bugün

fransız matematikçi blaise pascal tarafından da ortaya atılmış olan (aslında kökleri çok eskiye dayanan bir olgudur), o zamana kadar süregelenden ziyade matematiksel bir çerçeveye oturtmaya çalışmış olduğu tez. pascal’ın kumarının genel tarifi, matematiksel dil kullanmadan şöyledir: “tanrı’ya inanırsan, ve de eğer ki varsa, ebedi mutluluğu elde edersin; yoksa da bir şey fark etmeyecek; şayet olmadığına inanıyorsan, ve de yoksa, yine bir şey fark etmeyecek, ama varsa ebedi mutsuzluk seni bekliyor”. yani tanrı’ya inanmak ya da inanmamak, ebedi azap ve ebedi mutluluk arasında olan bir seçim gibi. ve de bu denkleme göre en kazançlı durum, inanmak. ama burada akla hemen şu düşünce geliyor: bu denklemde kullanılan değişkenlerin doğruluğu ve menşei. ahıret inancı olan tüm dinlerde değişik tanrı stereotipleri, biribirinden çok farklı metafizik olgular var. yani karşımıza çıkan ilk soru: hangi din? bu sorunun mantıken arkasında sürüklediği diğer soru: hangi tanrı?

bu kumarın konusu olmaya en müsait olabilecek monoteist dinler, ötekileştirmeye en güzel örneklerdir: felsefeleri diğer herkesi ebedi azaba mahkum eder. böyle olunca din konusunda seçicilik (tanrı’nın gerçekten varolduğunu, ve de mevcut dinlerden birini göndermiş olduğunu, ve gönderdiği dinin bozulmadığını varsayarsak) çok önemli bir hal almış oluyor. hayatımızla eğer kumar oynamaya kararlıysak, bunu olabilecek her değişkeni hesaba katarak yapmalıyız. eğer ki dinleri araştırırsak, çelişkiler, mantıkdışı inançlar, körü körüne savunmalar vs. mevcuttur. yani genel itibariyle bulunduğu coğrafya ve kültürel ortama göre bir dine mensup olur (seçmekten söz etmiyoruz bile), ve de içgüdüsel olarak (zihne işlenen ebedi azap korkusu - çok küçük yaşlardan itibaren kazanılmış korku, kader olgusu karşısında öğretilmiş çaresizlik) çelişkileri görmez olur (algıda seçicilik), ve dinini savunur. yani burada zaten bir inançtan değil, sırf bir olasılığın gerçekleşmesi endişesinden dolayı iyilik yapan, ahlaklı davranan, erdemli olmaya çalışan bir grup meydana gelmiş olur. hal böyle olunca, her şeyi görüp bilen bir yaratıcı’nın varsayımıyla hareket edersek, zaten belli bir inanca sahip olan insan ebedi mutluluğa erişemez, çünkü iyi olduğu için değil, korktuğu için iyi olmaya çalıştığından iyilikler yapmıştır.

ayrıca kendisine olan inancı mükafatlandıracak bir tanrı da düşünülemez. öyle olması mantığa ters düşer. değişik insan topluluklarında, değişik tanrı olguları, hatta bugün bile bir çok yerde çok tanrı’lı dini inanışlar mevcuttur. bu durumda tanrı’nın acziyeti meydana çıkar – kendini bu kadar çok topluma tanıtmayı başaramamış bir tanrı. yani pascal’ın kumarına eklenmesi gereken değişkenler çok fazladır. mesela saydığımız değişik inanç ve dinlerin yanlış olmaları, çelişkilerden dolayı bir dini kabul etmesek bile, çoğu dinde benzerlik gösteren olguların (ebedi mutluluk, ebedi azap, tanrı, her şeyi gören yaradan olgusu, imtihan, inanç) bile kendi içlerinde bariz bir şekilde çelişmesi, bu inançların geçersizliğini kanıtlar. yani ebedi mutluluk ve azap, aslında mantıkdışı bir düşüncedir. zaten milyarlarca insanı doğuştan azaba mahkum eden (hemde imtihan bile olmadan!) bir anlayışın gerçek olması imkansızdır. buna bağlı olarak ta tanrı’ya inanç olgusu da aynı şekilde – acizliği ve de her şeye yeten gücü çelişerek, pascal’ın denkleminin dört değişkeni birden mantıksal olarak geçersizleşir. konuyla ilgili entry çok kısa olup, genişletilmeye açık olduğu için, her türlü mantıklı eleştiri kabul edilir.
dindar mı olsunlar yoksa kumarbaz mı ulan sayın pascal?
Eğer tanrı yoksa da inanarak bir şey kaybetmezsin görüşüdür.

"if god does not exist, one will lose nothing by believing in him, while if he does exist, one will lose everything by not believing." 
-pascal
yalancı yobazların halife ali'ye atfettikleri tezdir.
inanırsan ve tanrı yoksa bişey kaybetmezsin diyen saçmalık. Ulan tüm hayatı boş yere kısıtlı ve tüm zevklerden uzak yaşayıp yok oluyon daha neyi kaybedeceksin.