Maddeyi kavrayamadığımız vakitlerde, başvuru noktamız olmaktadır. tanrı: menşeisine akıl sır erdiremediğimiz yollarda, ruh ile karşımıza çıkar. Allahın hikmeti deyip geçiyoruz. "bu olayın özünü bulamıyorum, bu tanrının işidir!" demek çok yetersiz ve bağnazca bir görüştür. Bu davranış, insan usunun gelişme göstermediği çağlarda hoş görülebilirdi. ilkel insan, içinden çıkamadığı olayları tanrıya havale ediyordu. Gök gürlemesini, mağara cinlerine bağlıyorlardı. ancak: iphone'a, laptopa geçen kafa, nasıl bu denli antik bir çıkarımda bulunur anlamak güç!
canlılığın göstergesi olarak söylenen aslında canlılıkla alakası olmayan metafizik olgu.
var olduğuna dair delil yoktur. aslında tanımı da yapılamamıştır.
ruh' u en iyi anlatan hikaye psyche ile eros' un öyküsüdür. psyche ruh demek zaten, (psikoloji = ruhbilim)
kabaca özetleyelim bu öyküyü. psyche derler bir genç kız varmış. bu kız çok güzelmiş, öyle ki o zamana dek onun kadar güzel biri doğmamışmış ve ondan sonra da doğmayacakmış. insanlar onun güzelliğinin büyüsüne kapılmışlar ve ona aphrodite (venus) lakabını takmışlar. bu durum kızın hoşuna gitmişse de tanrıça buna çok sinirlenmiş ve kızı iğrenç bir yaratığa aşık etmek istemiş. eros' u kızın yatağına yollamış. eros görünmez bir halde odadan içeri girmiş; ama kızın yüzü çok güzelmiş ve biraz seyretmek istemiş. sonra okunu çıkarmış ve kızın omzuna batırmak üzere üzerine eğilmiş. ama o sırada kız uyanmış ve eros' un oku kendi eline batmış. üstelik eros görünmez olmasına rağmen kız onu görebilmiş ve bu sırada göz göze gelmişler. eros görevi yapamayacağını anlayınca aphrodite' e durumu anlatmış ve tanrıça kızı lanetlemiş. bu lanete göre herkes kızın güzelliğini övmeye devam edecekmiş; ama hiç kimse ona talip olmayacakmış. öyle de olmuş ve psyche güzelliğinden nefret eder hale gelmiş. kıza aşık olan eros da o üzüldükçe güçten düşüyor, çalışamıyormuş. eros insanları birbirine aşık etmedikçe de aphrodite tapınağı gittikçe tenhalaşıyormuş.
dünyada sevda kalmayınca dünya yaşlamaya başlamış. aphrodite artık daha fazla direnememiş ve eros' un psyche'le olmasına izin vermek zorunda kalmış. bu sırada ailesi kızlarının sonunun ne olacağını öğrenmek için bir kahin'e başvurmuşlar ve kahin de onlara psyche' i bir dağ başına bırakmalarını buyurmuş, kısmeti olan talip onu orada bekliyormuş. kız söylenen yere bırakılmış ve batı rüzgarı kızı alıp bir saraya götürmüş. burada kız akşam çökene kadar görünmez hizmetçiler tarafından bakılmış. akşam karanlığında biri gelmiş ve ona kocası olduğunu, ışığı hiç açmamasını ve onu görmeye çalışmamasını tembihlemiş. kız korkuyla kabul etmiş ve bu durum böyle sürüp gitmiş. kız mutluymuş ama ablalarına da haber vermek istiyormuş. bir akşam kocasına bunu açmış, kocası da halledeceğini söylemiş. ertesi gün batı rüzgarı ablaları da saraya getirmiş.
ablalar kardeşlerini çok kıskanmışlar ve onun aklına girmişler. öyle ya, doğru düzgün biri yüzünü neden gizleyecekmiş ki? kız o sırada aphrodite' in ona ettiği laneti hatırlamış, tanrıça en başından beri onu iğrenç bir yaratığa aşık etmek niyetinde olduğunu söylüyormuş zaten. o gece gizemli kocası uyurken gizlice bir kandil yakmış, ama ona sarılanın eros olduğunu görünce eli titremiş ve kızgın bir damla eros' un omzuna düşmüş. tanrı acı içinde uyanmış. kanatlanmış ve gitmiş, psyche de acıdan bayılmış. uyandığında evindeymiş, ablalarına durumu anlatmış. ablalar ertesi sabah, birbirinden habersiz ve gizlice, o dağın tepesine gitmişler. batı rüzgarı geldiğinde götürülmek için tepeden atlamışlar ama rüzgar onları tutmamış ve ablalar parçalanmışlar.
kızcağız bu sırada ne yapacağını bilmez bir haldeymiş. bütün tanrıçalara yalvarmış; hepsi de ona aphrodite ile konuşmasını söylemişler. kız sonunda korka korka aphrodite tapınağına gitmiş. aphrodite eros' un hasta olduğunu söylemiş, eğer onu görmek istiyorsa kendisine söylenenleri yapmalıymış.
psyche kabul etmiş. görevi bir ambar dolusu buğday, arpa, mısır ve pirinci birbirinden ayırmakmış, hem de bunu bir gecede yapacakmış. kız ne yapacağını bilmez bir halde ağlamaya başlamış. ona acıyan bir karınca bu görevi yerine getirmiş; ama durumu anlayan tanrıça yeni bir görev vermiş. altın postlu koyunların yünlerini toplayacakmış. ama bu koyunlar çok saldırganlarmış ve yünlerini toplamak imkansızmış. o sırada ona acıyan ırmak tanrısı öğleni beklemesini söylemiş. koyunlar gölgeye çekilmişler ve psyche de dikenlere takılan yünleri toplamış. aphrodite yine sinirlenmiş, yine bir görev vermiş. bu son görevi aphrodite' e, ertesi gün gideceği parti için yeraltı tanrıçası persephone' dan güzelliğinin birazını ödünç vermesini istemekmiş. kızcağız yeraltına nasıl gideceğini bilmiyormuş, en doğru yol olarak kendini öldürmeyi görmüş.
ama o sırada bir tanrıça ona acımış ve ona yapması gerekenleri söylemiş. en önemlisi de persephone ona tanrıça güzelliği dolu kutuyu verdiğinde, bu kutunun içine asla bakmamasıymış. kız söylenenleri yapıp kutuyu almış ama içindekini de çok merak ediyormuş. dayanamayıp açtığında içinde sadece kabus dolu bir uyku olduğunu görmüş. bu sırada eros duruma müdahale etmiş ve kızı bu uykudan kurtarmış. psyche' in aşkı uğruna çektiği azaba acıyan aphrodite laneti kaldırmış, eros ile psykhe de birbirlerini affetmişler.
mitolojik hikayeler bir allegoridir. peki ruh ve aşk'ın hikayesi neyi anlatır? ruha iyi gelen tek şeyin aşk olduğunu; ancak onu bulduğunda yaptığı hatalarla onu kaybettiğini anlatır. yine de aşkı bulmak için değil elinde tutmak için uğraş verir ruh. çünkü aşk ona kendisi gelir (ama ruh onu bir şekilde kaçırır.) ve bazen bir anlık bir merak, ne büyük azap doğurur ruh için!
ayrıca disney tarafından filmi çekilen güzel ve çirkin (Beauty and the beast)de bu öyküden uyarlamadır.
öz kimliğimiz, öz enerjimiz. bana göre, bu dünyadaki fiziki vucudumuzda değil, (21 grm hikayesi)öbür dünyada allah'ın yanında.tıpkı matriks filmindeki gibi, bu dünya sanal, asıl dünya öteki taraf, gerçek öz'ümüz orada, oradan, buradaki fiziki yapımızla, beynimiz vasıtasıyla bağlantı kuruyoruz. allah, kur'an'da ne diyordu? "size şah damarınızdan daha yakınım" (kaf 16) neden? çünkü aslında özümüzle onun yanındayız.
Allah(c. c)tarafından bizim vücudumuza üflenen varlıktır. Bedenin ölümünden sonra varlığımızı sürdürecek olan kısmımızdır. Madde dışı, algılanamaz, fiziksel maddeye ihtiyaç duymayan ebedi varlıktır.
Teolojide ruh kişinin ilahiliğe iştirah eden kısmı olarak tanımlanır.
felsefecilere dahi konu olan bu kelime onlar açısından bile 'cevher'(töz) olarak adlandırılmıştır; gerisi aslında anlamsız 'araz' lardan ibarettir.
her daim var olandır ruh; siz öylece uyurken bile farklı alemleri dolaşabilendir bütün yük onun üzerindedir beden zulmeder hisseden ruh olur ve bir büyük hesaplaşması vardır ki ahirette akıbeti iyi olursa sonsuz olur.
hep ruha tapar insanlar. abartıldığını düşünüyorum.
hep ruhun övülmesi, ruhun yüceltilmesi haksızlık gibi geliyor. o kadar da saygıdeğer bir şey değildir ruh. nitekim seni aldatabilir, -mış gibi yapabilir, bir uçtan bir uca çarpabilir, ne istediğini ne aradığını bilmek zordur, güvenilmezdir, tutarsızdır vs vs. oysa beden öyle mi? sen istediğin kadar aksini düşün, beden sen ona ne veriyorsan onu yapacaktır. bir sistematiği, bir işleyişi, bir mantığı vardır. güvenilirdir. asla yalan söylemez. asla rol yapmaz. her duyguya ait bir karşılığı vardır. miden ağrır mesela, engel olamazsın. yanar döner değildir çünkü beden, ne yaptığını bilir.
o yüzden şu ruha yapılan yatırımın yarısı bedene yapılsa ne güzel olur.
o zaman hem tanrı olur beden, hem en bi şahane tapınak olur.