tüm öyküleri tek tek okudum. baya başarılı hikayeler var. fakat hiç sevişilmemiş. insan o yazılara biraz seks, biraz entrika, biraz meme ucu falan katardı. çok ciddiyim, zira deri konusu sevişgen bir konuydu..
örneğin hikayenin birinde siyah deri elbiseli bi kız olabilirdi. hani şu bünyeye yapışan cinsten giyip tüm bakir erkeklere falan veriyo olabilirdi. süperman gibi bişey yani, halk kahramanı. yakaladığına domalıyo, yakaladığına domalıyo falan. bence olmalıydı. hem düşünsenize bu hanım kızımız ülke de bakir erkek bırakmıcaktı. elinde kırbaç cadde cadde gezip ılık götlülerin korkulu rüyası olacaktı. şlak şlak onu gören perdeleri çekecekti...
neyse, yine de güzel hikayeler var. yazanların kalemine sağlık. tebrikler amk.
Öykü keskin kavramlara uğruyor, ikilemleri irdeliyor. Bir yerde aldatılmış bir kadının kafasının içine sokuyor okuyucuyu, diğer yerde aldatılmış bir adamın seçimlerine misafir ediyor. Aldatılmış adamın kafası demiyorum çünkü erkeğin duyguları, aldatıldıktan sonra mantığına çok kez galebe çalar. intikamını mantığı ile değil çoğu zaman duygusu ile bir zemine oturtur. Bu noktada yazar okuyucuyu erkeğin kalbine, kadının ise ürkütücü zekasına itiyor.
kadın, kendi yöntemiyle intikam peşinde koşuyor. öyle ki acımasızlığı, erkeğin duygularıyla oynayıp parasını almak yönünde. bunu da öyle sağlam temeller üzerine oturtuyor ki, kadın olmanın ona verdiği yeteneklerini, zekasını kullanmaktan bahsediyor. yazar, Bunu yaparken ki karakter tahlili, kafasında canlandırdığı o erkeği o kadar iyi işlemiş ki, kadının kaotik ve kıvrak zekasına hayran bırakıyor okuyucuyu. Aynı zamanda kadının kafasının anlaşılmazlığını, zorluğunu bir kere daha kanıtlıyor. anlaşılmaz nokta ise; neden boş verip, yoluna devam etmediği. neden bu kadar sert bir intikam peşinde olduğu. tam da bu önyargı ile yaklaşacakken, aslında erkeğin de intikamcı olabileceğini yüzümüze vuruyor yazar.
diğer yanda, yukarıda da dediğim gibi intikamı çok daha farklı olan, duygulara yönelik olan bir erkek var elimizde. erkek, gücünün verdiği rahatlık itibariyle binlerce entrika kurmak yerine, fiziksel gücünü, şiddete her an meyilli duyguları ile birleştirerek intikam almak peşinde. ve bunu en vahşi eylem olan insan öldürme ile gerçekleştiriyor. gelin görün ki o da sonunda tıpkı intikam hırsıyla yanıp tutuştuğu günlerin başlangıcı gibi beş yıl sonrasında vicdan azabından yanıp tutuşuyor. gerçi vicdan azabını tıbbi yardımlarla bastırmak yerine, oraya küçük betimlemelerle erkeğin psikolojisi yansısaydı, mesela bir gece kriz geçirip odasını dağıtsaydı, kendisine zarar verseydi, uyuşturucu kullanasydı, yazı çok daha harika bir kaynaktan, dramdan beslenmiş olacaktı.
Karakterlerin buluşma anı ise öykünün zirve noktasını oluşturuyor.
Okuyucuyu etik açısından zorlayan kısımlar ise karakterlerin gölgeleri, geçmişleri. iki taraf ne tam masum, ne tam kötü. Ancak sebepleri doğrultusunda makul ölçüde kabul edilebilirler. Zaten bu iki benzer ancak yine de uç noktalarda gezinen karakterin birleşimi, belki de hareketsiz bir objenin durdulamayan bir güç ile çarpışmasında açığa çıkacak enerji gibi bir sonucu akıllara getiriyor. Tam o sırada yazar yüreklere su serpip, ortak payede birleşmiş iki kötü ama özünde geçerli karakterin nerdeyse mükemmel bir uyumunu açıklıyor. ancak ne var ki buluşmanın sonrasını göremiyoruz. o da okuyucuya bırakılıyor, ya mükemmel bir uyum sağlanacak, ya da kadın, karşısındaki bu pişman, yeni sayfa açmaya niyetli adamı kaybedecek.
sorgulanabilir bir diğer etik nokta; kadının ürettiği bu intikam ürününü "başkalarına iyilik" kılıfına giydirmesi. kadın, erkeğin vicdan gel-gitlerinin aksine vicdanını, kendine yarattığı o mantık ile geçiştirmeye çalışıyor. ve diyor ki benim sayemde artık kadın aldatamayacaksınız. size mükemmel kadını sunacağım. aldatıldıktan sonra okuyucuya sosyopat bir kadın sunan yazar bununla da yetinmeyip ona müthiş bir ego ve çok tartışmalı bir mantık yüklüyor. bir adım daha ileri gidip kadının zekasının ne kadar duygu-tanımaz olduğunu açıklıyor. öyle ki kadın ne vicdan dinliyor ne de onu konuşturmaya izin veriyor.
Hikayede gel-gitler de mevcut. Benim her zaman eleştirdiğim, bir öyküde coğrafyanın önemi. Batı ya da Doğu kültürünün anlamsız bir şekilde, amatörce birbirine karıştırılması. Eğer bir öykü, belli bir coğrafyada geçecekse, örneklendirmelerin de ağırlıklı olarak o coğrafyadan olmasını tercih etmişimdir hep. Karakterin doğulu olup da karakterin ruh halinin kasvetli olduğunu anlatan kısımlardaki o kasveti örneklendiren batılı öğeler, ne yazık ki çok sırıtıyor. Kasvet edebiyatından örneklendirme yapılacaksa bizim coğrafyanın edebiyatı irdelenmeli ve buradan malzemeler kullanılmalı derim her zaman. Yazarın özgürlüğü bir yana, elindeki malzemeleri ustaca kullanma yeteneğini eleştirmek öte yana. Benim yaptığım bu ikincisi. Dram edebiyatı işleniyorsa bir öyküde, ötelere gitmeden de bir kemalettin tuğcu örneklendirmesi yapılabilir mesela (kendisinin türk toplumuna olan etkilerini her ne kadar hazzetmesemde). Ya da kasvet, bir peyami safa ile, özeleştiri bir ahmet haşim le, aşk da bir cemil meriç le irdelenebilir. vicdan bir necip fazıl ile.
Ben yine de yazarın seçimlerine saygı duyuyor, edgar allan poe gibi taptığım bir ismi öyküsünde andığı için kendisine ayrı teşekkür ediyorum.
Öykünün dili üst düzey, betimlemeleri şahane. Tema alt metinlerde gizli ve oldukça güçlü. iki bireyin sakladığı, örtmeye çalıştığı ya da silmeye çalıştığı izler, deri temasına çok uygun. ya da yeni bir hayat peşinde koşan erkeğin deri değiştirme çabası, intikam peşinde koşan kadının ise eski derisinden eser kalmaması gibi.
bir yazarın kendi öyküsüne eleştiri yazması alışıldık bir durum değildir elbet. ancak, biraz farklı ve anlatılması gerektiğine inandığım bir ortak çalışma ve bunun evrelerinden söz edebilmek üzere, yani bu kez özel bir nedenle kendi öyküm altındayım.
öykümü kaleme alıp aynı isimle sözlüğe kaydettikten sonra o gün, sözlük yazarlarından 'akilluslu'dan bir mesaj geldi. mesajında, bu işten biraz anladığını ve eğer istersem öykünün okuyucu için daha çekici ve yazım tekniği olarak da daha etkili bir hale getirebileceğini, bunu isteyip istemediğimi soruyordu. memnuniyetle ve hemen kabul ettim. aşağıda verilen iki mesaj geldi ve önerileri uyguladığımda öykünün çehresi değişti.
istedim ki görün; nereler kurcalanmış, deşilmiş, temizlenmiş, yeniden doldurulmuş, kazınmış, çizilmiş-yeniden yazılmış. hangi cümlede hangi sözcükler takla attırılmış; hangisi düz, hangisi ters takla atmış.
ilk bakışta yakalananlar;
( başlık sayılmadan satır sayılmıştır)
1. satır:
1. cümle düzenlenmeli.
3. satır 'sonradan' / sonra bunu ikinci taramada tekrar düşüneceğim.
4. satır ayrı kalarak/ ayrılarak (henüz ayrı kalmadı/ ayrıldı)
7. satır yıllar sonraları/ yıllar sonra
8. satır 'ardından' fazla gibi durdu gözüme orada
10. satır cümle düzenlenmeli, başka sözcükler kullanılabilir.
11. satır hareketler değil 'söylenecekler' ezberlenir önce.
nedir yani bu öğretmen kapıdan sağ ayakla girmeyi mi ezberlemiş yolda?
12. satır 'arınmıştım artık' artık fazla
14. satır 'dedi' fazla/ dediği çok net
16, 17, 18 'kemçük ü anlatırken fizikselden başlar soluk kısmıyla bitirir öğretmene geçişi soluktan başlatır fiziksel tanımda sonlandırırım ben olsam.
böyle olmasa da; 16, 17 , 18 :: o cümleler anlaşılabilir hale getirilmeli.
18. satır
merak ettim ve birden sordum (sonraki cümlede soruyor 19. satırda)
soruyor
bu yüzden merak ettim;
19. satır.(soru cümlesi)
've birden sordum fazla'
22. satır : 50/ elli, (bunu; (metinde rakam kullanmayı) bazen algıyı avlamak için yapıyorum ben ama burada öyle durmadı gözüme)
23, 24; betimliyorsun, betimliyorsun adam gözümde canlanamıyor.
24. satır: 'hiç de bozulmadı canı sağ olasıca'şahane cümle, insanın içi ısınıyor okuyunca.
26. satır, yamacında/ yamacına
29. satır, bazan/bazen ha belki bunun da geçmişi bla bla ama tdk 'bazen' diyor, sonrası düşünürüm olduğundan bazen daha nasıl desem lirik , ses uyumlu olur.
36. satır, kemçük değil öğretmen bir şey söylesin inanmaz inanamaz tavırlarla.
öğretmenin tahta sandalyede oturmanın keyfinden uyuyakaldığını düşünmesin okuyucu. öğretmen kemçüğü dinlesin ki okuyucu kopup gitmesin?
37. satır yaşar ve davut ölmüş mü? neden di li geçmiş zaman
38. satır : birlikte fazla, uyuyakalmıştık birlikteliği anlatıyor zaten.
41. satır
kemçük : 'çocukluk arkadaşlarım' diyor ya , orada bir sıkıntı var, bunu demez sanki bu adam, yukarıda anlattı zaten kim olduklarını.
42. satır,
hem çeşmeden su çekip hem abdülrezzak a üstelik adam kendi dükkanının içinde iken nasıl rastlıyor bunlar??
yaptığı şeye rastgelmişler tamam, rastlamak ın anlamlarını yazmıyorum sana/ eyleme rastlanıldığı aşikar ama olmamış
rastlamak / yeri değişmeli/ olayı anlatır hale gelmeli. düzenlenmeli bu satır.
48. satır:
ebdülrezzak ı kemçük taşak geçmek için söylemiyorsa abdülrezzak dalga geçiyorsa bunun altını çiz ve üst paragraflardan birinde sezdir okuyucuya.
dışında;
en bariz gözüme batanlar ;
'sakıp ağa' çenesini herkesin bilip bilmediği? emin değilim.
öğretmen çok robotikinsan gibi değil
kemçük ü anlatma işini sade, karışık olmayan cümlelerle başarabilirsen 'güzel iş' çıkabilir.
şu ali gülen yüzle değil, güler yüzle ama merak sindirerek karşılasın öğretmeni.
ve kaymakam ayağa kalkınca , 'kemçük' oturuyor mu yerinde?
bu metinden 'güzel iş' çıkabilir.
/ ama üzerinde çalışılması gerek.
öğretmeni canlandır, kemçüğü düzenle.
bütün bunlar ilk okumadan benim izlenimlerim, seni bağlar yanı yok.
sevgilerle.
ikinci taramada yeni bir şey bulursam yazarım. (akilluslu/09.05.2012-22:33)
***
yaşarla birlikte uyuyakalmıştık,
birlikte gözümü tırmalıyor hala-
hareketleri kurgulamak;
bilimsel makale mi yazıyorsun?
ne yapacağını, nasıl davranacağını düşünmek, ne / neler söyleyebileceğine karar vermek.
kesinlikle daha iyi,
ama ayrıntılı ,incelerim gece.
okunabilirliği artmış.
bulduklarımı yazarım.
sevgilerle.
güzel bir gün geçir. (akilluslu/10.05.2012)
ucuz ve sıradanlaşmış bir hayattan alınmış dersleri sıkı sözcüklerle manevra yaparak aktarmış ve öyküyü kotarmış yazar.
özel isimlere gelen ekleri tırnak işareti ile ayırsa daha bir şık olacakmış ama o da nazar boncuğu olsun.
fakat finali, elinde valiziyle giden ve o hataları yapan kıza değil de, yıllar sonraki nurgül'e yazdırması gerektiğini düşünüyorum.
çünkü sonuç bölümündeki kadın, hikayede anlatılan kızdan çok daha olgun.
bir yazar, öykü kurgulama sürecinde çok değişken ruh halleri içerisinde bulunabilir ve bu halleri, bahse konu süreç içerisinde öyküsüne belirgin olarak yansır. ancak, böylesi bir durumda dahi genel hatları ile de olsa neyi, ne için yazdığı hususunda okuyucuya ip uçları vermelidir ki okuyucu onları kullanarak doğru tespitlerde bulunabilsin.
kimi yazarlar ise öykülerinde, belli bir olay veya durumu, bulunulan koşullarla birlikte objektif bir biçimde okuyucuya yansıtarak tespitleri, okuyucunun kişisel düşünceleri ile yapmasını isteyebilirler.
her iki durumda da, öykünün yapısal dengeleri koruması esastır. okuyucu, yazar tarafından verilen ipuçlarını kullanarak girift olayları çözmekten hoşlanır ancak, onun bir çıkmaza itilmesi veya girift olayları çözdükten sonra onu tatmin etmeyen, basit kazanımlar elde etmesi sinirlendirir.
aynadaki yılan'ın görünürde vermek istediği, sosyal yaşama kırgın bir insanın bu gereksinimini, çeşitli hayvanları besleyip-büyütme yoluyla giderme, bunu yaparken de tutsak olduklarını hissettirmeme hassasiyeti ile onları, ait oldukları doğal yaşama kazandırma gayretleridir.
fantastik bir çizgide gelişen öyküdeki olay, yetiştirdiği hayvanları doğal yaşama bıraktıktan sonra başlar ki burada, kahramanın iki temel korkusu ortaya çıkar.
- onlar bensiz yaşayabilecekler mi?
- ben onlarsız nasıl yaşayacağım?
gerçekçi başlayan öykülerin fantastik bir hale dönüştürülmesi, yoğun çevre ve yardımcı kahraman tasvirlerini içeren belli bir hazırlık ve geçiş döneminden sonra olmalıdır ki okuyucu kendisini karşılaşacağı olaylara hazırlayabilsin. bu kadar kısa bir öyküde bunu başarabilmek mümkün değildir.
kanımca, öykünün yumuşak karnı da burasıdır. yani, çevre ve yardımcı kahraman tasvirleri yetersiz olduğundan, aniden ortaya çıkan dev örümcek ve onu yiyen yılan, esas kahramanın halüsinasyonları dahi olsa, okuyucu nezdinde istenen güçlü etkiyi yaratamamışlardır.
bu noktada, başlangıçtaki açıklamalarımıza dönersek; öykümüz, iskelet ve anlatım dili anlamında başarılı buna karşın, çevre ve yardımcı kahraman tasvirleri açısından yetersiz kalmıştır.
Farklı bir hikaye olmuş, okunuyor hemen, akıp gidiyor. Ancak ufak kopmalar var sanki. Yani sözde saftirik olduğunu belirten, daha göze çarpıcı bir olayla bitebilirdi. Ya da, kadınlarla konuşmalarından sonra Ali, onlardan buluşma koparmış olabilirdi. Ya da biraz önce giden kadınları arayıp, babam çıktı, hadi gelin de diyebilirdi.
En azından biraz komik, biraz da çarpıcı bir göz açıklık sergilenebilirdi diye düşünüyorum nedense. Kısaca hikayenin modu son bölümde düşmüş.
Okunası bir hikaye yine de, ellerine sağlık.
Hikaye çok iyi başlıyor. Öyle iyi başlıyor ki ilk paragrafın monologunu kafanda yapıveriyorsun. Hemen sonrasında gelen club tarifinde işler biraz karışıyor. Tarif edilen yerin club olduğunu anlamadan diyaloglara geçince, diyalogların o girişteki futuristik ya da yer altı atmosferi ile tutarsız olduğunu hissediyorsun. Bunun nedeni: clubın dekorasyonunun hatta kadının elbisesinin dahi komple beyaz olması. Bu tür radikal betimlemeler öykünün temeli ile ilişkili olmalı. Ama mesela beyaz değil de pembe rengi kullanılmış olsaydı okuyucu belki daha bir yakın dururdu club havasına. Ben o satırları okurken aklımdan sci-fi olay örgüsü geçiriyorum mesela. Tam o esnada diyaloglar başlıyor ve böyle olmamalı, sokak ağızlı. Daha klas olmalı diyorum.
Ancak sonradan tarif edilen yerin club olduğunu anlıyor ve diyaloglardan keseceğim puandan vaz geçiyorum, tutarlılık adına. Girişteki bu kaos ne yazık ki hikayeden soğutucu bir etmen. Klas bir girişin bayağılaşması son derece rahatsız edici. Bayağılaşma, karakterin özünden ötürü ise bu anlaşılır. Ancak bayağı bir karakterin işleneceği öyküye de üst düzey betimleme de verilmemeli gibi. Anlatıcı, yazarın yeteneğinin ortaya çıktığı kısımdır ancak öykünün dinamiklerine göre de yeteniğini şekillendirmesi, gerekirse kısıtlaması gerekir bence.
Hikayenin bir kısmı üst düzey, bir kısmı orta düzey olmamalı. Yine başlardaki uzun cümleler, orta ve sonlardaki kısa kısa diyaloglar ve anlatıcının aceleye getirmiş üslubu ile rahatsızlık oluşuyor okuyucuda. Dilin kesinlikle iyi kullanılmasına rağmen öyküye verilecek o karizmatik atmosfer, ne yazık ki bir yerden sonra kopmaya başlıyor. Eğlenceli, merak uyandırıcı bir öykü.
Kesinlikle çok farklı bir konu olmuş. Deri cüzdan ve de yaşattığı döngü çok hoş geldi bana. Okurken bir anda akıp gitti hikaye. Bazen bu kadar da olmaz dedirtti ama, üslup, içerik çok farklıydı. Ellerine sağlık.
Yine bol emek kokan bir sayı olmuş. Öncesinde de yazılarını çok beğendiğim yazar arkadaşlarımın hikayelerini görünce, iyiden iyiye okumak için heyecan duyduğum sayı halini almıştır. Bekle beni deri yorumlarımla geliyorum. *