Nereden geldiyse aklıma bu saatte canan tanın nazım Hikmet hayranlığı ve sol edebiyata ilgisi olduğu belli gerek yüreğim seni çok sevdi de gerekse piraye romanlarında belli iyi eğitim görmüş ailelerinin biricik kızları ve tutucu bir aileye mensup adamlarla imtihanı hikaye aynı biri Diyarbakır diğeri bursa
ama canan tana bir noktada garipsedim büyük bir şehirde yetişmiş de olsa bir insan bayram kahvaltısını bilmez mi ? Dinen değil bu örf dür gelenektir askere de memleketinde gitmesi garipseniyor kütük neredeyse oradan uğurlanır canan tan karakterlerini bir fanus içinde yetiştiriyor ve roman da bu yüzden biraz bayağı durmuş daha sayıp dökerdim de neyse.
Gidenin arkasından gelen gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
iyisi mi, beni yaktırırsın, odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun ki içinde beni görebilesin...
Fedakârlığımı anlıyorsun: vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce kavanozuma gelirsin.
Ve orda beraber yaşarız, külümün içinde külün,
ta ki bir savruk gelin yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
Ama biz o zamana kadar o kadar karışacağız ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak iki çiçek açacak:
biri sen, biri de ben.”
piraye aşkından ölmüştür ancak bir daha dönmemiştir nazıma..
kitap kezbanlık üzerine doktora yapan bir ana karaktere sahip ki zaten ismini bu hanımkızdan alıyor.
uzun süredir kitap okuyamıyordum. şöyle yormayan, sürükleyici, kek bi kitap okuyayım, ısınayım dedim ama ana karakteri mal çıktı. daha kitabı bitirmedim sonra editlerim.
Hikayesi bana "isa da bir erkektir ve ihanet edebilir. Bu yüzden biz sicilyalılar meryem ana'yı daha çok severiz." sözünü hatırlatan kadın. Nasıl bir acı.
Bu isim bana her zaman hem naif hem de güçlü bir kadın imgesi uyandırmıştır. Şüphesiz lisede okuduğum piraye romanının etkisi büyük.
Ayrıca sevgili nazım hikmet'in kendisine ithafen özlem dolu dizelerin yazıldığı kadın piraye... Hem çok şanslı hem çok şanssız kadın piraye...
Oldu da bir gün çocuk sahibi oldum, üstüne de cinsiyeti kız oldu, ismi hazır.
nazım hikmet'in bir mektubunda: "gönlümde, gözümde, aklımdasın biriciğim... sen hudutsuz derecede içimdesin... Hudutsuz derecede sana sevdalıyım. Öyle bir aşığım, öyle bir aşığım ki, ancak Fuzuli şairin yüreği böyle aşkla çarpabilmiştir..." diyerek ona olan aşkını tanımladığı karısı. daha sonrasında karısını terk etti. böylesine kudretle bahsettiği aşkı nasıl heba etti? nazım ne yaptın sen? piraye ne yaptı sana? aşkını bu kadar güzel ifade ederken nasıl gittin vera'ya? şuan vera'nın yanında yatıyor oluşuna kızgınım. piraye'yi bir başına bırakmış olmana daha çok kızgınım. ama şaireneliğine hayranım. sanırım biraz daha ömrün olsaydı vera'yı da yarım bırakacaktın. bence sen aşka tutuklusun, kadınlarına değil de aşka aşıksın. aşık olma hissine aşıksın. şiirlerinin ardında kalbi kırık kadınlar bıraktın. biz de okudukça sevdalarımızı düşünüyoruz.