"beyaz mantolu adam" adlı öyküsüyle beni benden alan yazar.
eserlerini okurken sürekli sürüklendiğim ve orgazm duygusuyla iç içe geçtiğim nadir edebiyatçılardandır.
"Bir şeylerden kaçar gibisin.
Soluk soluğa ama hiç bir şey anlatmayacağına yemin etmiş gibi sakinsin.
Gitmek istediğin belli bir yer yok ama kalmak istemediğinden artık eminsin.
Sadece biraz olsun herkesin ve herşeyin susmasını istemişsin.
Kendini duyabilmek için."
Oğuz Atay, nefret bile etmeyecek kadar soğuma hissini şöyle tarif ediyor: “Onu öfkeme layık bulmuyorum. Öfkem bana ait bir şey. Yakınlık hissetmediğim birine nasıl gösterebilirim onu?”
Tehlikeli Oyunlar’ı okudum birkaç yıl önce. Üç dört tane kitabını daha aldım hemen peşine. Ama Tehlikeli oyunlar’ı o kadar beğendim ki büyü bozulmasın diye diğer kitaplarını okumaya korktum hep. Hala da okumuş değilim. Kitaplığımda öylece duruyorlar bir gün çaresiz bir şekilde okuyacak bir şey ararsam diye. Bir nevi cankurtaran gibi bekliyorlar beni.
"Şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için on bin kitap okumuş olmayı isterdim dedi. Gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek: seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda." *
Beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen boşuna yorma, boş yere mağaramdan çıkarma beni. Alışkanlıklarımı, özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna.
Oğuz Atay, onu ölüme götürecek hastalığını öğrendikten sonra günlüğüne; "Geleceğini kaybetmek, yaşanan zamanı boşlaştırıyor" diye yazmıştı.. Bu böyledir. . insanı yaşama motive eden yegane şey yarının merakıdır.. Bir insanın elinden yarınını alırsan, bu gününü öldürürsün..