bütün hafta boyunca pazar gününü iple çeker, özlemle beklersin. saat 12'ye kadar sıcacık yatağın içine gömülüp uyuma hayaliyle avunursun. ama pazar günü oldu mu, o heves, heyecan uçar gider. oha ya. ne kadar sinir bozucu. dört dönersin yatakta. ama nafile... zaten sadece pazar günü izin yapan birey için saat 12'ye kadar uyumak lüks. günün yarısını yatakta geçirmek hiç akıl işi değil.*
hayır hadi 12'ye kadar uyudun diyelim. kahvaltı hazırlamak, o sofraya oturmak. sabah çayının keyfini sürmek... falan. bunların hepsi bi süreç yahu. kafadan 2 saatini alır yani. e eşşek değilsin ya yiyip içip bir kenara çekilecek değilsin. sonra ver elini temizlik... en azından bizim evdeki işleyiş böyle. gün bitti lan zaten. geriye ne kaldı ki? cumartesi günleri çalışmak haksızlık.
Geç başlanan,uzunca sohbetle saatlerce süren ve mümkün olduğunca çok çeşitle şenlenen kahvaltı sofrası..
Ne demiş Cemal Süreya;2kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı'.
güzel ve ailece yapılan kahvaltı, sonrasında "hadi anne çıkalım artık" diye beklenen evdeki verimsiz saatler, akşamüstü de ertesi günün stresi ile dışarıda geçirilen bir kaç saat.
haftaiçi sabahlarının aksine zonk diye erkenden gözünü açmak sonrada bütün günü yarı tatil havasında, yarı ertesi gün iş var havasında geçirmek.
(bkz: en anlamsız gün)