(bkz: #2526624) entrysi gibi entryleri aynı bölümün öğrencisi olmamız hasebiyle sınavda kaynak olarak kullanabileceğim bölümdaş abla. *.. gerçi benim için çok da önemli değil not almak.. yavuz hoca bana buğdayımı versin ben gideyim *
#2924520 #2540930 #3269736 yazıları sadece okuyabildiğim bir kısım yazısıdır. kendisinin nasıl bu kadar güzel yazdığını merak etmekteyim. gerçekten iyi dinliyor gözlemliyor sanırım...
gerçekten iyi bir yazar. en azından çok okuduğunu yazdığı entrilerden anlaşılabiliyor. oyazdıklarını okudukça yeni şeyler öğreniyorum.
moderasyona not: lan her zamanki marifetinizi bu sefer yapıp uçurmayın bu yazarı ha ne dersiniz?
olası oyuncak parantezi düşündürmüş yazardır. sahi bende oyuncak olsam, oyuncak bir kap gibi sadece oyun oynamaya yarasam sadece çocuk ya da çocuk kalabilmeyi başarmış çocuk kalplerin diyaloglarında kullanılsam...
hem o zaman belki oyuncaklar dünyasında da yaşamaya da hak kazanırım. iki oda bir salon maket alıp gül gibi yaşar giderim. ne kira ne birşey. tezgahlarda beş liraya satılıyor dayalı döşeli. *
onun dünyasında kurallar farklı, oyunlar acıtsa da keyifli, hiç bir zaman mutlu olamayacağınızı bilmek bile büyük bir mutluluk; fakat umud bitmiyor hiç bir zaman, bir tür saklambaç bu, darılmaca gücenmece yok; şems i arıyorsunuz el yordamıyla...
sezgiler... hissetmek...
çok büyük, büsbütün bir dünya; atmosferinde müzik var, kitaplardan yapılmış patikalar ve çepeçevre pitoresk bir manzara...
'kafire kızıp oruc mu bozulur' demişti kafa iznine cıktığımda..kendisi ne sebeple gitti bilmiyorum,ama özleyeceğim yazardır.herkesin birbirini yediği bir ortamda sessiz ve derinden giden bir mütefekkirdir kendisi.leyla ipekçi sever, sadık yalsızucanlar okur ve en önemlisi murat celik dinler daha ne diyeyim; has insandır vesselam.
ben seni seviyorum bunda bir kasit yok. kendisi dunya yurekli bir gerda: oyuncakdunya'ya gereken ozeni gostermeliyiz. demirleyip $arki, $iir, alkol triosuna tango yapmayi unuttugum zamanlardan birinde, dudaginda mustehzi siriti$i ve penceresiz gozleriyle dimdik duruyor. lenore, burcak, estella, leyla, arzu, $irin, julyet.. kurdun yemeye kiyamadigi kirmizi ba$likli 'goren'. caglayanla$an sesimin eri$mek istedigi samimiyeti ve o tum co$kunlugu tek bir kelimesi ile yerle yeksan edebilecek belki de tek xy. oyunbaz ustelik: her tavri, mimigi, jest'i, duru$u; durgunla$tirdigi kalp akintilarina bir murdesenk isabed etmi$cesine patavatsizken susuyor. bir pe$rev; zurnada aranan. solaris, tulsu, pia ve seni lalettayin kilmaya mazhar kimligiyle haymatlos. tirenlerimi gorup, be$benzemez ile rest ceken par excellance samimiyetimin kiyisinda kirilan mizika. bana beni degilleyen acmazlariyla soylu flaneuse. zenumurf cagda$im lakin istememekte kararli tirenlerimi. vatman olup, makinist olup, karde$/agabey olup yakinsamak istemiyorum. seni artniyetsiz sevmeler cumhuriyeti vatanda$i bir tristan reveur de bana, diye du$unegelsem, bakiyetussuyufu temizligi konusunda ikna edebilemiyorum kendimi. taoyuan koyu sakiniyim: dize'n olayim.
"seni seviyorum. bazen bu yetiyor." cehenneme gitme yontemleri/kucuk iskender
bim bam bom, bu ses kimde ne çağrıştırır bilmiyorum, kim bilmek istiyorsa ayağa kaldırsın ve el kalksın, oyuncakdünya'ları niçin okumalı? bu sorunun cevabını bulamıyorum. değil mi ki albatrosun soyu tükendi, semender hangi paralel ve meridyenin kesişim noktasında'nın cevabını da merak edenimiz yok. o halde kim takar özgürlükler ülkesinde bir palyaço trajedisinin şerhinini? kim takar yakasına bir karanfil ve nişantaşında yüzük atar. kim takar rabbim oyun teorisini? Bir oyuncunun elde ettiği kazancın diğerinin (veya diğerlerinin) kaybını oluşturduğu mutlak çelişki durumunu; çelişki ile işbirliğinin karma durumu şöyle ki, bu durumda oyuncular ortak kazançlarını artırmak için işbirliğine girişebilirler, ancak yine de kazancın dağıtımı konusunda bir çelişkisini. zaten:
şükrü bakkaldan aldığım misketler
sahte çıktı çıkalı disneyland da
dahil hiçbir anarşist reflekse
itimat/
tek kişilik toplumlarda demokrasi/
her ben anarşist kesilirse/
oyun teorisine göre misketlerin
ellerimizden karaya vurması gerekmez
miydi?
bom bam bim, yüksek sesle wagner dinlerken kulaklarım, ellerime ait parmaklarımın temasıyla gerçekleştirebildiğim yaşama edimi bu dali sergisinde göremeyeceğimiz ve lorca'nın mezarından da çıkamayacak ve oyuncak-dünyazat sensin biliyorum, sinsi sinsi hikayeyi dinleyen; hazdan vecde ulaşmış huşulu ihlaslı kamile dinleyici, sensin o, seni karıştırıyorum, sen varsın, iki şişeden birini kırayım diyen şaşı çırak benim...
efendim zat-ı şahanelerinizi hangi divan şairinden hangi mısra-i berceste ile anlatabileyim; bilgi değilsiniz anlatılabilirliliği hat safhada narrative bir dinleyici, dinlendirici...
'Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Gene dene, gene yenil. Daha iyi yenil' dememiş mi godot'u beklerken.
clockwork orange mesela, güzel bir kafayla izlenmesi için yapılmıştır, pink floyd'u giyinip, okula giderken dinlerseniz, sigur ros'u güneşli bir yaz öğleden sonrası ayık kafayla dinlerseniz olmaz bence. ankara'da yaşamışsanız yıllardır, gecenin üçünde tophane'nin bir sokağında şaşkınlıklarla ortada kalırsınız.
işte oyuncakdunya'nın yazdıklarında böyle bir atmosfer var. clockwork orange gibi, pink floyd gibi. uzun uzun yazıyor, ama kafanızda binlerce yere çekerek okuyabilir, bambaşka bir ruh haline bürünebilirsiniz.
sözlük selebritisi değil, olmak gibi bir iddiası, telaşı da yok. zaten olamayacak da, ama benim şu bulunduğum ortamda arada bir, ne yazmış diye bakacağım nadir yazarlardandır, bilinmez pek, ben bilirim. en çok da bu yüzden severim.