islam'a bakış açım oldu bitti günümüz çoğunluğu emevi vahhabi sentezi müslümanlardan farklı idi. Korku ve ödül-ceza endeksli bir imandan ziyade sevgi ve Allah rızasını temel alan bir inanış.
Tasavvufa benzerdi ama tasavvuf islam'ın ekollerine kıyasla çok daha yeni bir kavramdı.
Sonra tesadüfen Rabia el adeviyye'ye rastladım.
Birebir aynı şeyi savunan ve bunu ekol haline getiren isimmiş. Zühd ekolü.
islamiyet'in ilk kadın evliyası, tasavvufun dahi esin kaynağı.
Rabiatü’l Adeviyye’nin önderliğini yaptığı bu tür zühd anlayışına ‘sevgiye dayalı zühd ekolü’ denmiştir ve bu anlayışta esas olan ‘muhabbetullah’ yani ilâhi sevgidir. Bu anlayış, daha sonraki dönemlerde korku ve hüzün ekolünden daha fazla yaygınlaşmış, hatta tasavvuf, geneli itibariyle bir sevgi ve gönül mektebi haline gelmiştir.
“Cenneti ateşe vermek, cehennemi de söndürmek istiyorum; böylece iki engel ortadan kalkmış olacak ve cennet umudu veya cehennem korkusuyla değil, Allah sevgisiyle ibadet edenler ortaya çıkacak.”
“Ben Allah’a O’ndan korktuğum için ibadet etmiyorum. Böyle olsaydı, sahibinden korktuğu için çalışan kötü bir hizmetçi gibi olurdum. Ben O’na, cennet sevgisiyle de ibadet etmiyorum. Böyle olsaydı, sahibi kendisine bir şey verince çalışan kötü hizmetçi gibi olurdum. Ben Rabbime ancak O’nu sevdiğim ve kendisine kavuşmak istediğim için ibadet ediyorum,” der.
geceleri evinin çatısında ibadet ederken, "ey rabb'im, yıldızlar ışıyıp duruyor, insanlar uyuyor, sultanlar kapılarını kapamış durumda ve her aşık sevgilisiyle baş başa ; ben ise burada seninleyim."
bir diğer ibadetini gerçekleştirirken,
" ey rabb'im eğer sana cehennem korkusuyla ibadet ediyorsam beni cehennemde yak, eğer sana cennet umuduyla ibadet ediyorsam beni cennetine sokma ama eğer sana senin hatrın için ibadet ediyorsam beni ezeli güzelliğinden mahrum bırakma."
dediği rivayet edilir.
babası çok fakir olduğundan râbia doğduğu gece evde ihtiyaç olan şeylerden hiçbiri yoktu. bu duruma annesi çok ağlayıp mahzûn oldu ve eşine "komşuya gidip, bir mikdar kandil yağı isteyebilir misin?" dedi. hazret-i râbia'nın babası, allahü teâlâdan başka kimseden bir şey istememeğe söz vermişti. bununla beraber hanımını üzmemek için komşuya gitti. kapıya elini sürdü ve geri gelip; "kapı açılmadı" deyince hanımı ağladı. o da çok üzüldü. babası, başını dizine dayadı ve öylece uyuya kaldı. rüyâsında peygamber efendimizi gördü. peygamber efendimiz, kendisine buyurdu ki: "hiç üzülme! bu kızın, öyle bir hanım olacak ki, ümmetimden yetmiş bin kişiye şefâat edecek.
Öncelikle siyasal islam ile alakam yok ve hatta Atatürkçü biriyim.
nasip olur da bir kızım olursa adını rabia el Adeviye'ye atfen en azından bir adını rabia veya Adeviye koymak istiyorum.
Keşke meydanlarda Rabia diye gezen siyasi taraftarlar gerçekten Rabia el Adeviye'yi biraz olsun tanısa.
Cenneti dahi istemeden, Allah'a koşulsuz bağlılık ve sevgi ne bilseler keşke.
Ödül ceza ilişkisi ile değil sevgi ile bağlılık ne kavrasalar..
Tasavvuf ile bağından bile bihaberler.
Tasavvuf ne bilmezler ki tasavvuf'un kurulmasını sağlayan ekolün kurucusu olan ismi bilsinler.
Yokluk içinde yaşarken zenginlik istemeden hamd ne bilseler keşke.
"ey rabb'im eğer sana cehennem korkusuyla ibadet ediyorsam beni cehennemde yak, eğer sana cennet umuduyla ibadet ediyorsam beni cennetine sokma ama eğer sana senin hatrın için ibadet ediyorsam beni ezeli güzelliğinden mahrum bırakma."
"cenneti ateşe vermek, cehennemi de söndürmek istiyorum; böylece iki engel ortadan kalkmış olacak ve cennet umudu veya cehennem korkusuyla değil, allah sevgisiyle ibadet edenler ortaya çıkacak."
“ben allah’a o’ndan korktuğum için ibadet etmiyorum. böyle olsaydı, sahibinden korktuğu için çalışan kötü bir hizmetçi gibi olurdum. ben o’na, cennet sevgisiyle de ibadet etmiyorum. böyle olsaydı, sahibi kendisine bir şey verince çalışan kötü hizmetçi gibi olurdum. ben rabbime ancak o’nu sevdiğim ve kendisine kavuşmak istediğim için ibadet ediyorum,”