Yolumda değil onlar. (Bu yolda) olmama onlar izin veriyor.
Derler ki hiçbirşey olmaz bana.
Ne kadar iyi.
Hiçbir şey olmaz. Ruhülküdüsten akar
tüm şeyler, o özel hayaletin çevresine
gelirler ve giderler(bilirsiniz)-,
ne kadar iyi.
Hayır, gerçekten düşlememeliyiz bunun
tehlikeli olacağını.
Elbette kan vardır.
En sertlerindendir kan da. Sert taş gibi.
Artık sürdüremeyeceğimi düşünüyorum bazen-,
(Ne kadar iyi)
Oradaki şu güzel topa bak:
her yerde olduğu gibi kırmızı ve yuvarlak.
iyi ki öyle olmasını sağladın.
Çağırsam gelir mi bana?
Dünya ne kadar tuhaf görünür,
karışgan ve kırılgan, uzak ve yakın:
dostça, biraz belirsiz.
aşık olduğum şehirde doğmuş, tezer'in peşinden gittiği harika yazıları olan güzel insan.
1)binlere kök salarak
kavramak hayatı derinden
ve ortasından geçerek acının
olgunlaşmak hayatın taa ötesinde,
taa ötesinde zamanın...
2)kim olduğumu ne bilirlerdi
korkunç zordu beni sevmek; ve ben,
buna yalnız biri'nin gücü yeteceğini
seziyordum. ama, o, biri, istemiyordu henüz. ve dahasına sahip güzel insan.
Birçoklarınca varoluşçu edebiyatın ilk parlak örneği olarak kabul edilen bu yapıtta Rilke'nin bütün ana temalarını; aşkı, ölümü, çocukluk korkularını, kadının tanrılaştırılmasını ve bir "gönül meselesi" olarak ele aldığı "Tanrı" düşüncesini görmek mümkündür.
yalnızlık bir yağmura benzer,
yükselir akşamlara denizlerden
uzak, ıssız ovalardan eser,
ağar gider göklere, her zaman göklerdedir
ve kentin üstüne göklerden düşer.
erselik saatlerde yağar yere
yüzlerini sabaha döndürünce sokaklar,
umduğunu bulamamış, üzgün yaslı
ayrılınca birbirinden gövdeler;
ve insanlar karşılıklı nefretler içinde
yatarken aynı yatakta yan yana:
akar, akar yalnızlık ırmaklarca.
tanrım: vakit tamam.yaz çok muhteşemdi.
yay gölgeni güneşli saatler üzre,
ve tarlalara sal rüzgarları şimdi.
son meyvalara dolgunlaşmayı buyur;
bağışlayıp güneyden iki gün daha,
yönelt kendilerini olgunlaşmaya
sert şaraptaki son tadın izini sür.
hâlâ ev kurmayan kurmaz bundan sonra.
yapyalnızdır hep, yalnız kalan bir kere,
kalkar, okur, mektup yazar uzun süre
yollarda huzursuz aşağı yukarı
dolaşır, yapraklar dökülürken yere.
sen istikbalsin ve büyük doğu
tüm geniş düzlükleri sonsuzluğun
zamanın gecesinden sonraki horoz ötüşü
seher jalesi, sabah duası ve genç kızsın
yabancı adam ve ana ve ölümsün.
sen, kaderi daima yalnızlık içinde yükselmek olan
o kendi kendine değişen suretsin
ağlanmamış, alkışlanmamış dediğimsin
vahşi bir orman gibisin sen, anlatılmaz olan.
sen, bütün nesnelerin en derin özüsün
varlığının sırrını sükûta zarflayan
ve herkese başka türlü görünürsün
karaya gemi gibi, gemiye liman.
''şair ıssız bir adada kalsa bile, rüzgarın biraz sonra sileceğini bilse bile kumsalda oturup mısralarını kumsala yazan adam olmalıdır'' diyerek gerçek bir şairi çok iyi tanımlayan şair kişi.
büyük şair ve lou salome'un kurbanlarından... daha doğrusu o kazayı atlatmış da, mısırlı bir dilbere çarpılmış, öylece ölmüş derler. meşhur hikayedir: kadına bir gül sunacakken, gülün dikeni eline batar ve kanar, çok kanar, sonunda ölümüne yol açar. ve geriye şu unutulmaz mısralar kalır:
gül
ey saf çelişki
nice göz kapağının altında
hiç kimsenin uykusu olmamanın
sevinci...
gidip görmedim ama, mezar taşında da bunlar yazarmış...
kendisi şöyle diyor;
"uyuması için birine şarkı söylemek istiyorum,
birisinin yanına oturup hareketsizce durmak.
seni sallayarak bir şarkı mırıldanmak istiyorum,
tam uykuya dalacağın sırada seninle birlikte olmak.
evdeki tek uyanık kişinin ben olmasını,
gecenin soğuk olduğunu tek bilenin.
hem içeriyi, hem de dışarıyı dinlemek istiyorum,
senin içini, dünyanın ve ormanların.
saatler, zillerini ağır ağır çalıyorlar,
ve sen zamanın aslına inebiliyorsun.
sokakta bir yabancı yürüyor
ve yoldan geçen bir köpeği rahatsız ediyor.
ardından sessizlik geliyor.
gözlerimi sana,
ellerimi uzatırcasına sunmuştum,
karanlığın içinde bir şeyler kıpırdadığında,
seni hafifçe tutup sonra da bırakmaları için."
--spoiler--
Görmeyi öğreniyorum. Bilmiyorum neden, her şey içimde daha derinlere işliyor, her zamankinden daha derinlere. Bir iç dünyam varmış da bilmezmişim. Her şey şimdi oraya gidiyor. Orada neler olup bittiğini bilmiyorum.`
--spoiler--
Girdiği bunalımdan sonra arkadaşları psikolojik tedavi görmesini istemiş, ancak Rilke; 'Şeytanlarımı kaçırırken meleklerimi korkutmak istemiyorum' diyerek tedavi olmayı reddetmiştir.
...ben kendimi bir parkta gördüğüm anemon'a benzetiyorum.
çiçeğinin yapraklarını gün boyunca açmış ve gece olduğunda, onları bir türlü toplayıp kapatamamıştı.
ben de böyle çaresizce, dışa dönük, hiçbir şeyi itip geri çevirmeden yaşamaktayım.
duyularım; bana hiç danışmadan, hep rahatsız edici şeylere yönelik.
ama kim, önce kendini paramparça etmeden yenileyebilmiştir ki..
ithaki yayınlarından çıkan Rilke'nin "bütün hikayeleri" isimli kitabın kapakçığında yazan, Robert Musil imzalı, rilke için söylenmiş söz:
"ne rilke'den önce, ne de ondan sonra izlenimin bu dingin ve yüksek gerilimine ulaşılmıştır... O, bir gün ortaçağ dinselliğinden hareketle insanlık ülküsünün ötesinde yeni bir dünya imgesine giden yolda, yalnızca büyük bir ozan değil, eşi bulunmaz bir yol gösterici olacaktır."
...ölüm, bizden öteye dönük olan bizim aydınlatamadığımız yüzüdür yaşamın. gerçek yaşam biçimi her iki bölgeye uzanır, en büyük kan dolaşımı her ikisi boyunca.. yapılması gereken burada bakılmış, dokunulmuş olanı, o daha geniş çemberin içine almak. gölgesiyle yeryüzünü karartan bir öbür dünyaya değil bir bütüne, bütünün kendisine.. evet bizim ödevimiz bu, gidici, dayanıksız olan yeryüzünü öyle derin, öyle acıyla, tutkuyla kavramak ki onun özü görünmez olarak bizde yeniden dirilsin. bizler görünmez'in arılarıyız. çılgın gibi topluyoruz gözünüzün balını görünmez'in büyük altın kovanında biriktirip saklamak için.
mezar taşında şöyle yazar : gül ey saf çelişki, bütün göz kapaklarının altında hiçkimsenin uykusu olamamanın sevinci.
bir futbol spikeri edasıyla okununca okununca adı, arkadaşlarınıza kolayca futbolcu diye yutturabileceğiniz isme sahip şahıstır. özellikle sınıfta onun ismini barındıran bir şey okunmuşsa insanlar farketmeden spikerleşiyor, "rainneerr mariaa rilkeee, sol kanattan gidiyor.. sert şut!! üst direk ve autt!!" tadında okumaya başlıyor.
Asıl adı René Maria Rilke olan Avusturya asıllı Alman şair. Şiirleri kadar çağdaş Alman romanının öncüsü sayılan Malte Laurids Brigge'nin Notları adlı özgün özyaşamöyküsel düzyazı yapıtıyla ünlüdür.
soğukluğuyla ünlü alman ırkının (ki onlar ırk sözcüğünü pek severler) sıcacık şairidir.
Sen Daha Başından
Sen kollarıma asla gelmemiş sevgili,
sen yitirilmiş olan daha başından,
senin hangi şarkılar gider hoşuna
hiç öğrenemedim. Vaz geçtim ben seni
gelecek anın kabaran dalgaları içinde
tanımaya çabalamaktan. içimdeki
tüm uçsuz bucaksız imgeler çok uzaktaki
derinliğine hissedilen peyzaj,
şehirler, kuleler, köprüler ve patikaların tahmin-
edimedik dönemeçleri
ve şu bir vakitler nabzı tanrıların hayatıyla atan
kudretli topraklar
tümü, beni her zaman atlatan seni
anlamlandırmak için içimden yükselirler.
Sen, sevgili, daima hasretle seyrettiğim
bahçelersin sen. Bir kır evinde
açık bir pencere, ve sen daha yeni
atmışsın adımını dışarı, dalgın düşünceli
karşılamak için beni.
Rast gele geçtiğim sokaklar,
sen onlarda az önce yürümüş ve gözden kaybolmuşsun.
Ve bazen, bir dükkanda, aynalar hala sersemlemiş
olurlardı senin orada bulunmuş olmandan, irkilmiş
geri verirlerdi benim çok ani hayalimi.
Kim bilir? belki de
aynı kuş yankılanıyordu içimizden ikimizin de
ayrı ayrı, dün akşam.
"...
yoksa ışığımızla yalan mı söylemekteyiz
yoksa binlerce yıldan bu yana
gece mi tek gerçeğimiz
... "
dizeleriyle bugünü görür gibi yazmış, durumumuzu ve toplumsal hatta küresel gerçeğimizi(!) çok güzel dile getirmiş alman şairdir.