bugün

patolojik erteleme
çok yaygın bir rahatsızlıktır.
daha ne olduğunu tam olarak bile anlamış değilim, ancak bu meretin çok sık karşılaşılan bir rahatsızlık olduğu ortada.
*
son deneylerimde bu hastaliga yeni bir cozum urettim. oncelikle, iki tur hastalik sahibi var. biri, yapacaklarini erteleyip unutan, aldirmayan tur. o turu pek tanimiyorum. ikincisi yapacaklarinin cogunu aklinda tutan, en azindan zincirin bir halkasindan yakalayip beyninin arkalarinda bir yerde bekleten ve bu bekleme salonunun kalabalikliginin farkinda olan tur. ikinci turdenseniz okumaya devam edin. degilseniz baska basliga gecin.
cozume gelelim: evet, birikmisliklere ne zaman cevap vereceksin, tabii ki zaman daralinca. oysa aslinda su an bile zaman dar. o halde aklina geldigi anda yap. mesela ben bu basliga yazmak aklima geldigi anda geldim yazdim.
biliyorum tepki duyuyorsun su an. oncelik siralari var o islerin diyceksin. bir de birbirine zincirleme bagli isler var. birini yapmadan digerine gecemezsin...biliyorum. ancak seni bu hale getiren de bu prensiplerin zaten. idealde tabii ki hersey sirasiyla yapilsa, zincirler puruzsuz ilerlese. ancak su an kafani bosaltmazsan bu krizi atlatamayiz. bulasik fircasina deterjan mi doldurulacak, hemen yap. ciksin aklindan. fatura mi yazilacak. yaz. kahvalti etmen lazim. hemen et. uzatma. aklina ilk geldigi anda yap. goruceksin ki az onemliler yolundan cekilince onemliler nefes alabilmeye baslayacak
*
alman disiplini ile aşılacak sorun.

kendinizi bir robot gibi hissedip yaklaşık 1 ay direnirseniz geçiyor fakat bu dediğimi yapamazsın, biliyorum.

orda otur ve üzülüp sigara içmeye devam et.
kelimenin türkçe'deki tam karşılığı muhtemelen "bugünün işini yarına bırakmaktır." bizim belirtmek için koca bir deyim kullandığımız fenomene adamlar kelime ayırmışlar. bu kadar da tembel olunmaz ki canım.
her öğrencinin sınav ve ödev döneminde içine düştüğü batağın adıdır. böyle zamanlarda çılgınlar gibi ders çalışmak yerine çılgınlar gibi friends izler sefil öğrenci. 3 aydır temizlemediği odasını, evini birden bire temizlemeye başlar. annesine telefon açıp karnıyarık tarifi alır ve akşam vakti hiç üşenmeden bunu yapar çünkü böyle kallavi bir yemek yemeden çalışmaya başlayamayacağını düşünür. ya da arkadaşlarıyla 1 bira, sadece ama sadece 1 bira* içip öyle çalışmaya başlayacağını söyler.

bu haldeki öğrencilerin tek ama tek çıkışı uzak diyarlardan annelerini yanlarına çağırıp terlikle tepelerinde bekletmeleridir.

(bkz: kendimden biliyorum)
istisnasız her ödev, vize, final, proje, tez gibi dateline ı belli olan illet hedelerin öncesinde; yapmanız gereken yığınla iş varken, sizin en absürt işlerle vakit geçirmeniz durumudur. ertelemenin yaşam biçimi olduğu bünyelerde görülen patolojik bir hastalıkmış. (hastayım ulan allah sız sözlük bana deva bul!)ehm,neyse...

kesinlikle tembellikle karıştırılmaması gerekiyor çünkü bu süre zarfında er kişi gayet faaldir. mesela ertesi gün sınavı vardır, ama çalışmadan önce güya moda girme amaçlı, masasını toplar, gider eski ayakkabılarını boyar, bilgisayarındaki klasörleri, resimleri düzenler, masaüstünü düzene koyar, tükenmez kalemlerin tükenenlerini ayırır, rehberdeki isimleri gözden geçirir, gider dolabındaki kıyafetleri kombinler, ingilizce şarkı sözü ezberlemeye çalışır vesaire vesaire gibi bir sürü boş işler müdürlüğü yapar...

git gide 'şunu da yapayım tamamdır' moduna girer. kaytaramazsın da tam...aklının bi köşesinde yapman gereken asıl iş vardır. sonra bi bakarsınız gece olmuş, seni de birden uyku bastırmış,hay allah...

nasıl olsa başlasam bile bu kafayla bişey anlamıycam, en iyisi biraz uyuyayım sabah kalkar çalışırım denir.

ama o sabah çalışmaları var ya...işte onlar hiç olmaz...bu sefer çalar saati ertelersin falan...* *
bir ömür boyu süren hastalıktır.
kronikleşir, deva bulunamaz hale gelir. insan alışkanlıklarına küfreder ve yapmaya devam eder.

imza: the queen of procrastinators.
kendisinden haberim olmadığı, yazılışını geçtim okunuşunun bile nasıl olduğunu bilmediğim ama feci şekilde ortasına düştüğüm hastalık.
bu güne kadar bu durumun hastalık olduğunu bilmemek bir yana adının olduğunu bile bilmiyordum.
tembellik sanıyordum meğer hastaymışım sözlük.
işin komik tarafı şu ki 3 gün sonra çok önemli bir sınavım var.
ve ben yukarıda yazarların anlattığı çoğu saçma sapan şeyden muzdaribim.
neyse madem hastayım
(bkz: şimdi dinleneyim iyileşince kalkar çalışırım)
tembel değilmişim ben, bundan olmuşum. hastalıkmış bu! dediğim götüme benzeyen, götümü kaldırmama engel olan bişey.

(bkz: erteleme hastalığı)
anı anlatan kelimedir. *
erteleme hastalığı hocalar ödev yapmayanlara çok kullanılar bunu.
tedavisi falan olmayan, başa bela durum.
bazıları bu olayı abartır.
dersleri 3 hafta iptal de olsa ödevi yine bir önceki geceye bırakır. bu insan yarıyıl tatilinde verilen ödevi tatilin biteceği gün yapar. uykusundan taviz veremez; "amaaan yaparım" diye erteler. hiçbir işi de yetişmez.
of yani!
Türkçede bir defa kullanıldığını gördüğüm güzel bir karşılığı var: sürünceme.
hüzünlü bir şey bence. irade yerlerde sürünüyor, ayaklarına kapanıyor, yapma diye yalvarıyor ama yapıyorsun.
erteleme hastalığıdır efenim. yıllar sonra hastalığımı buldum arkadaşlar evet ben adını tam olarak telaffuz edemediğim hastalığa yakalanmışım evet maalesef gerçek bu imiş. *
"i will talk about something like masturbation, yes masturbation, because at first it feels good, but in the end you're only screwing yourself. did you guess? it is procrastination..."
en büyük sıkıntılarımdan birini anlatan kelime *.

hatta araştırdım ve şöyle bir yazı buldum:
"Bir iş için yapılması gerekenleri küçümsüyor musunuz ya da o iş hakkındaki yeteneklerinizi abartıyor musunuz? 6 saatte çözebileceğiniz fizik problemlerini 1 saate bitebileceğinize mi inanıyorsunuz?
Yapılması gerekeni diğer yaptığınız bir işle değiştirerek kendiniz kandırıyor musunuz? Örneğin yapacak bir "ödev"iniz var ve siz evinizi temizliyorsanız ve ödeviniz varken bu iş daha bir önem kazanıyorsa "erteliyorsunuz!".
Tekrarlanan küçük geciktirmelerin zararsız olduğunu mu düşünüyorsunuz? Yazmanız gereken ödevi 5 dakikalığına televizyon seyretmek için bıraktığınızda akşamı bütün gece televizyonun önünde hiçbir şey yazmadan bitirebilirsiniz.
Asıl yapmanız gerekeni yapmaktansa taahhütler mi yapıyorsunuz? Örneğin, tatile bir sürü kitap götürüp hiçbirini okumuyor musunuz? Sinemaya ya da tiyatroya gitmek gibi faaliyetleri ders çalışmak için azaltıyor ama ders de yapmıyor musunuz?"

açıkçası sonunda "öyleyse gerçekten sıçtınız !" yazdığını falan zannettim.
bir şeyleri sürekli erteleme isteği, bir hastalık, psikolojik problem.
95 senesinden beri ingilizce ile halvet olmuş bi abinizim. Yıllarca bize erteleme kelimesi muadilini hep put off kalıbını öğrettiler. Halbuki bu kelime ondan çok daha yaygın kullanıma sahiptir. Yıllarca dil eğitimi alıp Sonra neden anlayamıyoruz diye merak ediyoruz ya iite nedeni bir bakıma yanlış br güncel olmayan bu tarz öğretiler...
Sanırım yukarıdakilerin hepsi bende var ama ya başaramazsam korkusunun bunun başlangıç eveiresinde çok önemli olduğunu düşünüyorum. Yüzleşmek yerine kaçınma bir anlamda.
Which nation sorusunun cevabıdır. 23.06 şakası, sessizce kalpleyelim lütfen.
işi sürüncemede bırakmak, yapmayın böyle şeyler.
Disiplin diri tutar.
Yıllardır alasını yaptığım hede. Ben bunun açıkçası sadece irade sorunu olduğunu düşünmüyorum. Ben de denedim checklistler hazırlayıp kendimi yapıp ardından kendimi ödüllendirmeyi ancak Motive olmadığımda bu 1-2 gün, Motive olduğumda ise en fazla bir ay sürdü. Hayatım boyunca ajanda kullanamadım zaten. Bazı şeyleri davranış haline getirmek iyi olabiliyor fakat ben bu hastalığın beyinle ilgili olduğunu daha çok psikiyatrinin alanı olması gerektiğini düşünüyorum. Umarım somut çözümler bulunur yakın gelecekte.
Bunu yapanlar genelde mükemmeliyetci ve haliyle başarma korkusu olan, tembel değil fakat potansiyelini kullanamayan insanlar oluyor. Rüzgara kapılıp gitmek gibi.
Bunun da sonu vasattan nasihat dinlemeye çıkıyor.
iki bin elli beş...

"...Masaya oturuyorum. Bi sigara yakıyorum. Biraz
kâğıda bakıyorum. “Dur aklım çalışsın” diye bir
kahve koyuyorum kendime.
Yeniden masaya
oturuyorum. Aklıma bir şey gelmiyor.
Biraz eski
dergilere göz gezdirip, masayı siliyorum. Sonra
bir kahve daha koyuyorum.
Eski bozuk bir saat vardı ne zamandır tamir edilmeyi bekliyordu.
içini açıp tamir etmeye çalışıyorum,
yapamıyorum. Zaman geçiyor. Sabaha bitirmem
gerekiyor köşeyi.
Öyle konuşmuştuk çünkü.
Bir çay koyuyorum, sonra bi sigara daha. Biraz
müzik dinleyip, eski günleri hatırlıyorum.
Kitaplarımı önce yazarlarına, sonra
yayınevlerine göre kütüphaneye diziyorum. Bi
çay, bi sigara daha... Saat 3 buçuk oluyor, panik
yapıyorum. “Bir sıçayım sonra kesin
başlıyorum” diyerek tuvalete gidiyorum.
Sıçtıktan sonra, yüzümü yıkarken Ersin’in saç
boyasını görüyorum. “Dur saçımı boyayım genç
gibi hissedersem daha bi güzel çalışırım” diye
düşünüyorum. Beyaz saçlarımı ve kaşlarımı
boyuyorum. Tekrar masaya oturuyorum. Saat 5
oluyor. “Bu saatten sonra çalışılmaz, yatayım da
sabah erkenden kalkıp çizerim köşeyi” diye
düşünüp, saati 7ye ayarlayarak uyuyorum. Bir
daha da kalkmıyorum, hep uyuyorum."

(benim de söyleyeceklerim var 3)