Radyolar (radyo alıcıları) elektromanyetik tayfın belli bir aralığını dinlemek üzere tasarlanır.Radyonun seçicilik ve hassaslık faktörlerine göre kalitesini değerlendirmek mümkündür.
yeterince güçlü bir vericiden yayın yapıldığında evren yok olduktan sonra bile dalgaları ortalıkta gezecek olandır.
tv, internet v.s. sonradan çıkma teknolojiler için bile böyle bir şey söz konusu değildir.
not: diğer hemen hemen bütün teknolojik aletler gibi müslümanlarca icat edilmediği için şeytan icadı diye yaftalanır. müslümanların allahları böyle bir şey icat edecek değildi ya. o daha dört işlem bilmiyor.
bunca teknolojik devrimden sapasağlam çıkmış yerini hiç kimselere kaptırmayan yani ayrı bir yerde duran vazgeçilmez oyuncağım. anısına woody allen'ın radyo günleri diye hoş bir filmi de vardır.
Mucidi Nikola tesladır. ama bilim dünyasının haksız yere nikola teslayı görmezlikten gelmektedir. radyonun patentini ilk olarak nikola tesla tarafından amerika patent entistüsünden alınmıştır ama daha sonra patenti iptal edilerek marconiye verimiştir. amerika patent entistüsi nikola teslanın elinden aldıkları patent hakkını Nikola tesla öldükten 5 yıl sonra ona geri iade etmiştir. ama nedense günümüzde radyonun mucidi marconi olarak geçer.
televizyondan daha eğlenceli bir icat. elinizdeki işi yaparken usul usul çalar bir yanda. hangi şarkı gelecek bilmezsiniz. haberlik bir olay olsa hemen bildiriverir. kanalı dikkatli seçtiğinde tabii.
en genel tanımıyla kitle iletişim araçlarından biris olan radyo, çeşitli sanat dalları ve haberleşme yollarının bileşimi aslında. yaşamın tam ortasında, güven veren, samimi bir dosttur o.
dinlerken, televizyondaki gibi tüm dikkatinizi vermenizi gerektirmeyen cihaz.
böylece yaptığınız işe odaklanırken fon müziği olarak istediğiniz kanalı dinleyebilirsiniz.
bu sebepten uzun yol yapanların, ya da işyerlerinin vazgeçilmezidir.
ayrıca 90'lı yıllarda özel radyoların sahneye çıkmasıyla, o dönem çok popüler olmuş, hatta hükümetin radyo kapatma hareketleri üzerine "radyoma dokunma" kampanyası kapsamında eylemler yapılmıştır.
evet, kendisine büyük vefasızlık yaptığımın farkındayım. bana verdiği onca şeye rağmen, benim onu öylece bırakmam çok kötü.
daha küçücük yaşta, dedemin kahvaltı sofralarında tanışmıştım onunla. ardı ardına sıralanan türk sanat müzikleri; ben seni unutmak için sevmedim, niçin baktın bana öyle, söyleyemem derdimi...
aklımdan çıkaramayacağım bir çok şarkıyı sayesinde öğrenmiştim.
bir keresinde; sicim gibi yağan yaz yağmurunun etkisiyle mis gibi kokan toprak kokusuna türküleriyle eşlik etmişti kendisi.
bir keresinde; çok sevdiğim bir şarkıyı, en ihtiyacım olan zamanda çalmıştı da ne mutlu olmuştum.
bir keresinde; beni kahkahalara boğmuştu, hem de en mutsuz anımda.
bazen ağlamamam gerektiğini bile bile ağlatmıştı beni. "ağla, için açılır" demek istemişti belkide.
hayatıma yol ettiğim bir sözü ilk onda duymuştum:
"her gün bir yerden göçmek ne iyi,
her gün bir yere konmak ne güzel,
bulanmadan donmadan akmak ne hoş.
dünle beraber gitti cancağızım; ne varsa düne ait,
bu gün yeni şeyler söylemek lazım."
çok fazla şey kattın bana. bambaşka bir dünya açtın önüme. söz, daha vefalı olacağım sana.
Sevdiğim bi şarkıyı radyodan dinleyince nedense daha çok hoşuma gidiyor. Kendim açıp da dinleyebilirim ama o an radyoda ö şarkıya denk gelip dinlemek kadar haz vermiyor.