uzun uzun entry girmeye gerek yok. eğer az buçuk çağımızdaki bilimsel gelişmelerden haberin varsa zaten bu kitabın safsata olduğunu anlarsın. örneğin kuran gibi bu kitapta da düşünmenin kalpte gerçekleştiği söylenir. ama sen hala 'bende beyin yok ben kalp ile düşünüyorum' diyorsan inanmaya devam et. ha şimdi diyeceksin ki orada kast etilen aslında inanmak falan. o da kalpte olmaz. bütün duygular beyin ile ilgilidir. ama sizde ne gezer.
depremlerle alakalı hiç de zannedildiği gibi bilgilerin olmadığı eserdir. tabii hoş görmek lazım, osmanlıca bedava değil beyin(!) gibi.
asliyçün:
--spoiler--
" birinci sual: bu zelzelenin maddi musibetinden daha elim, ma'nevi bir musibeti olarak, şu zelzelenin devamından gelen korku ve meyusiyet, ekser halkın ekser memlekette gece istirahatini selb ederek, dehşetli bir azab vermesi nedendir?
yine ma'nevi cevap: şöyle denildi ki: ramazan-ı şerif'in teravih vaktinde, kemal-i neşe ve sürur ile, sarhoşçasına, gayet heveskarane şarkıları ve bazan kızların sesleriyle, radyo ağzıyla bu mübarek merkez-i islamiyetin her köşesinde cazibedarane işittirilmesi, bu korku azabını netice verdi.
ikinci sual: niçin gavurların memleketlerinde, bu semavî tokat, başlarına gelmiyor; bu biçare müslümanlara iniyor?
elcevap: büyük hatalar ve cinâyetler, tehir ile büyük merkezlerde ve küçücük cinayetler, ta'cil ile küçük merkezlerde verildiği gibi; mühim bir hikmete binâen, ehl-i küfrün cinayetlerinin kısm-ı azamı, mahkeme-i kübra-i haşre tehir edilerek, ehl-i imanın hataları, kısmen bu dünyada cezası verilir.
üçüncü sual: bâzı eşhasın hatasından gelen bu musîbet, bir derece memlekette umumi şekle girmesinin sebebi nedir?
elcevap: umumi musibet, ekseriyetin hatasından ileri gelmesi cihetiyle, ekser nasın o zalim eşhasın harekatına fiilen veya iltizamen veya iltihaken taraftar olmasıyla, ma'nen iştirak eder, musibet-i ammeye sebebiyet verir.
dördüncü sual: ma'dem bu zelzele musibeti hataların neticesi ve keffaretüz-zünubdur, ma'sumların ve hatasızların o musibet içinde yanması nedendir? adaletullah nasıl müsaade eder ?
bu suale karşı cevaben denildi ki; o musibetteki gazab ve hiddet içinde, onlara bir rahmet cilvesi var. çünkü, o ma'sumların fani malları, onların hakkında sadaka olup, baki bir mal hükmüne geçtiği gibi, fani hayatları dahi bir baki hayatı kazandıracak derecede, bir nevi şehadet hükmünde olarak, nisbeten az ve muvakkat bir meşakkat ve azabdan büyük ve daimi bir kazancı kazandıran bu zelzele, onlar hakkında, aynı gazab içinde bir rahmettir "
" bu ne len ? " diyenlere (hele ki risale-i nur'larda depremle alakalı bilgiyi aklınca eleştirenlere) piüü demek istiyorum.
ama yine iyisiniz hadi. bugün üsküdar çınaraltı'nda olucam, fethipaşa da olabilir; bakın işte. "burada müslüman ve nurcu var mı ?" diye sorun, ben kalkarım zaten ayağa.
deprem hakkındaki görüşleri beni hayal kırıklığına uğratmıştır. Açıklayıcı güzel yorumlar beklerken malesef beklentimi karşılayamamış kitaptır. Söz konusu kısımda depremler için Allahın cezalandırmasıdır demektedir. Ama şu soruyu sormamış ve yanıt vermemiştir. Peki artçı depremler neyin nesidir. Artçı depremlerle allah kimi cezalandırabilir ki. Japonlar depreme karşı müthiş önlemler almışlardır. allah japonları depremle cezalandırmak istiyor hep fakat japonların almış oldukları önlemler sayesinde allah japonlarla baş edemiyor mu??? Ya da tüm dünya imana gelirse herkes mümin olup şeriat tüm yeryüzüne hakim olursa artık deprem olmayacak mı azizim??? bu soruları şakirtleri kendisin sormamışlardır ve kendisi de açıklama yapmamıştır. tabi izinden giden şakirtleri cevaplandırıp beni pm ile aydınlatabilirler.
apaçık olan kuran-ı kerimi anlayabilmek için türlü türlü tefsirlere, götten sallama kitaplara ihtiyaç duyacak kadar zekası basmayan, aynı zamanda cumhuriyet, atatürk düşmanı amipler tarafından toz kondurulmayan kitap özelliği de var. beyler yaptığınız apaçık şirk. hocanız söylemiyor değilmi bunları.
kur'an-ı kerim'in açıklanmaya ihtiyacı olmadığını düşünen körpe zihinlerin, bu sebeble kur'an-ı kerim'in tefsiri olamaz diyerekten yok saydıkları eserdir.
eleştiri, kur'an-ı kerim'in mübhem, müteşabih ve mücmel ayetlerinin varlığından ve bu tür ayetleri (yeri geldiğinde) açıklayan, tefsir eden hazret-i peygamber'in açıklamalarını, hazret-i peygamber'in " allah'ım, bunu dinde fakih kıl ! " diye kendisine dua ettiği ibn abbas'ın ilk müfessir oluşunu da kapsıyor mu ? onu tam şeapamadım. " ibn abbas kim? " mi ?
safsata kitabıdır. birkaç bilgi hariç gerisi boştur. okunmaya bile değmez. şakirt arkadaşlar bi bok anlamadıkları halde (ağır bir osmanlıca kullanılmıştır) kutsal kitap diye önüne getirildiği için okurlar. burada aslında iki büyük çelişki var. birincisi güya açıklama kitabı olan bu zımbırtıyı okuyanlar çok da bir şey anlamamasıdır. ikincisi ise neden kuran açıklanmaya ihtiyaç duyuluyor ki ?
kuran son derece açık ve basit bir kitaptır. kalkıp da birilerinin uzun uzun açıklamasına zerre gerek yoktur. insanlar aptal mı ki anlamasın. eğer anlaşılamaz bir şey olsa ya da birilerinin bunu açıklaması gerekiyorsa neden tüm insanlara indirildi ve sorumlu tutuldu gibi soruları akıllara getirir.
aslında sorun bu kitap değil. mesele kürt sait. şimdi bu adamlar için önemli olan kemalizme düşman olması, vatana ve bağımsızlığa düşman olması, dinci olması ve halkı güdebilecek onların dini duygularını kullanıp sömürebilecek biri olması. bu da kürt sait'ten başkası değildir.
bazı andavalların müellifi hakkında üç beş korku müziği efektli video izleyerek bilgi(!) sahibi oldukları kitap(lar)dır. ayrıca biz müslümanların tek ve biricik ilahi kitabı kur'an-ı kerim'in ma'nevi tefsiridir. "ma'nevi tefsir ne?" mi ?
said-i nursi'nin son dönemin en önemli alimlerinden birisi olduğu hususunda sanırım herkes hemfikirdir. en azından ilim erbabının bu konuda ittifak ettiğine inanıyorum. ardında bıraktığı binlerce sayfalık risale-i nur külliyatı, bu külliyata dahil edilmeyen başka kitapları, gazetelerde yazdığı yazılar ve tabi ki yaşadığı hayat hepimiz için çok önemli dersler ihtiva etmekte ve bizlerin hayatına ışıklar saçmaktadır. şu muazzam sözleri okuyup ta etkilenmeyen, kalbinin ta derinlerinde bunları hissetmeyen var mıdır acaba:
madem dünya fanidir
hem madem ömür kısadır
hem madem gayet lüzumlu vazifeler çoktur
hem madem hayat ı ebediye burada kazanılacaktır
hem madem dünya sahipsiz değil
hem madem şu misafirhane i dünyanın gayet hakim ve kerim bir müdebbiri var
hem madem ne iyilik ve ne fenalık cezasız kalmayacaktır
hem madem allah kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmez (bakara/286) sırrınca takat getirilemeyecek bir mükellefiyet yükletilmez
hem madem zararsız yol zararlı yola tercih edilir
hem madem dünyevi dostlar ve rütbeler kabir kapısına kadardır
elbette en bahtiyar odur ki dünya için ahireti unutmasın ahiretini dünyaya feda etmesin, ebedi hayatını dünya hayatı için bozmasın, malayani (manasız boş) şeylerle ömrünü telef etmesin, kendini misafir telakki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin, selametle kabir kapısını açıp ebedi saadete girsin.
memleketimizde bu kitapları görmeyen, duymayan en azından bunlardan birkaç kelime okumayan insan sayısı çok fazla değildir. aynı şekilde bu eserlerin tamamını okuyan veya bu kitapların talim edildiği evlere/dershanelere devam eden kişi sayısı da azımsanmayacak derecede fazladır. bu eserlere bu derece teveccüh allahın bir lütfüdür zira büyük i̇slam medeniyetimiz bu külliyatlar gibi veya bunların fevkinde eserler verip de çok az insana ulaşabilmiş birçok alim çıkartmıştır. dertleri sadece allah rızasını kazanmak amacıyla bireyi ve toplumu ıslah etmek olan bu büyük zatların ve eserlerinin varlığı bizim gibi insanlar için gerçekten büyük şükür vesilesidir.
bediüzzaman said nursinin mücadele, tefekkür, talim ve zühd dolu hayatına baktığınızda eserlerinin neden bu kadar içlerimize nüfuz edebildiğini daha iyi anlarsınız. bu bakımdan risale-i nurların okunmasına ve öğrenilmesine verilen önemin aynı şekilde bunların müellifinin hayatının anlatılmasına da verilmesi gerekir. karşımızda kendini bütünüyle allaha vermiş ve hayatını onun kelamını insanlara anlatma yoluna vakfetmiş bir büyük insanın herkese örnek olacak hepimiz için çok büyük dersler ihtiva eden yaşamı durmaktadır. özellikle zamanımızdaki alim ve alim adaylarının bu mübarek insanın hayatını didik didik incelemesi ve kendine hisseler çıkartabilecek yoğun bir araştırmanın içerisine girmesi gerekmektedir.
risale-i nurların, sadece okunmaktan ziyade üzerine derin tahliller yapılacak bir araştırma alanı haline getirilmesi zamanımızın önemli ihtiyaçlarındandır. aynı şekilde bu eserlerden daha fazla istifade edilebilmesinin sağlanmasının da yolları üzerinde yoğun bir şekilde düşünülmelidir. kısacası risale-i nur, biri akademik dünyaya biri de halk kesimine bakan yönüyle yeni bir çalışma konusu olmayı beklemektedir. zira artık klasik sürekli okuma metodunun miadına ulaştığını düşünmekteyiz. bu köşe bu hususta ayrıntılı bir şekilde argümanlarımızı anlatmaya uygun bir yer olmadığı için sadece üstten bir bakışla konuya değinmek zorunda kalacağız. bu bakış açımızdaki kilit nokta risale-i nurların daha iyi anlaşılabilmesine yönelik düşüncedir.
risale-i nurların dilinin ağır olması hususu ne zaman gündeme gelse mutlaka çok sert bir muhalefetle karşı karşıya kalınmaktadır. çok değişik savunma mekanizmaları geliştirilmekte ve bu konunun bir daha açılmamak üzere kapatılması istenmektedir. bu konuda özellikle risale-i nurların büyük abisi abdullah yeğin ağabeyin kendisinden dilin sadeleştirilmesi ile ilgili fikirlerini isteyenlere yazdığı mektup referans belge olarak alınmaktadır.
geçen gün, bu konuda önemli ağabeylerden rahmi erdem ağabeyimizle olan bir konuşmada da bu mevzu geçti. (rahmi erdem'in kısa bir otobiyografisi için: http://risale-inur.org/ye...ler/bolgeindex.php?id=151 ). entelektüel bilgisine ve tecrübesine güvendiğimiz ve saygı duyduğumuz rahmi ağabeyimizin de risalelerin dilinin günümüz türkçesine uygun hale getirilmesi hususunda katı görüşlere sahip olması bizleri gerçekten üzmüştür. ancak rahmi ağabeye de izah ettiğim gibi bu mevzu artık yok sayılacak, reddedilecek, hafifsenecek bir durum olmaktan çoktan çıkmıştır. o konuşmada sarf ettiğimiz görüşlerimi özet bir şekilde burada da belirtmek isterim:
bu eserin,ilmi ve edebi değeri ayrı bir tartışma konusu olmakla beraber,sıkıntılı olan bu eserin algılanışı,zihinlerdeki konumunlandırıldığı yerdir.lakin ben bu sıkıntıyı eserin sahibine değil,onun eserini kendince konuşlandıranlara adlediyorum.
1.yazdırıldığı iddaa edilir.burası zaten tam fiyasko.hiç kurtarır yanı yok.bizim bildiğimiz,yazdırılan en son kul hz.muhammed idi...
2.eserin içeriğindeki sözlerden bahsedilirken,örneğin ''üçüncü söz'',''beşinci söz'' gibi tabirlerin kullanılması,tıpkı kuran-ı kerimin ayetlerini kodlamak için kullanılan ,örnekse ''bakara suresi üçüncü ayet'' tabirleriyle yarışır bir hal alır.ilmi değeri ne kadar yüksek olursa olsun,islamın genel felsefesini geçtim,fatiha suresini idrak etmiş bir zihniyet sırf kuran'ın tekliğine zarar vermesin diye bu tabirleri kullanmaz.
3.eserin günümüz türkçesine çevirisi yapılamaz her nedense.bir anlamda aslı bozulamaz.allah allah...
4.eserin sahibinin dahi iddaası,iman ile ilişkili meselelere ışık tutmak iken,eserden siyasi ve sosyal hareket alanları ile ilgili sonuçlar çıkarabilmek ciddi bir çaba ister.diğer yandan günüzde apaçık ve anlaşılır haldeki hadis ve sünnetin dindeki amacı belli iken,bu zorlama çabanın neyi amaçladığı anlaşılamaz.''kanaat önderleri'' adı altında bir cemaate yön verenlerin,kuran-ı kerim'e göre islam dininin en mükemmel uygulayıcısının yani peygamberin neredeyse her konuda hadis ve sünnetleri ortada apaçık anlaşılır duruyorken,peygamber olmadığı kesin olan bir kulun yazdığı bir kitabı hayat klavuzu olarak ortaya koyması neyi amaçlıyor olabilir?
5.kuran-ı kerim'i okuduk,hadisleri bitirdik,sünnetleri kavradık şimdi sıra çeşitli tevsirler okuyarak,sohbetlere katılarak kendimizi,inandığımız dinin gereği daha da derinleştirmek,daha da aydınlatmak istiyoruz veya bunları yapmadık bizim canımız bu dini aydınlanma yolculuğuna risaliye nurdan başlamak istiyor ,said-i nursi'de imanına,ilmine güvendiğimiz birisi,bu gelişimi onun açıklamaları doğrultusunda yapmak istiyoruz denilebilinir.ne güzel,allah yardımcınız olsun.sana faydası olduğuna inanıyorsan,elbette oku,kime ne...kim bilir belki de bu eser gelmiş geçmiş en iyi,en doğru kuran yorumlamasıdır,okumaktan zarar geldiği zaten görülmemiştir.lakin bu okuma ve gelişim sürecinde kendine sorular sor,okurken ön kabullenmelerin var mı sorgula. kuran ve hadislere göre şüphe edilmeyecek olan şeyler(kitap,söz,eser,kişi) dışında kalan bir şeyden şüphe etmemenin dininde ne anlama geldiğine bir gözat.mesela şu sorulara cevap ver:
1.bu okuduğum eserin varlığını nerden öğrendim?bana bunu okumamı,anlamaya çalışmamı söyleyen kişiler,bu kitabı okumamın bir bakıma islam dinini anlamam için şart olduğunu ima ettiler mi?
2.bu kitabın revaçta olduğu camiada eserle ilgili lugat vb. bir çok çalışma yapılmış.adeta risaliye'nin risaliyesini yapmışlar.peki onca çalışma arasında bu kitaba eleştirel bakan bir tek eser var mı?
3.bana bu kitabın takdim ediliş şeklini göz önünde bulundurursam,bu kitaptan katılmadığım,yanlış olduğunu düşündüğüm yaklaşımlar çıkarabilir miyim?
4.ola ki aklımı hür bıraktım ve bu eseri beğenmedim ve hatta bir çok noktasında hata olduğu kanaatine vardım.ilgili camiada bu makul karşılanır mı?
5.bu eserden şüphe etme hakkım var mı?
6.camia içindeki değerlendirmelere bakarsam,olur ya benim bu kitaptan kişisel anlamda fayda sağlayamamam benim değil de kitabın eksikliği olabilir mi?
birinci soruya evet,diğer sorulara hayır cevabı veriyorsan,ihtimal ki inandığın dinin ana prensibi ile çelişiyorsun.bence sen risaliye nur okumaya iki dakika ara ver,git bi fatiha suresinin türkçesini oku.''iyyake na'budu ve iyyake nestain'' kısmına özellikle dikkat et.
kuran ı açıklayamayacak kadar kötü bir kitaptır. mesela;
--ibretlik spoiler--
"ve yazmasını ve intişarını men etmek zamanlarında dört defa zelzelelerin başlaması ve intişarıyla durmaları ve anadolu da ekser okunması ikinci harb-i umuminin * anadolu ya girmemesine bir vesile olduğu..."
meali: risale-i nur yasaklandığı zamanlar depremler olurmuş, yasak kalkınca depremler dururmuş. ikinci dünya savaşı'na katılmamızı da risale-i nur engellemiş...
--ibretlik spoiler--