çok da elle tutulur somut bir gerekçesi olmamakla birlikte çoğu insanca haftanın taihsiz günü seçilir pazar günü.. yeni nesil için olmasa da belli bir yaşın üstündekiler için sıkıcı maç yorumlarının ve sinema gecesi haricinde gün içindeki sıkıcı filmlerin etkisiyle nefret edilen gün seçilmişir zannımca, sonra o şartlar kalktıysa da sevgisizlik baki kalmış.
her defasinda evet bende bu pazar uzun uzun uyuyacagim diye hayaller kursanizda mutlaka uykunuzun icine eden birileri cikar. evde kimse yoksa bile tamirci cikar gelir pazar gunu sabahin korunde hemde 5 gun once gelmesi gereken tamirci durmus durmus pazar sabahi kalmis gelmis. an itibariyle ev insaat alnina donmustur. *
ertesi gün iş/okul olduğundan dolayı içi bir sıkıntı kaplamasıyla oluşan ve bu sebepten dolayı kişide oluşan mutsuzluğun dışa vurumudur. her pazar tekrarlanan histir ayrıca.
eskiden "bizimkiler" dizisi ve ailece balık yeme günü olması itibariyle ağırlığı bir nebze hafifleyen gündü...
ve şimdi ;
televizyonda doğru dürüst bir programın olmadığı ,ertesi gün iş ,okul ,banka işlemleri vb..sıkıcı eylemlerin olduğunun hatırlandığı ,cumartesinin güzelliğinin bir gün öncede kaldığını gösteren ,kimsenin sevmediği dışlanmış bir gündür..
ingilizcedeki anlami sunday ile alakasiz, bende bir siyahlik hissettiren gün. nedense pazartesi beyaz, cuma kahve rengi, cumartesi sari ve pembe rengi cagristiriyor bende. diger gunler icin bi renk yok su anda. çocukken, ertesi gün okul olduğu için bir daraltı olurdu. ama pazar, babalar icin kesinlikle en favori gündür.
herkesin genelde evine çekilmeyi tercih ettiği haftanın son günü için duyulan nefret ya da pazartesinin getireceği devir daimden pazarı sorumlu tutmak.
pazartesiye bu kadar yakın olmaktan dolayı duyulan bir rahatsızlıktır. bu sendorom bazı bireylerde (ki benim kesinlikle öyle) en sevilen günün cuma olması (önünde koca bir hafta sonu var) ve okulun son günlerinde devamsızlığı kullanıp okula gitmemeyi yaz tatilinden daha çok sevmek şeklinde görülebilir.
kış yaklaştıkça artan nefret, benim için. cebimde de beş kuruş yok zaten. yarın okula gidip misyondu vizyondu manifestoydu, rönesanstı uğraş şimdi. düşünmesi de pazarlara kalıyor işte.
yine de, şimdilik şanslıyız. okul bitip işe girince her günden nefret edebilirim. şimdiden söyleyeyim de, cumalar cumartesiler alınmasın.
küçüktüm, küçücüktüm. o zamanlar okul yok, ders yok, dershane yok; sınavlar, vizeler, finaller yok. o günlerden sonra nefret etmeye başladım pazarlardan, hala da nefret ederim. o gün izleyecek maçların olması bile sevdiremedi bana pazarları.
hani o sabah, insanların sacma magazin programlarını yuksek sesle izledigi gun...
hani o sabah, kahvaltı icin saatlerce telas yapılan, on dakika icinde sofrasından kalkılan...
hani o sabah, uyumak istenildigi halde tamirat yapan birilerinin gurultu yaptıgı...
hani o sabah, pazartesi sendromunun ayyuka cıktıgı...
ertesi gün okul olmasından kaynaklı bir durumdur..
çocukken bir başka sıkıntılıydı bu gün.. iki günlük özgürlüğün sona ereceğin gündür pazar zira aynı saatte uyuyacaksındır. gün boyu aklında ertesi gün vardır. düşünüp sızlanıp durursun. için hiç rahat etmez. dışarda oyun oynamak istesen doğru düzgün arkadaş bulamazsın. herkes bir yerlere gitmiştir çünkü. o gün yaptığın her iş ertesi günü hatırlatır; ödevlerini tamamlarsın, tırnaklarını kesersin, banyo yaparsın vs vs.. bir de bizimkiler'i bile tam izleyemeden yatırır anne çocuğu. ah pazar ah..