Dün ilk defa izledim. 10 sene oldu çıkalı ama hiç izlemediğim nadir cem yılmaz filmidir diyebilirim. Fena değildi, en azından erşan kuneri gibi bel altı değil. Sıcak bir aile komedisi diyebilirim.
edebiyatın edebiyatını yapmak nasıl sıkıcı ise, sinemanın sinemasını da yapmak aynı şey.. edebiyat ve sinema kendinden başkasını anlatmalı.. etkisi ve tadı orada..
Bu iki filmden sonra cem Yılmaz neden böyle bir işe kalkıştı hiç anlamadım gerçekten.
"her şey çok güzel olacak"ı ilk gösterime girdiğinde 3 kez sinemada seyrettikten sonra toplamda kaç kez seyrettim hatırlamıyorum, saymayı bıraktım artık bir yerden sonra. "gora"yı da en az 10 kez falan seyretmişimdir fakat bu filmi zerre kadar sev(e)medim.
Cem Yılmaz fanboyları dışında sevenine de denk gelmedim zaten.
çağlar çorumlu'nun performansına hayran kaldığım film. "kim siker çağlar çorumluyu" repliği ile akıllarda yer edinmiş, filmin yıldızı olmuştur. Adam mütemadiyen yardırıyor efendim.
Ancak benim hoşuma giden asıl yönü şu: cem yılmaz ı ilk defa cem yılmaz tarzı ile izlediğimiz film. Yani küpe, saç giyim sakal falan o yani. Böyle izlemek de çok iyi.
Mükemmel göndermeler var. 2. Kez izledim daha farklı şeyler gördüm.
Üşenmeyip yazacağım uzun uzun. Okumak isteyen buyursun ama baştan söyleyeyim filmi feci övüyorum. ve şunu da ekliyorum. Yeşilçam'ı detaylı bilmeyen biri gerçekten bu filmden yeterli lezzeti alamaz.
Türk sinemasının son yıllarda ki en farklı ve özgün filmini yapmayı Cem Yılmaz'ın başaracağını açıkçası asla tahmin edemezdim. Film gişede pek iyi yapmadı hatta sanırım zarar etti. bugün Türk sinemasının en kötü filmi sayılan süper ajan K9 un 4.5 milyon TL hasılat yaptığını hatırlayınca herşey o kadar garip gelmiyor tabi. Zaten dünyada iyi hasılat yapıp aynı zamanda çok sağlam film çıkaran iki ülke var. Amerika ve ingiltere. Düşüncenize The Dark Knight 1 milyar dolar hasılat yaparken kurgusal karakter ve süper kahraman yapımlarının evrenini değiştirerek bir de üstüne günümüzün altın kuralı haline gelen benlik inşa eden felsefi ve psikanalitik senaryo yapısını popüler hale soktu.
Neyse konumuza dönelim. Ne diyorduk. Evet. Pek Yakında.
Şunu daha burada belirteyim ki film enfes. Türk sinemasının fantastik ve bir saplantı ile ona bağlı figürlerine olağanüstü saygı duruşu gibi. Ve bunu ironi ile başarıyor. Badi ekremin eşofmanı, gulyabani, turist ömer şapkası gibi görünen figürler ile Yeşilçam mitolojisi inşa ediyor. Aynı zamanda türk sinemasının fantastik filmler kuşağına selam çakan Şahikalar kurgusu ve filmi çekmek isteyen karakterlerin dram türü yeşilçam filmlerine nazire yapan konsepti ile Türk Sinemasını özümsemiş bir fantastik örgüye izleyiciyi çekebiliyor. Bir de unutmadan Türkiye'de pek alışkın olmadığımız bir spin off tarzına da yakın bir film pek yakında.
Filmin eşkiya'nın müthiş finalinde rol alan bir figüran olan zafer ile başlaması zekice ve başarılı. Aynı zamanda filmin bir anekronik tarafı olduğunu da belirtmem gerek. konu 2014'te geçse de gerek filmin içinde çekilen Şahikalar filmi, gerek çekim teknikleri gerek ise diğer teknik imkanlardan dolayı sanki 1970'lerde imiş izlenimi veriyor. Pek yakında içinde anlattığı bir dönem filmi olan Şahikalar'ın çekiminde bile o dönemi yansıtması bakımından güç bir işi yapıyor.
Cem Yılmaz'ın stand up yaparken bu derece rol yaptığından açıkçası hokkabaz'da şüphelenmiştim. Sonra yine para kazanmak için AROG, Yahşi Batı gibi yapımlar çıkarınca yanlış anladım herhalde dedim. Ardından Pek yakında gelince yine şüphelendim ve bundan sona Ali baba yedi cüceleri çekince Cem Yılmaz'ın cidden zeki ve yetenekli biri olduğunu anladım. Zira adam bildiğin sağlam film yapabilmek için araya aperatif şeyler serpiştirip para kazanıyor, para kaybetme riski olan film için bir birikim sağlıyor. Yoksa Hokkabaz ve Pek Yakında'yı yapan bir adamın Ali baba'yı çevirmesi nasıl mümkün olabilir.
Cem YılmazPek Yakında ile bizi girmediğimiz bir evrenin içine sokuyor.
Tutunamamış rejisörler, unutulmuş oyuncular, alkolik olmuş aktristler, toz tutmuş dekorlar, Cihangir'in paslı hanları arasında Yeşilçam'a büyülü bir yolculuğa çıkarıyor. Bir film çekmenin zorluklarına, setin arkasında dönenlere ve kameranın ardında kalan drama bizi ortak ediyor. Cem Yılmaz tıpkı ilham aldığı aşk filmlerinin unutulmaz yönetmeni gibi bizi bu filmde de acı gerçekleri bir komedi tadında önümüze koyuyor. O filmlerde izlenen, perdeleri yırtan, alkış yağmuruna tutulan hatta birçoğumuzun TV'lerde izleyebildiğimiz 70-80'ler filmlerinin salt romantik ve hayalperest kahramanlık ve mutluluk dünyasının arkasında ki dram ve yalnızlığı da gözlerimizin önüne çakıyor Pek Yakında.
evliliğini kurtarmak isteyen bir koca, oğluna kendini ispat etmeye çalışan bir baba ve çevresine işe yarar olduğunu anlatmaya çalışan bir adam rolünde ki Zafer'in * gözünden sinemanın yakın tarihinde nostaljik bir yolculuğa çıkıyor, yolda mehmet güreli gibi isimleri keşfediyor, yeşilçam da film yapmanın zorluklarını yaşıyor, istanbul'un ara sokaklarına gizlenmiş hayatları yaşıyor ve Ertem Eğilmezfilmlerinden beri özlediğimiz o sıcacık dünyaya adım atıyoruz: mutlu aile ve dost sinemasına.
Özetle.
Pek Yakında'yı izlerken bazı faktörleri göz ardı etmeyin. Bu filmi Michigan'da kolejde okuyan bir ergen gibi izlemeyin. Yeşilçam ile büyümüş bir neslin evlatları olarak izleyin. Sundance'de zaten ödül almayacak, Cannes jürisi bu filmi zaten anlamayacak bari siz anlayın. Saçma saçma yapımlarla kıyaslayıp komik değil ya demeyin. Zaten şu Leyla ile Mecnun'un güzel ülkeme armağan ettiği hafif entelsen buna gülersin konsepti varya anamızı ağlattı. LM'de iki Nick Cave, Tom Waits göndermesi duyan entel dantel abimiz her filmden böyle bir zeka beklemeye başladı gitti kurtulamadık. Neyse...
Mükemmel bir film. Bir daha eşimle beraber izledik ve yazma ihtiyacı duydum. Evet 1-2 sahnede konuyu bağlamak için biraz zorlanılmış ancak genel itibariyle mükemmel. 2-3 saniyelik göndermeler, eskiye hem özlem hem eleştri harika olmuş ve filmde bunlardan tonlarca var.
--spoiler--
filmde reklam istemiyorum sanat bu derken pepsinin yudumlanması, turist ömer'in şapkasını gösterirken attığı kapak efsane olmuş. Ancak mazhar alanson ve nurgül yeşilçay'lı sahne o kadar iyiki. "Altan" lafını duyar duymaz heh işte diyor insan.
--spoiler--
Eline sağlık gerçekten. Muhteşem...
Dipnot : "bi boka yaramaz" diyenler kendilerini cem yılmaz görünce mecbur gülmek zorunda hissedenlerdir. Böyle bir filmi bunların anlamasını beklemek saçma.
Ekstra : can yılmaz'ın cem yılmaz'a "tamam mı abisi" kısmını unutmayalım.
filmi az önce izledim. ben beğendim. yani bir çok şeyi harmanlamışlar. benim de en sevdiğim formattır bu. ayrıca film yorumlara bakılırsa muhtemelen tutmamış. fakat o oyuncuları bir daha bir arada zor bulursunuz... nerdeyse tv-sinema aleminin %1 lik dilimi az veya çok filmde bulunmuş.