inan biri için gökyüzü var mı demeye benzer ( din )
inanmayan birine ise uzaylı var mı sorusu
sorduğuna göre inanmadığını farz edebilirim ama soruyu insanlara sormanda deist olduğunu düşündürür kanımca.
madde ve enerji var mıdır? Evet vardır. Aslında madde enerjinin katılaşmış formudur. Yani şöyle açıklayabiliriz; bir kağıdı yaktığımızda onun küllerinin etrafa savrulması ve kağıdın artık maddi formunun olmaması onun yok olduğu manasına gelmez. Bu kağıdın form değiştirmesi anlamına gelir.
insan da bir işlevi olan bio-robottur. Söz gelimi kalp, dışarıdan bir müdahaleye gerek kalmaksızın kendi kendine atar. lakin insan bedeninin insanın kendisinin bile farkında olamadığı güçlü bir enerjisi ve bu enerjinin de bir kaynağı vardır. maddeye canlılık kazandıran şey ise bilinçtir. bilinci ise bir abajura benzetebiliriz. abajurun aydınlattığı yer bizim farkındalık seviyemizdir. karanlıkta kalan kısım için ise yoktur diyemeyiz. biz sadece o kısımın farkında değilizdir. tıpkı enerjisel boyutumuz gibi. yani ruh gibi. ruha da tam olarak bir enerji diyemeyiz. biraz önce bahsetmeye çalıştığım abajur örneğinde olduğu gibi, biz yalnızca algılarımızla hakim olabildiğimiz alan hakkında konuşabiliriz. elementler hakkında sadece hakim olabildiklerimizi bilebildiğimiz gibi. aslen ruh enerji de değildir dememin sebebi ise, ruhun çok daha ince bir olguya sahip olmasıdır. aslında buradan yola çıkarsak bizim algılayabildiğimiz enerji düzeyi de enerjinin daha katı formudur.
insanın yaşarken kazandığı deneyim, bilincinin darlığına veya genişliğine göre öldüğü zamanda ölümünün farkında olup olmamasına göre değişir. bilinci geniş olan insan, varlığının farkında olan ve bir gün bedeni işlevini yitirince kendisine 'o halde ben neyim?' sorusunu soran insandır. daha dar bilinçli insanlar ise inanç veya tapınma gibi bir takım ritüellere takılır ya da sorgulamaz. onun için zaten her şey kurallara göre belirlenmiştir ve kendi kendisinin cevaplamasına gerek yoktur. bilgiye her zaman açık olan insan sorgular ve varoluşuna dair cevaplar arar.
bedense işlevini yitirdikten sonra geriye açığa çıkan enerjinin kaynağı olan bilinç kalır. pekiyi bilincin kaynağı nedir? bu böyle sorguladıkça uzar gider. yani dünya bizim etrafımızda dönmediği ve ayın dünya etrafında, dünyanın güneşin etrafında, güneşin daha geniş bir alanda kendi etrafında, galaksilerin ve diğer galaksilerin ve diğerlerinin başka uydularının başka gezegenlerinin etrafında dönmesi gibi uzar gider. yalnızca bu hayatında insan bedeninin sınırlarının kısıtlı olduğunun farkında olan ve bunu deneyimleyen insan için hiçbir şeyin sonu yoktur. evrenin bir sonunun olmadığı gibi.
bilinç ruhun bir niteliğidir. zihin ise algılamamızı sağlayan bir enerji katmanıdır. bedenin katı formuna göre etrafımızdaki şeyleri algılamamızı sağlayan bir mekanizmanın olması gerekir ki o da zihindir. zihinsel alan genişledikçe algıların alanı da artar. algılar arttıkça farkındalık seviyesi de güçlenir. farkındalık seviyesi güçlendikçe insan sürekli öğrenmek ve bilmek ister. bu olgu en ince enerji düzeyinden en kaba enerji düzeyine doğru katman katman genişler. bu katmanların hepsi iç içedir ve insan bedeninin içinden dışına doğru kabalaşarak tezahür eder. ama biz kendimizi aynaya bakınca yalnızca insan bedeni olan kendimiz olarak görürüz. beden ölümü gerçekleştiğinde ise açığa çıkar enerji insanın bilinç seviyesine göre bedenden ayrılır. yine biraz evvel anlatmaya çalıştığım gibi, bilinç seviyesi yüksek insan gerçekliğin dış dünyada değil de içselleştirdiği ve deneyimlediği gerçeklikte olduğunun farkına varır ve beden işlevini yitirirken de bu onun için çok uzak olduğu bir deneyim olmaz. lakin maddi olan her şey bir gün çökecektir ve geçicidir. tabii ölünce ne olup bittiği bir muamma. yani ölünce ne oluyor; ben şahsen bu kadarını deneyimlemedim. bilgim bunlarla sınırlı.
Ventriküler ekstrasistol (VE) vakıalarına (yani tıbbi olarak ölen ve tekrar geri gelen, gerçi tam olarak açıklaması bu değil ama tıpçı arkadaşlar varsa belki yeşillendirir) ait kayıtlarının bulunduğu birçok kaynak mevcut. burada birçok kişice bilindiği üzere morgda uyanan insanların anlattığı bir sürü hikaye var. bilimsel olarak da bu sav, vakıaların vuku bulduğu zamanda yaşayanların anlattıkları kadarıyla belli bir sayıyı geçtiği için kabul ediliyor.
yoktur, ruh beden hakkında bilinmeyenlerdir. bu uhrevi şeyler zaten hep bilinmezlikler üzerine doldurulur. ruhun çıkışı diye bir şey de yoktur.
varlığı algılamanın bir eşiği vardır ve bence varlığı farkındalık olarak algılamak insanda bir düş kırıklığı ve açıklanması gereken binlerce soru bırakmıştır.
bunun doğada tezahürü nasıl tanrı ise insanda tezahürü de ruhtur.
"rüya görürken beyin kapalıdır"cılardan sonra, mutluluğu, üzüntüyü, korkuyu, acıyı da ruhun kanıtı olarak sunacak olanlar eksikti, o da tamam oldu!...
yahu hayvanlar mutlu olmuyor mu, korkmuyor mu, üzülmüyor mu, acı çekmiyor mu?
hem bu "ruh" nasıl bir ruhsa, antidepresan hapını içtiğinde sıkıntıları uçup gidiyor bir sonraki hapa kadar!.. maddi dünyayla bu kadar bağımlı bir ruh? keza en sofusunu uyuşturucuya alıştırın, hırsızlıktan cinayete kadar yapmadığı kalmaz...
sorudur. cevabı ise yoktur. vicdan, iyilik ve kötülük dediğimiz eylemlerin hornomal değişimlerle gerçekleşmektedir. yani aslında biz beynimizi değil beynimiz bizi kullanmaktadır.
Bunun diğer anlamı fikir özgürlüğümüz aslında yoktur. neler yapabileceğimiz zaten bellidir. bunun bir deneyi mevcuttur. kişiye bir soru sorulup cevap verilmesi istenir ancak kişi onu yönlendirmeden cevabı kafada tasarlanır. merak eden arkadaşlar konuyu 2 ay önceki populer science dergisinden araştırabilirler.
kimi cahilin ise wikipedia dışında okuma özürlü olduğunu ilan ederek kaynak gösterme arayışına giriştiği sorudur. zira bu tür cahillerin tüm bilgi dağarcığı vikipediden ziyade değildir. ilahi.
inanmayanlar beyni her şey olarak görürler. ama şunu bilmezler, rüya görüyorken yani uyurken beyin kapalıdır, merkezi sinir sistemi uykuya geçmiştir, yaşam çevresel sinir sistemi ile sağlanır. hal böyleyken, beyin, yani bilinç kapalı iken rüyayı gören şey bilinçaltıdır. bilinçaltı ise ruhun bir kısmıdır.
bakınız freud ne demiş:
"bilinç okyanustaki buzdağına benzer; suyun altında kalan kısım bilinçaltı, su üzerinde kalan kısım bilinçtir. bilinci bilinç yapan bu görünmeyen kısımdır.*"
Vardır efendim ölünce o zaman konuşurduk yani ne bileyim ölünce konuşamıyoruz konuşmamızı sağlayan bir şeyler var ruh bedenden çıkarsa konuşamazsın herhangi bir hareket yapamazsınız çünkü ruh belli komutları bedene verir. Ruh ile beden bir bütündür ayrıca şöyle bir durum söz konusu evet öldüğümüzde 21 gram eksiliyor sebebi var ruh bedenden ayrılıyor inanıyorum belki de başka bir bedende can buluyor hayat.
Müslüman olduğunu dile getiren herkesin ruha inanması şarttır. Çünkü hadislerle bu net olarak ortaya konur. Ayrıca birçok ayette de belirgindir. Müslüman olmayanlar ise "rüya" olayıyla inanabilirler fakat inanmayadabilirler. Orasını bilemiyorum.
varolduğuna inanıyorum. hatta insanın öldüğü an 21 gram hafiflemesini de buna bağlıyorlar. (şimdi çok bilenler çıkıp da "yok ölünce boşaltım" falan demesinler) yeri konusunda aklım karışık işte. *