Rayları olmayan bir istasyonda, onu alıp götürecek bir treni bekleyecekti... Çok sevdiği gökyüzünü izlemeye ara verip, yerde rayların olmadığını fark edene kadar. Lâkin bu süreç ne kadar uzun olacaktı, bunun cevabı bilinmezlik perdesinin arkasında.
yok olanlar-var olanlar, uyuyanlar-uyananlar, kaybolanlar-kendini bulanlar,
hepsi etrafında olanca hızıyla geçiyor, şekil değiştiriyordu bir arabanın yanından hızla geçen ağaçlar yollar gibi.
gidenlerin yerine birileri geliyor ve gelenler gidiyordu. gelenin işi gitmektir zaten ya.
olanca ıstırabıyla ve hala çocuk beklentileriyle yürümeye karar verdi bir sahil kenarında rüzgar yüzüne eserken. beklentiler güzeldir dedi. umut etmek.
hem okumuştu bir yerde, ıstırabın uzak anlamlarından birisi zevk almaktı.
şimdi de ıstırabın zevk almaya dönüşeceği o zamanı bekliyordu.
sonra bir dize geldi aklına yürürken, martılara bakarak duymalarını ister gibi fısıldadı
'yaşamak bir can sıkıntısı mıdır ömür hanım?'
martı da gitti. ( dahi anlamındaki de )