bugün

Sıkı sıkıya kilitlediğim dairemin kapısını güçlükle açtım. (Uyduruk çelik kapı, sürekli tutukluk yapan dili, içimi rahatlamak için her gün çevirdiğim iki anahtar...)Hemen mutfağa girdim, elimdeki poşeti masanın üstüne bıraktım. (Sağlık adına beyaz poşet, içinde gazeteye sarılı ölüm adına bir şey...) Sonra buzdolabının kapağını açtım. (Zoraki açılıyor, tutuyor lastiği, pudralamak lazım sanırım...) içinden mezeleri çıkardım. Bir şişe de buz gibi su. (Zaten başka ne var ki dolapta...)

Hepsini yerleştirdim masanın üstüne. (Katlanabilir kare bir masa, üstü çıplak kalmasın diye serilmiş gazete...) Pilakinin, sarmanın, konservenin, ton balığının kapaklarını açtım. (Hepsi konserve, hepsi hazır, bir süpermarketin reyonundan gelme...) Su şişesinin kapağını açtım. (Sodyum miktarı düşük memba suyu... Sağlıklı yaşam adına...) Poşet içindeki gazeteye sarılı ufağı çıkardım, onun da kapağını açtım. (Halis Tekirdağ... Sağlık adına...) Mutfak dolabının kapağını açtım, çay bardağımla su bardağımı çıkardım. (Olmazsa olmazlar...)

Doldurdum rakıyı, suyu. Rakının renk değiştirişini gördüm. Kapayıp gözlerimi bir yudum aldım bu mucize karışımdan. (Bilinenin aksine gündüz dağıtılan kafanın toplanmasını sağlayan şey, haliyle mucizevi...) Soğuk su, ılık rakı karışımının mideme doğru gidişinin her salisesini hissettim. Alkolün damarlarıma girişini, kanımda dolanışını, sol kulakçıktan sol karıncığa giderken kalp kapakçılarını geçişini.... Hissettim.

Mutluluk bu anlaşılan... Kafayı toplayabilmek, içten içe hükmedebilmek, dış dünyadan soyutlaşabilmek. (Düşüncenin tüm kapaklarını açmak, dış dünyaya açılan vücudun tüm kapaklarını kapatmak....) Mutluluğun formülü basit: Kapakları açmak yeterli... (Başta rakı şişesinin kapağı olmak üzere tabi...)