makinada rulet oynarken amacim kirmiziya basmakti ve oyle de yaptigimi dusundum fakat sakarligim beni numara yediye basmaya zorlamisti anlasilan ki o an koydugum parayi otuz alti misli olarak geri aldim.
cinci karı muhabbetlerini bilirsiniz.
benim bir hala kızım vardı, böyle saçma sapan işlere çok girer kurşun falan döktürür. neyse kocası bunun ağzını burnunu bir güzel kırıyor yine bir gün. bu da diyor ki kesin bizde büyü var doğru buruşuğun birine gidiyor, tabi ki götüren de benim araba ile.
neyse kardeş girdik içeriye ev felaket mistik. ama mutfakta da kapuska kaynıyor herhalde, ortalık bir kokuyor ki aklınız durur.
neyse oturduk karının yanına eciş bücüş bir şeyler söylemeye başladı, karının rengi benzi attı halamın kızı da tiribe girdi ağlıyor falan. hani cem yılmaz'ın içe sıçmak deyimi var ya, içime içime gönderiyorum ağabey.
karı bir ''uyyiiihh!'' dedi kendine geldi ama sesi bir başka türlü çıkıyor, nasıl korktum nasıl korktum.
halen daha inanmam böyle şeylere o karı büyük ihtimal iyi tiyatrocuydu ama bizim hala kızı nedne titreyip ağlamaya başladı bugüne bugün kendisi bile bilmiyor. ona sorarsanız '' cevdet'e kötü davranmasını öğütleyen onlar'' diyor. amk yumruğu atan cevdet, dayağı yiyen sen. cinin ne suçu var aha. *
Akşam 10 da eğitim fakültesine gittiğimde ortada kimsenin olmamasıdır. Hayır öğrenci doğasına aykırı. Ayrıca flash ini bulan yazarın aksine ben kitabımı bulamamıştım. (bkz: hayın temizlikçi)
bazen öyle bir an gelir ki istatistik bilimi dahi başınızdan geçen olayları açıklamaya yetmez.
bir yaz günü arkadaşlarla tatile gitmek üzere anlaşıyoruz.
2 kişiyiz. bir arkadaşımızın boş yazlık evine misafir olacağız. toplamda 3 kişi deniz, kum, güneş tadını çıkaracak, doyasıya gezeceğiz. yani en azından ben böyle zannediyordum.
böyle dedim de eve gittiğimde 40 tane adam bizi karşılamış gibi olmasın.
evine misafir olduğumuz arkadaşımız her zaman ev boş olmadığı için kendi arkadaşlarını da çağırmak istemiş, küçücük evde 10 kişi olmuştuk.
parayı ilk gün deli gibi harcıyoruz. öğrenci halimizle mangallar yapıyoruz, alkolü deli gibi akıtıyoruz. ulan mangal senin neyine sen öğrenci adamsın otur ye makarna yok illa bir cinslik yapıcaz. hatta etleri terbiyeli almayacağız evde kendimiz terbiyeleyeceğiz 2 tepsiyi deli gibi yağ ve baharata boğup bulaşığın allahını yapacağız.
bulaşık yıkanmıyor tabi biriktirçe birikiyor, dağ gibi oluyor.
hatta öyle bir hal oluyor ki akşam yemekte 3 arkadaşa temiz kaşık kalmıyor. bulaşık dağının devrilmesinden korkarak dağın altından temiz kaşık çıkaramayan arkadaşlarımız bizim yemeğimizin bitmesini bekleyip, kaşıkları temizleyerek yemeğini yiyor.
bu kötü gidişe dur demek lazım fakat kimse bulaşık yıkamak istemiyor haliyle.
hemen bir çekiliş gerçekleştiriyoruz bulaşık yıkayacak kişiyi belirlemek amacıyla. bir kişi bir kağıda sayı yazıyor diğer 9 adam tahmini rakamlar söylerek sayıyı yazan kişinin yukarı aşağı yönlendirmesiyle sayıya yaklaşılıyor ve sayıyı bilen kişi bulaşığı yıkıyor, plan bu.
ilk denemede 1 ile 100 arasında bir sayı yazıyoruz. daha sonra 9 tane adam bunun çok çabuk biteceğine karar kılıp 1 ile 1000 arasında yapmaya karar veriyoruz.
arkadaşımız 1 ile 1000 arasında ki sayıyı kağıda yazıyor ve ters çeviriyor. ardından ilk arkadaşımız tahminini belirtiyor ve 347 diyor. ondan sonrası ise tahmin edebileceğiniz gibi hepimiz, sayıyı yazan arkadaşın "hassiktir" nidasıyla irkiliyoruz. kağıt ters çevriliyor ve
"347"
koca bulaşık dağını bu talihsiz arkadaş yıkıyor haliyle.
belki bu şansı ona bir iddia bir milli piyango çekilişinde ufak da olsa paralar kazandırabilecekken bizim evde bulaşık yıkatıyor.
bazen inançlı bir birey olmasanızda göğe doğru bir bakış atmanıza sebebiyet verir.
oynamadığınız iddia kuponunun tutması, sayısal loto'da 5 bilmek 1 rakamla milyonları kaçırmayı anlatmıyorum. zira bunları doğaüstü olaylar olarak değil kişisel şanssızlığım, cenabetliğim olarak yorumluyorum.
çok şükür hayatta hiç tas ile banyo yapmadım.
leğende elbette ki garip anam tarafından yarı kese ile dayak, yarı temizlik niyeti ile yıkandım çocukluğumda lakin bu çok uzun sürmedi. bir müteahhit şu musluğun ucuna bahçe hortumundan bozma birşey takalımda su yukardan aksın fikrini akıl etmesiyle bu çağı kapıyor, kendime yeni bir çağ açıyordum. cilalı duş çağı..
ehm neyse çok sulandırmadan özetliyorum. geçenlerde ekşi sözlü'te çoşuyorum yine. dini tartışmaların gırla gittiği başlıklardan birinde yardırıyor, kendimce bilgilerimi sözlük formatına uygun bir biçimde anlatmaya çalışıyordum.
yazdıklarıma dönüp bakıyor ulan yine yazdım ha diyerek gururumu okşuyor, sol omzuma bir öpücük konduruyordum. fazla ego bünyede hararet yapmış olacak ki duşa girme ihtiyacı hissettim.
duşta da yazdıklarımı düşünüp, göğe selam çakarken yine god hand devreye giriyor ve bana aciz bir insanoğlu olduğumu yüzüme vuruyordu adeta. ben ise kesilen suyun verdiği titreme, kafamda kalan şampuan yumağı ile bokunu yemiş kaz gibi çakmak çakmak etrafa bakıyordum.
bu güzel maceranın güzel sonucu elbette aynı güzellikte bitti.
evde tas olmamasından mütevellit sol elime aldığım kase, sağ elimde işi yarısına kadar dolu küçücük bir şişe ve banyoda eğilmek suretiyle kafasını yıkamaya çalışan ben. o kadar şanssızım ki o şekilde kayıp ölsem kesin şişe götüme girerdi. *
ama dersimi aldım.
bundan sonra sol değil sağ omzuma öpücük konduracağım.
bana çok nazar değer, neden bilmiyorum bir gün gözümde yine küçük acı verici bir şişlik çıkmaya başladı.
aynada gözüme bakıyor, ''acaba ne kadar şişer ya geçenki gibi olmasın'' diye düşünüyordum.
arkamı döndüm, aynaya hiçbir şekilde dokunmadığım halde ayna yere indi paramparça oldu.
ertesi sabah kalktığımda gözümdeki şişlik inmişti.
aylardır bunu düşünüyorum acaba benim gözüm, ayna düşüp kırıldı diye mi geçti, yoksa sadece bir tesadüf mü?
10 yaşındayken köy minibüsünün üstünde bir bisiklet vardı, eski kullanılmış bir bisikletti ama olsun, minibüs şehirden gelmişti, bizden de şehire giden kimse yoktu, okul dönüşü eve gidiyordum ve bir bisikletimin olmasını çok istiyordum, ama bilirsiniz o yaşamları, gerçi nerden bileceksiniz, her neyse kendi kendime keşke şu bisiklet benim olsaydı dedim. eve gittiğimde o bisiklet bizim evdeydi, hayatımın en mutlu günüydü, meğer abim harçlık biriktirmiş, minibüs şoförüne bizden gizli para vermiş bisiklet alması için, bisiklet abimindi ama en çok ben biniyordum. 10 yaşındaki bir kız çocuğu gibi düşünüyorum da şimdi, hakikaten doğaüstü bir olaymış.
uyurken yatağın yanında bulunan çekmeceli komidinin bütün çekmeceleri durup dururken açıldı ve komidin düşmeye başladı. meğerse ayaklarından birine bir şey olmuş. salak komidin.