Serin bir ilkbahar akşamında damakta tat bırakan zeytinyağlı bir yemek gibidir psikoloji.
Önce bir bakarsın konuya, aynı zeytinyağlıya baktığın gibi. Zeytinyağlı yemek sıradan bir yemek gelir ya, psikoloji de öyledir.
Ama zeytinyağlı yemeği yediğinde damağında canlanan o keyif duygusu gözlerini kapatır ve sadece damağındaki tada odaklanırsın ya, psikolojiyi de okumaya başlayınca aynen öyle oluyor.
Sıradan gelen konuların aslında derinlerde ne kadar güzel anlamlar taşıdığını fark ediyorsun. Bu sorgulamayı yaparken kafayı sıyırmak da bir eşik.
Düşünmekten, tespit yapmaktan gerçeklerden uzaklaşabilirsin ve kafayı yiyebilirsin.
20 ila 30 yaslarımda cok sıkıntı cektigim husus.
hep aynı seyi ısrarla tekrar ederim bir pskiyatrın soyledigi:
-bize hasta insanlar gelmez, hasta insanların hasta ettigi insanlar gelir.
nasıl turkiye de ısrarla yasıyorsun diyorlar bana, imkanın var, neden fransa ya a abd ye tasınmıyorsun.
30 ila 40 yas arası beni bu ulkede cehenemden cennete aldılar.
son birkac senedir biraz radyosyona maruz kaldım, tatsız seyler yasandı, tutuncum sigaraya ne katıyorsa acayip saclarım dokuldu amma;
bir karikatur var. adam cehenneme geliyor, burası cennet mi diyor. zebani de sana dunyada ne yasattılar diyor:)
bana oncesinde cok buyuk felaketler yasattılar dostlar.
velhasılı son 10 senedir yaptıgım seyi asagı yukarı yapmaya devam edecegim.
turp gibiyim maasallah. psikolojim cicek gibi:)
beni gecmiste aramayın, artk orda yasamıyorum.
ve siz artık beni gram tanımıyorsunuz eski dostlar.
Bugün insan, kendini müstakil zanneden bir köle. Özgürlüğü, nefsiyle olan münasebetinde bulacağını zannediyor; halbuki, kendi kendine esir. Ruh, Allah'tan uzaklaşınca hastalanır. Zira her varlık, hakikatine muhtaçtır; hakikat, insanın fıtratında Allah’a dönmektir. Modern dünyanın sunduğu çözümler ise, suya yazı yazmak gibidir: Tedavi etmez, oyalamaktan ibarettir. Ruh, ilaçla değil, irfanla iyileşir!
Psikolojik rahatsızlıkların temelinde hakikatle irtibatın kopması vardır. insan, ‘ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum?’ sorularından kaçtıkça buhranını büyütür. Modern dünya, insana ‘bunları düşünme’ der, sana oyuncaklar verir; oysa insanın esas oyuncağı kendi nefsidir! Düşüncenin köleleştirilmesi, insanın kendi varoluşundan kopmasıdır. işte burada ‘nefsine hâkim olan, âleme hâkim olur’ düsturu devreye girer.
Sorunun çözümü nedir, biliyor musun? Ruhunu, asıl sahibine, Allah’a teslim etmen! Bunun yolu da cihaddır; ama bu cihad, önce kendi nefsine karşıdır. Modern insanın savaş alanı artık dışarıda değil, içindedir. Bu savaş, ‘kendini bul’ savaşıdır. Öyleyse, önce fikrini azat et, sonra iradeni Allah’ın emrine teslim et! işte, o zaman her türlü buhranın üstesinden gelirsin. Modern dünyanın seni tutsak ettiği hapisten çıkış, hakikatle barışmakla mümkündür!