bugün

analizime cüneyt ülsever'in bugünkü yazısında dikkat çektiği bir benzerlikle başlayacağım:

"şeytanın avukatı" filmini bilenler bilir. çok esaslı filmdi. filmde şeytan rolünü oynayan al pacino, son sahnelerin birinde, gerçek kimliğini keşfeden genç avukat keanu reeves'a nutuk çekmektedir. Der ki:

"...O (Tanrı) hep size nasıl olmanız gerektiğini söyledi. Ben ise sizi olduğunuz gibi kabul ediyorum.... "

akp seçmeninin kahir ekseriyetinin eğitim seviyesi yetersiz. içine edilmiş eğitim sistemimizden geçmiş gibi görünenlerin çoğu bile asla "birey" olabilecek olgunluk seviyesine sahip değiller. dünyayı bilmiyorlar, batı'yı bilmiyorlar, okuma alışkanlıkları düşük, hayali komplolarla, düşmanlarla dolu çarpıtılmış bir dünya sahnesi bunlara "gerçek" diye kolayca yutturuluyor, bireysel özgürlükleri baskılayan her türlü yasak "değerlerimiz" adı altında çocukluktan başlayarak kendilerine dayatılmış durumda, "aile bağları" adı altında, insanların birbirine zaman zaman yardım ettiği ama yine aynı ad altında kaşıkla verdiğini kepçeyle aldığı, verdiğini bahane ederek güçlünün güçsüze bireysel haklarını yok sayarak tasallut ettiği bir düzende yetişmişler. aynı baskı düzeni okulda, askerde ve iş yaşamında daha da güçlenerek sürüyor.

saydığım sorunlardan sadece akp seçmeni muzdarip değil elbette. ben dahil hemen hemen her türk vatandaşı bu düzenden payını alır. amma ve lakin "herkesin bu baskılardan payını alması" demek, herkesin "eşit pay alması" anlamına gelmiyor çok şükür. çoğunlukla chp seçmeni olan "beyaz türk" diye lanse edilen insanlar -ki hiç de yutturulmaya çalışıldığı gibi zengin değildirler, daha çok orta sınıf beyaz yakalı konumundadırlar- bir çok faktörün etkisiyle, dünyaya daha açık, daha bilgili, birey olmayı daha iyi beceren insanlardır.

sorun şu ki: bundan aşağı yukarı yirmi yıl önceye kadar, şimdi "akp seçmeni" olarak tanımlanan kahir ekseriyet (aslında içinde mhp'den ve hatta chp'den insanlar da var) "beyaz türkleri" anlamasalar da, hoşlanmasalar da, yan gözle baksalar da, uyum sağlamakta ayak sürüseler de, itiraf etmeseler de "çıkışın" onlar gibi olmakta olduğunu bilirlerdi içten içe... kendilerine çocukluklarında dayatılmış olan görüşleri ellerinden geldiği kadar korumaya çalışsalar da sınıf atlama, onlar gibi olma arzuları ister istemez kısmen de olsa diğer grubu anlamaya, diğer gruba benzemeye sürüklerdi kendilerini. tabi şartlar gereği çok azı başarılı olabilirdi. cumhuriyetin yeteri kadar başarılı olamadığı en önemli meseledir bu... evet, başa geçenlerin ekseriyeti yoksul ailelerin çocuklarıydı, neyin ne olduğunu görmüş, kendilerini ona göre geliştirmişlerdi ama iktidarlarının devamı için halkı aydınlatmak yerine, cehaletini okşamayı, halk yalakalığı yapmayı yol bellediler. misal süleyman demirel... bir taraftan halk yalakalığı yapıyorlardı ama diğer taraftan cahil kasabalı zihniyetinin yapılacakları belirlemesine de olabildiği kadar engel olmaya çalışıyorlardı. bunun için cahillerin bölünmüşlüğünden yararlanıyorlardı... evet, meydanlarda halkın cehaletini okşasalar da önemli pozisyonlara getireceklerinin kasabalı cehaletinden sıyrılmış kişiler olmasına dikkat ediyorlardı olabildiğince... yani yükselmek için yol, cumhuriyet değerlerini kısmen de olsa hazmetmeyi becerebilmekti...

sonra piyasaya cahil kesimlerin oylarının bölünmesine engel olan rte çıktı. rte sayesinde içlerinden bazıları arzuladıkları güce kavuştular. hem de "onlar" gibi olmaya fazla çalışmadan! kahir ekseriyet açısından durum değişmedi haliyle. ama bu noktada kahir ekseriyet bir aldanışa düştü. iş yerlerinde çalıştıkları, kendilerini ezen kesim kısmen değişmişti. ne var ki onlara göre yeni palazlanan bu grup "kendilerindendi". dolayısıyla ezilmeye devam ettikleri gerçeği üzerine fazla kafa yormadılar.

önemli olan şuydu: artık "onlara" benzemek zorunda olmadıklarını hissediyorlardı. kendileri "olamasa" bile, kendileri gibi gördükleri bazılarının "olabildiğini" görüyorlardı. gerisi kader, kısmet işte...

velhasıl, benzetmeyi şöyle kurabiliriz: rte'nin bir sürü abuk sabuk lafları ilgili kitle için tek bir anlama geliyor "Ben ise sizi olduğunuz gibi kabul ediyorum". hatta daha da fazlası "görmüyor musunuz? ben sizin gibiyim. artık kimseye benzemek zorunda değilsiniz. olduğunuz gibi pek harikasınız. diğerleri marjinaldir".

soru şu: şeytanın vaat ve oyunlarının amacı gerçeği gizlemektir (küfür). ya tüm bunlar bir aldatmacaysa? ya kredilerle, şunu bunu satarak bir zaman kazanıldıysa? ya eninde sonunda patlamak kaçınılmazsa? ya bunca abuk sabuk laflar en beterinden bir halk yalakalığı, popülizmse?

diyorum ki: dünya üzerinde geçerli olan tek model batı modelidir. batı modeli, bir devlet modeli olmaktan da öte bir insan modelidir. petrolü olmadığı halde batı modelinden uzak durarak refah sağlayabilen tek bir devlet yoktur. aldatılıyoruz...

doğruları söyleyeni düşman bellemek, yalan söyleyeni baş tacı etmek yerine "dost acı söyler" atasözünü hatırlamak daha doğru değil mi?
(bkz: #23946142)
Odipal kompleks. Devlet anasına zeval gelmesin diye, öldürmek istediği kendince kurallar belirleyen gaddar otoriter babaya katlanma hali. Korkulan baba figürüne istemsizce itaat ve saygı durumu. Dostoyevski'nin Karamazov kardeşlerdeki baba-oğul ilişkisi.
şuradaki (bkz: ali türkşen e sen bedellisin herhalde diyen çomar/#39176210) tivitte çok daha kısa bir şekilde yapılmış olan analizdir.

kim yazdıysa helal olsun. şunca laf ederek anlatmaya çalıştığım buydu.
dört yıl sonra doğruluğu bir kere daha teyit edilen analizdir.

https://odatv4.com/bu-ins...gine-gittim-30051818.html