Hoş geldin kadınım benim, hoş geldin, yorulmuşsundur;
Nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını,
Ne gül suyum, ne gümüş leğenim var, susamışsındır;
Buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim, acıkmışsındır;
Beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam,
Memleket gibi yoksuldur odam.
Hoş geldin kadınım benim, hoş geldin,
Ayağını basdın odama,
Kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi,
Güldün, güller açıldı penceremin demirlerinde,
Ağladın, avuçlarıma döküldü inciler,
Gönlüm gibi zengin,
Hürriyet gibi aydınlık oldu odam.
Gece yarısı okumaya başlayıp uğruna sabahladığım kitap. Yer yer hüzünlendirmiş, yer yer ağlatmış, yer yer Haşim'e saydırmama vesile olmuştur. Gerçekten etkileyici ve okunması gerekenlerden.
canan tan'ın mükemmel kitabı. kitap okurken sinirlenince okuyamayan biri olduğumdan ötürü ilk başlarda çok zorlandım. ama sonraları bayağı bir sardı ve kitabın sonunda tepkim aynen şu;
"nahaahıısıııl yaaıııhahı..??"
ve kesinlikle dizi olmaması gereken bir kitap. dizi olursa kitaba, canan tan'a, emeğine, emeği geçenlere yazık olur..
olacaksa sinema filmi olsun. en azından, olur ve biter. diziler gibi sünmez. bir de zaten dizileri uyarladıkları için, kitabın dışına çıkılacağından, aklımızdaki o güzel piraye kitabı yerini saçma sapan bir diziye bırakır. aman diyim...
yazarın iyi yazması, kötü yazması birçok kitabında tartışılabilir. yazdığı konular ve olayların akışı konusundaysa tartışmaya yer vermeyecek şekilde etkileyici yazıyor.
etkileyici bir kitap. tavsiye edilirken çekinilmeyecek türden.
nazımın terk ettiği,benim hayran olduğum kadın... aşkı onlar gerçekten yaşadı sanmıştım, verayı öğrendim,yıkıldım çok önceleri. nazıma küsmüştüm bir aralar vera yüzünden. ama nazım kadınlara değil aşka aşktı değil mi? onu suçlamamam lazım. sonra adına küsüyorum adını verdiğin kitaba, ama ısrarlara dayanamıyorum,okuyorum... iyiki okumuşum, o da senin gibi tekediliyor piraye, onu okurken seni ve nazımı düşünüyorum; sen piraye ,o haşim,devlet ise haşimin ailesi... bir türlü kavuşturmuyorlar sizi. nazım ise haşim gibi aşkı için ölüyor...
400 sayfayı öğlen başalayıp akşama bitirdiğim kitap. sıla yada asmalı konak dizilerinin senaryolarından pek farklı olmadığını düşünüyorum.
--spoiler--
sürekli şiir okuyan, nazım hikmet hayranı diş hekimliği yerine tiyatrocu olmak hayalindeki genç bir kızın, bir ağa ile evlenip diyarbakıra gelin giden ve kaynanasına nispet çocuk doğurmaya çalışan bir kadına dönüşmesini anlatıyor. kurgusu çok zayıf tek bir doktorun senin birdaha çocuğun olmaz demesiyle kendini kısır sanıp bu herkese söylemesi, kitap boyunca hiç düşmanlardan falan bahsedilmezken kocasının düşmanlarınca öldürülmesi, kocasının kitabın başlarında pirayeye aşık olan ömere çok sevecence davranması anlayış göstermesi ama karısının bir erkek hastanın dişini çekmesinden deliye dönüp onu dövmesi...vb daha bir sürü konuda tutarsızlık var kitapta.
--spoiler--
canan tan ın yeni bitirdiğim romanı. kitap okurken hüngür hüngür ağlamak, tekrar aşık olmak, eski mutlulukları hatırlamak, mutluluğa tam manasıyla erişemediğini hissetmek.
kısacası bir solukta okunabilecek şaheser.
canan tan'ın efsane kitabı. kitabı okurken,özellikle baş kısımlarında, "olm okuldaki herkes bu kıza niye evlenme teklif ediyor lan?" diye kendi kendime düşünsem de, kitabın sonlarına doğru içim acıdı resmen. o sonu hatta kaç defa okudum hatırlamıyorum.
kitaptan çıkarılacak en önemli sonuç ise şudur: "erkeklere güven olmaz hacı!"
canan tan ın asmalı konak vari bir romanıdır bu roman. modern tarzda kaleme alınmış bir roman olmakla birlikte işlenilen konu geleneksel toplumsal konulardır, romanı okurken işlenilen konu üzerinde eleştirilerde bulunursunuz.
nazım'ın bu nasıl bir sevme biçimidir diyebilinecek kadındır ve aldatılandır.
bulutlar geçiyor haberlerle yüklü ağır
buruşuyor hala gelmeyen mektubun avucumda
yürek kirpiklerinin ucunda
benim bagırasım gelir
piraye piraye diye..*