robert kolej'deki burs sistemini bilmeyen yandaşlar ecevit'in orada okumasına laf eder.
"halkçı" olmak için illa ancak aksaray bilmemne okulunu kazanıp, onu da 8 yılda bitirecek kadar kafasız mı olmak lazım? memleketinin idaresi için eğitimsiz veya eğitim seviyesi düşük kişi olmayı şart koşanların, bunu marifet bilenlerin geri zekalı olduklarına hiç kuşku yoktur. dertleri şahsi aşağılık komplekslerini, başa kendilerine benzer bir tip gelmesine katkı sağlayarak tatmin etmektir.
bütün orta öğretim hayatınızı feda edip, üniversite sınavına çalışırmışçasına gece gündüz demeden kendinizi heba edersiniz. sonra, eğer şanslıysanız, 500 üzerinden 495 puan aldıktan sonra, başvurursunuz. o da ne? bu başarının üzerine diğer okullar "burslu oku, üzerine ev, araba yapalım, maaş bağlayalım." diye gezerken, bu okul sizden (eğer şehir dışından geliyorsanız), 67000 tl gibi bir ücreti yıllık talep ediyor. "ama derecem?" demeniz kar etmiyor çünkü okuyan herkes aynı başarıya, aynı zamanda aynı paraya sahip. okul, sizden, maddi durumunuzun elvermemesi halinde, kredi çekmenizi talep ediyor. şaka gibi. (bir de utanmadan, "ödemeleri geciktirmeyin, zaten ödemeler giderlerimizin ancak yüzde 70'ini karşılıyor[üzgün smiley]" diyorlar. cidden şaka gibi.)
şimdi, o aşırı şanslı kesimden olup okula girebildiğinizi farz edelim. ilk yıl hazırlık okunuyor. lamı cimi yok, ingilizce bilmek kurtarmıyor. hazırlıkta, muhtemelen ortalama bir türk'ün bildiği türk edebiyatı bilgisinden daha fazla ingiliz edebiyatı okutuluyor. her türlü yazar vb. okuması yaptırılıyor.
sonra eğitim hayatı başlıyor. şu anda bizim üniversitelerde gıdım gıdım uğraştığımız kulüplerden 95 tane var. üstelik, son sene dışında, her yıl bir kulüpte devamlı olmak zorunlu tutuluyor. yoklama vb. kontrolü var. yani öğrenci bir sosyal edinimi seve seve!:öteki seçeneği anladınız siz!: kazanıyor.
eğitim müfredatının da bizimki ile tabii ki alakası yok. alınan dersler aynı olsa da içerikleri tamamen farklı. ayrıca yüksek oranda bir alana yoğunlaşabilme imkanı mevcut. örneğin matematik kabiliyeti yüksek öğrenci, zorunlu ve seçmeli dersleri alarak, üniversite seviyesinde eğitim alma imkanına sahip oluyor.
tabii bu eğitim sistemi bizimkiyle alabildiğine uyumsuz olduğundan, üniversite sınavına da pek bir hayrı yok. onların da pek umrunda değil genellikle açıkçası. öğrencilerinin yarıdan fazlası üniversite hayatına yurtdışında (çoğunlukla abd) devam ediyorlar. çok büyük olasılıkla, buralarda gördüğünüz robertli, okulun bok püsürüdür. neyse, türkiye'de ünniversite okuyacaklar, son yıl, dershane vb. ile ygs-lys'ye hazırlanıyorlar.
kardeş okulu hisar okullarıdır. ayrıca kamuda görev almasınlar bir zahmet museviler. musevi geleneklerini ve bayramlarını çok iyi öğretirler öğrencilere.
hazırlık dönemindeki grammer hocamın mezun olduğu kolejdir
ders sırasında habire "robert kolejinden mezun olmak ayrıcalıktır" sözüyle hatırlayacağım kolejdir.
Hayatında bu okulun önünden bile geçemeyecek kişilerin bok atmaya çalıştığı türkiyenin en iyi ve en güzel lisesidir. Yok misyoner ajan yetiştirmeler yok ermenilere tanınan ayrıcalıklar mal mısınız yoksa mal taklidi mi yapıyosunuz anlamadım.
Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk'un Hürriyet'e verdiği röportajda Robert Kolej'e yönelik sarf ettiği sözlere tepki yağdı. Eski mezunlar, " Orhan Pamuk ya Robert'te okumadı ya da anlattığı başka bir okul " diyerek tepki gösterdi.
ortalama devlet okulundan gelen birisi için kapısından girildiğinde willy wonka'nın çikolata fabrikasına girmiş charlie etkisi yaratan şahane okul. ayrıca hayatımda sadece bir kere ziyaret edebildiğim ve bu ziyareti bir türlü unutmadığım yer.
seneler öncesinde robert kolej basket takımı ile maçımız vardı. okul takımı olarak üsküdardan minibüs tutup arnavutköye gittik. o maçı kim ayarlamıştı, nasıl bir bağlantı kuruldu bilmiyorum gerçekten. ilk sıkıntıyı okulu bulmaya çalışırken yaşadık. her yer ağaç, okul yok. bir bekçi klübesi gördük, robert koleji nerede? dedik
2 km ileride solda dedi.
okula vardığımızda film setinden içeri girmiş gibi olduk. spor salonu var. çim var. birbirine (eliyle hayalara vurma hareketi yapan ) erkekler yok? kızlar sanki daha uzun boylu, daha sarı?kıyafetler falan... çok değil iki saat önce üsküdar'da kravatın yamuk olduğu için müdür yardımcısından tokat yemişsin ve geldiğin yer bildiğin amerika!
elimde olmadan kendimi hesap yaparken yakalım. (parmaklarınla sayarak ve alt dudağını uzatarak)
kolej sınavında otuz soru daha çözmüş olsaydım
babamın maaşı sekiz kat falan fazla olsaydı
bir de ne bileyim biraz daha yakışıklı olsaydım
ben de bu okulda okuyabilirdim.
neden olmasın dı?
her neyse, maç yapmak için spor salonuna girdik.maddi, manevi her türlü kültür şoku devam ediyor. yerler bal dök yala. hepimiz için birer dolap var falan. ben şoku kendi içimde yaşıyorum ama arkadaşlardan birisi geliyor oğlum potalar cam pota lan diyor, ötekisi geliyor tribünde kızlar var lağn diyor
beyler biraz sakin olun biraz ayıp oluyor diyecekken tuvaletten bir ses geldi ;
oğlum sıcak su var lağğğğnn
takımın yarısı banyoya koştu. maçtan önce de duş aldılar. aldık.
yaşadığımız kültür şokundan bizi çıkaran beden öğretmenimiz mehmet bey oldu. soyunma odasında şamata devam ederken hışımla içeri girip ;
nerde kaldınız lan hayvanoğluhayvanlar diye bağırınca birden kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi, aslen oralı olmadığımızı falan hatırlayıp hızlıca formalarımızı giyip maça çıktık. formaları üsküdar'da bir yerde yaptırmıştık. ben tamer oyguç'a olan hayranlığımdan ötürü 13 numara giymiştim. akşamleyin formayı yıkayıp ertesi gün okula götürmem gerekiyordu, çünkü forma benim değildi, zimmetliydi.
yalnız sahada bizi bir şok daha bekliyordu çünkü adamların hocası bildiğin zenci. coach diye hitap ediyorlar falan. ya ama ne enteresan, sen hayatında ilk defa kanlı canlı zenci görüyorsun, zenciyi bırak belki daha ilk defa amerikalı görüyosun...
maç sırasında robertli çocuklar kendi hocalarına coach falan diye bağırınca tabi biz de ufak ufak havaya girdik. mehmet bey beni oyundan çıkaracağı sırada boynumu yan büküm "ama coach!" diye bağırdım sitem yüklü şekilde. o anda da bir sessizlik oldu sinemada arkadaşınla konuşurken sessizlik olur da söylediğin tüm salonda duyulur hani.. "coach...."
coach!
coach!!!
coach!!!....
herkesin bana baktığını hissediyordum. mehmet bey ile göz göze geldik... bana şöyle dedi gözleri (parmaklarınla sayarak)
ben coach değilim
sen robert koleji öğrencisi değilsin
minibüste dayak yiyeceksin...
velhasıl maçı kazanmıştık sanırım bir sayıyla. robertli çocukları pek hatırlamıyorum, çünkü mekana kafam çok takılmıştı. ama kibarlardı yani, aradaki sınıf farkını biz o kadar farkındaydık ki, belki de hissettirme gereği duymadılar ya da hiç bezleri yoktu o taraklarda. hatırlayamıyorum.
neşe içinde okulumuza geri döndük. hepimizin aklı geride bıraktığımız yerdeydi. bir hafta sonra mehmet bey'in -kardeşi bilmediğimiz bir sebepten ötürü intihar ettiği için- basket takımıyla ilgilenecek hali kalmadı ve takım dağıldı. oysa belki de eyalet finali bile oynayabilecek kadar iyiydik!
5 yılda dersler dışında sanat, spor, bilim ve genel kültür alanında bir çok şey öğrenip çıktığım, sanılanın aksine öğrencilerinin yüzde yetmişinin üniversiteyi Türkiye'de okumayı planladığı lise.
abd'liler tarafından ermeni çetelerine yönetici yetiştirmek amacıyla kurulmuş ve bu işi de başarıyla gerçekleştirmiştir. buradan ve bunun gibi yüzlercesinden yetişen ermeniler anadolu'da katliam üstüne katliamlar yapmışlardır. ama osmanlı devleti yurttaşlarını savunmak için bunları göç ettirince soykırım diye vızıldarlar. mavi kitap falan hep bu ajan okullarına dayanır.
buradan yetişmiş ve türk yurdu'na, türk ulus'una hayırlı olmuş çok az insan vardır.
(bkz: bülent ecevit)