-prag da kafka ya dair pek cok sey bulabilirsiniz. kalem, kalemkutu, biblo. kafka yı her seye donusturmuslerdir turistik sebeplerle. peki kafka nın ruhu hala prag da yasıyor mu, yasatılıyor mu? bu tartısmaya cok acıktır.
Prag seyahatim sırasında ilk uğradığım yer Prag Kalesi Oldu. Prag kalesi aslında çok kaleye benzer bir yer değil. Daha çok devlet sarayı gibi bir yeri andırıyor. Kalenin içinde bir çeşme var ve herkes tarafından şarkı söyleten kale olarak biliniyormuş. Rivayete göre eski zamanlarda bu çeşmeden şarap akıtıp sonra içilen bu şaraplar eşliğinde şarkılar söyleniyormuş. Bu nedenle adı şarkı söyleten çeşme olarak kalmış.
Kale dıştan ihtişamlı bir görünüme sahip gibi gözüküyor. Ve mimarisi çok hoş. Kalenin adı St. Vitus Katedrali. Geçmişten bu güne bir çok dini törenlere ev sahipliği yapan katedral, bir çok kral ve kraliçenin taç giyme törenlerinin de düzenlendiği yer olarak biliniyor. Katedralin altında ise eski Roma imparatorlarının mezarlarının olduğu rivayeti de vardır. Katedralin içerisini görmek isterseniz bilet fiyatları 300 Kron civarında.
Katedralden çıktıktan sonraki durağım ‘Golden Lane’ denen tarihte zengin tüccarların konakladıkları yere gittim. içerisinde küçük küçük odalar var. Ve bu odalarda zamanında sanatkarlar çalışıyorlarmış. içerde fotoğraf çekmek yasak olduğu için temsili bir görseli aşağıya bırakıyorum. Ama giderseniz mutlaka uğramalısınız, çok cezbedici bir yer.
Katedral ve çevresini gezdikten sonra şehrin en önemli yapılarından biri olan Charles köprüsünün görüntüsünü uzaktan izlemek çok harika bir duygu. Giderseniz mutlaka bu kaleyi benim izlediğim yerden izlemeye çalışın.
Dresden ile alakası olmayan Çek başkenti Alman milletinin olamayacak kadar da kendine has canlı bir şehirdir. Bu ülke de yaşamamış (altını çiziyorum bakın gezmek görmek eğlenmek vs. değil) birilerinin zırvaladığı blogları yazıları falan boşverin. Eğer yolunuz düşerse, nerede yemeli nerede içmeli nerede partilemeli gibi soruları kesinlikle Google amcaya sormayın. Peki neden? Sorduğunuz da belki de hayatınız da bir kere gideceğiniz, Avrupa’nın kalbi ( benim gözbebeğim ikinci memleketim) olarak tanımlanan bu şehri aslında anlamamış (görmemiş, gezmemiş değil) sizden önce oraya gidip 3-5 gün patilemiş muhtemelen zengin çocuğu kokoş hanım kızlarımızın deneyimleri ile sınırlı kalırsınız. Yhaaa Karlovy lazne ye gitmeden sakın dönme yoksa çok pişman olursun böyle her katta farklı müzik türünde tam kopmalık süper bir yer gibi boş tavsiyeler çünkü gitmeden önce o da bir yerlerden Karlovy lazne sübliminaline maruz kaldı. Şimdi bunca eleştiri sonrası Prag ile ilgili tavsiye yazmak olmaz. Belirtmek istediğim şey sadece Prag ile sınırlı değil eğer bir gezi planladıysanız biraz oluruna bırakın. şehrin sokaklarında kaybolun ve içinizdeki gezgini bulun yoksa bir el de akıllı telefon haritalar açık şekilde diğer el de selfie çubuğu sayısız fotoğraf ve boş bir anı defteri. Eğer biraz bulunduğunuz yerden turlamak isterseniz buyurunuz; https://youtu.be/--kgXEbP8Tg
Dresden'e benzer çünkü aynı dresden gibi aslen bir alman kentidir. Makineleşme devrinde kırsaldan çok fazla çek göçü almış, ikinci dünya savaşında nazi yanlılığı yapan banat almanlarının kentten tasfiyesi ile tamamen çekler lehine demografisi değişmiştir.
Dresden’e o kadar çok benzer ki ikinci dünya savaşında salak ingilizlerin dresden zannedip yanlışlıkla bombaladıkları ve yaklaşık 1000 kişinin öldüğü şehir.
Hayalini kurduğum ve ölmeden görmek istediğim ilk şehirdir kendisi , gittiğimde aşık olmuştum bir şehir bu kadar güzel olamaz . ileride eğer yurtdışında yaşarsam en büyük tercihlerim arasında olacağı net !
Kesinlikle kışın gidilmesi gereken bir şehir. Çok soğuk oluyor ama güzelliğide orada zaten. Ayrıca geçen sene ki referendumdan sonra Türk öğrenci alımını da durdurmuştur.