
olmasin
ister hava al
ister madalya taksinlar sana
adam gibi mucadele etmektir önemlisi
gerişi fasarya...
sen öyle usulca gel geç
ömrümün kıyısından
en ortasına doğru
ve soyun tüm düşlerinden
çıplak bir hayalin ortasında
en güngörmez yerine
beni koy
ve tüm susmaları anlat
gözlerimden
gözlerine kurduğum köprülerle
sen öyle
hüzzam makamında
şarkılar dolayıp diline
yaklaş
ömrümün en deli yanlarına
gün doğmuş
batmış
umursamadan
bas üstüne
tüm kazanılmadan kaybedilmişlerin üzerine
yağmur yağıyor yine
gözlerimde damlalar
şimşekler beynimde çakıyor
dokunsan bulutlara, yağmur yağıyor
o siyah bulutlar
nasıl da pamuk gibi bembeyaz oluyorlar bazen,
herşey güzel sanarken
dokununca
bulutlara
bir gün o kapıdan çıkıp gelsen
ellerin arkanda, o masum utancınla
''bak işte döndüm'' deyip boynuma atılsan
ben de şaşırıp birden ağlamaya koyulsam
sen o inceci parmaklarınla yanağıma dokunup gözyaşlarımı silsen
ben de minicik ellerimle sevgini kucaklasam..
Senden bana doğru sert bir poyraz esti;
Biliyor musun, her şey birden eskidi...
Gözlerimden karla karışık yağmurlar aktı,
oysa yaş yerine sendin düşen gözümden...
Her şeyi bekliyorum artık senden;
Ve aslında hiçbir şey beklemiyorum...
'asla yapmaz' dediğim her şeyi yapabilirsin, hazırım;
Ve aynı zamanda ne acı;
Benim için ne yapsan, fark etmiyor artık... *
elimde çok eskilerden kalma bir mektup
içinde kayıp bir aşk gizli
satırlara dökülmüş bir hayat
güzel sözlerle bezemişsin bana olan aşkını;
yazarken mürekkebine gözyaşlarını da eklemişsin
yüreğindeki umutları,
gün ışığını, hayallarini dökmüşsün satırlarına
yıllar geçmiş ardından,
geriye kalan ne bir söz
ne bir umut..
sadece;
sararmış bir yaprak, kenarı yırtılmış..
dudaklarının ucundaki peri
yakar yıldızdan tacını
dudaklarının ucundaki peri
söyler uğultuyla acını
her gece bitmez mesailere çıkar
gölgelerde uzayan sözsüz bilmece,
ağlar gökden düşmüş gibi yar,
ağlamak zevk olmuşsa
boğazda düğümlenmise tek hece,
her gece bitmez mesailere çıkar
gölgelerde uzayan sözsüz bilmece.
gökten düşen parçalar örter
açık kalmış üstlerini çocukların,
bir rende tutar gibi şefkatli eller
çocukların kafasını taşlara sürter,
tarifi varsa tarifesiz kaçakların,
gökten düşen parçalar örter
açık kalmış üstlerini çocukların.
sen olduğum gün anlarsın belki
acıtan harflerin muhtaç eden varlığını,
ve bir kuş nasıl intihar eder?
çaresiz mahkum balık
nasıl boğar ki kendini?
senle arama giren yalnızca
şu şarlatan düalite sanrısı,
ama sen olduğum gün anlarsın belki
acıtan harflerin muhtaç eden varlığını.
şiirler tutar ellerinden
gün yüzü görmemiş toprakların,
çiçekler renkli bir libas diker,
üstü kan, irin, toz ve toprak kaplı
makyaja muhtaç vücutların
kamuflajı olsun diye dikenlerden,
tene değdikleri yerlerde
onun yerine acı çeker.
gerçek şu ki şiirler
kandan beslenen çiçeklerdir,
acıyı çekip alırlar beyninden,
onu renkli, kokulu ve derin
soyut bir resme çevirirler,
periyle tanıştığım rüyam gibi.
martılar bana ilham kaynağı oldular
uçmayı öğrettiler bana
avlanmayı da
şiir yazmayı öğretmediler ama
ne bilsin şiir yazmayı
çiğ balıkla beslenen kuşlar
m harfinden başka bir şey bilmez onlar
edebiyat hakkında