amnesia'yı "ay bu ne ayol sümük gibi ahahahaha" diye oynamış biri olarak Düşman başına dediğim oyun.
Dünya üzerinde bu oyunu oynamayan son üç kişiden biriyseniz birinci tavsiyem; gece oynayın. ***
ikinci tavsiyem; sesini kısmayın. ***
Üçüncü tavsiyem de; türkçe yamasız oynamayın. ingilizceniz ne kadar iyi olursa olsun oyunda o kadar çok belge, rapor, dilekçe ve uzun yazı var ki insan "oyun mu oynıcam çeviri mi yapıcam ulan?" demeden edemiyor. oyunceviri.com türkçe yaması oldukça başarılı her zamanki gibi ama o da oyunu bozuyor, olsun çaresi var, pes etmeyin, onu da hallederiz.
Uyarı: Aşağıdaki yazı eser miktarda spoiler içermektedir. Ama öldürmez, okuyun.
Efendim gönül isterdi ki o şatoya girerkene tüm kapıları kilitli bulunca çirkef çirkef binaya tırmanmak yerine gerisin geri arabamıza binip yol alalım ancak tabii ki öyle olmuyor. Binadaki Yaratıkların şöyle bir cilvesi var; bazıları gördüğü yerde seni hunharca kovalamaya başlarken, bazılarının tatlı sözler bile söylediği oluyor. Beni en önce tedirgin eden şey "Napıcak acaba aq?" düşüncesi. "Delidir ne yapsa yeridir." atasözünün oyununu yapmışlar diyebilirim. Kapıyı açıyorum o hilkat garibesi tiple gözgöze geliyoruz; o bana bakıyor ben ona bakıyorum, o bana ben ona, o bakıyor ben daha çok bakıyorum derken başlıyor kovalamaya aq. Artık masanın altına mı girersin, yatağın altına mı girersin, elbise dolabına mı saklanırsın allah ne verdiyse depar atarak kaçıyorsun ardındaki kapıları da kapatarak elbette. *
Ve şarj sorunu outlast'te de peşimizi bırakmıyor. Pil bulmak için dip bucak her odaya girmek gerekiyor ve her kapıyı açışta minibüse binen teyzeler gibi "bbissssmmmilla.." diye yükseliyorum, çünkü şahane pazar gibi aq ne çıkacağı belli değil ki. Kapının ardında elinde balyozla bekleyen bir deli de olabilir, her şey mümkün.
Garibeler yapay zeka gibi hareket etmiyor, mesela bir yere saklanıyorsun, gelip saklandığın odayı kolaçan ediyor, sonra çıkıp gidebiliyor ya da diğer odaları da kolaçan edebiliyor, bir bakmışsın çıkmış gitmiş koridora bakıyor ama yeniden oynadığında gelip iki üç kere senin odana bakabiliyor yani ne yapacağı belli değil, kafasına göre dolanıyor en korkuncu da bu. Sinsi sinsi odadan çıkarken "Hello, doctor..." diye kafana balyoz yiyebiliyorsun, senden benden akıllı bu noktada.
Karakterimiz biraz mal. Biz ses çıkmasın diye suda çömmüş hareketsiz dururken kapıyı kapatalım da garibe gelirse birkaç saniye fırsatımız olsun saklanmak için diyoruz ve kapıyı kapatmaya meylediyoruz ama bizim kahraman açlıktan ordaki yüreklerden birini yemiş olacak ki kapıyı kapatmıyor, resmen "çarpıyor." haaaydi bakalııım işin yoksa elbise dolabı ara ki saklanasın.
Garibelerin hareketleri şahane. Oyundaki ayrıntılar şahane. Bağırsak-kola kombinasyonu gördüm lan adamlar deli meli ama sakatatın yanında kola içiyorlar.
Uzunun kısası, herkes oynamalı. Çok keyif aldığımı söyleyemem açıkçası ama korkutucu mu? son derece. Ve açıkçası insan sonunda ne olacak diye merak ediyor, e hedefe giden yolda da çekilen çile kutsal diyoruz, biraz ödümüz patlayacak ama merakı da gidermek lazım. Zaten insanın başına ne geliyorsa ya meraktan...
Uyarı: Aşağıdaki görseller spoiler içermemektedir.
uzun zamandır bilgisayarda oyun oynamayan biri olarak yeni oynamaya başladım bu oyunu. özellikle gece yarısı kulaklıklarla ve karanlıkta tek başıma oynadığım zaman ciddi ciddi tırsıyorum. ayrıca fazlasıyla zor bir oyun.
Oyun ilerledikçe garibelerle kanka olduğunuz oyun. *
Saklanıp bekleyerek oynAnmıyor arkadaşlar, Saklandığınız yerden çıkın ve yardırın. Bir zaman sonra o deve omuz atıp "Önüne baksana lan!?" diyecek raddeye geliyorsunuz.
Dün gece yarısı malum ortamlara düştüğü gibi tabii ki benim bilgisayarımada düşmüş durumda olan oyun.
sabah 9:20'de çişe kalkınca, bir bilgisayar odasınada uğrayayıp nasılmış diye bakayım dedim.
Oyunun esas boyutu 3.48 GB fakat repack versiyonu 1,98 Gb
bendeki versiyon ise 3.48'lik versiyon.
efendim oyunu kurup hemen daldım, bu denli günümüz oyunlarına göre küçük olan bir oyunda grafikler muhteşem. call of cthulhu'nun ilk trailerlarında hani hep kaçardık, kapıları kapardık (ama ilkinden bahsediyorum) peşimizden kovalardı hortlak kişileri. bizde ooo süpermiş diye izledik o trailerları fakat oradaki kadar şahane birşey yoktu ortada. şahsen oynamadım bile.
fakat outlast'da trailerında oyun neyse gerçekte de o.
grafikleri sona yaslayıp, oyuna daldım. bir arabanın içinde buluyorsunuz kendinizi. tini mini hanım gibi yavaş yavaş, kapkaranlık dünyanın en yusuf yollarından birinde arabasını sürüyor karakterimiz. dikiz aynasında "press" yazmakta. fakat kontrol bizde değil. sonra perili köşkümüzün önünde buluyoruz kendimizi. bu büyük malikhanenin dış kapısının önünde duruyoruz. arabamıza geçit yok. karakterimiz pillerini ve kamerasını alıp olaya dalıyor.
grafikler gerçektende çok güzel ve objeler muhteşem modellenmiş. her objeye dakikalarca bakasım geldi.
derken perili köşkün dış kapısını atlatıp ana kapısına doğru ilerlerliyoruz(ilerlerken malikhane'nin sol orta camlarına bi bakıverin) sonrasında 4-5 dakika falan oynadım. bir yusuf olayımda kapayayım gibilerinden. gerçektende belamı buldum. sabah sabah şu uykulu gözlerimle 5. dakikanın sonunda falan bir kapıyı açmamla havaya zıpladım. ve bir kahvaltı edip geleyim diyerek olay yerinden uzaklaştım.
oyunun yaptığı aslında "ucuz korku" hani boktan korku filmleri olur ya, sizi bir anda ekrana ceset yapıştırarak ve o anda hayvani derecede ses efekti koyarak korkutan korku filmlerinden bahsediyorum, hatırlayın.
işte yaptığı tamda bu. elinde ses kayıt cihazıyla ve oyundaki karakterimizin elindeki gibi bir video kamerayla her ortama gidebilecek bir adamım. 29 yaşıma kadar paranormal olayları araştırdım ve metafizik. bu konuda kütüphanemde yaklaşık 40-50 kitap bulunmakta ve paranormal aktiviteleri ne supernatural gibi dizilerden ne de; aynı isimdeki sinema filmiyle (paranormal activity) öğrenmemiş, bunların tillahını bilen ve olayı "içmiş" bir insan olarak. isterdim ki korkutma olayını bu kadar ucuz yapmasaydı. hani 10 yaşında bir çocuk bile hiç ummadığınız, en dalgın halinizde karşınıza çıkıp, "BÖÖÖÖÖÖ" diye bağırsa bir kapı arkasından veya siz kitap okurken yanınıza gelip, korkudan bi ufak şok geçirirsiniz ya havaya zıplayıp. işte yaptığı tamda bu. şimdilik bu kadar sözlük. sabah sabah (9:55) uğraşıp yazdım. ben uyumaya gidiyorum sözlük, kendine iyi bak. şimdilik durum bu.
edit = imla, ve düzeltme.
edit2 = bilgisayarın saati tamamen boku yemiş. gerçek saate göre bir 10-15 dakika falan geri sanırım.
Kütüphanede sabahlamaktayım. Saat 7 gibi dersten beyin .mcıklaması olmuş bit haldeyim. Neyse efendim açtım oynamaya başladım 1 1.5 saat geçti. Kendimi öyle kaptırmışım ki kütüphanede olduğumu felan unutmuşum. Bir koridorda elinde palayla dolanan elmanın olduğu bölüme geldim. Orda bıraktım gittim sigara içtim felan ama uykusuzluktan mahvolmuş bir haldeyim. Kütüphane dolmaya başlamış insanlar felan gelmiş.
Neyse oyuna geri döndüm tam koridorun sonuna gelmişim kapı açılmıyor. Ters yönde ilerlediğimi anladım arkamı döndüm herif yapıştırdı palayı. O an sandalyeden düşecektim neredeyse. Sonra biri kulaklıklarımı çıkardı iyi misin dedi ama sesi öyle böyle değil çok tatlı. Neyse iyiyim felan dedim inanmadı bu. Oturdu yanıma ben sigara içicem dedim aşağı indim. Geldiğimde o da oyunla ilgilenmeye başladı felan. Ona verdim kontrolu biraz oynadı kız çığlık attı milletin walrider diye bağırdığı sahnede delileri görünce.
Daha sonra kapattık oyunu sohbet derken baya samimiyeti ilerlettik o da horror oyunlarını sevmeye başlamış filan.
Velhasıl kelam kısmetinizi açabilecek bir oyundur. Şansınız varsa *
bir evvelki entry'me ek olarak kahvaltımı edip biraz daha adam akıllı bişeyler yazmaya karar verdimde; koşarken "q" ve "e" tuşları yardımıyla arkamıza bakabiliyoruz ki bu muhteşem düşünülmüş birşey. biraz daha ilerleyip binanın içindeki güvenlik odasına girmeyi başardım. karakterin ellerini ve ayaklarını görmeniz güzel bir olay ve kapılara çok yakın geçerseniz eller ile destek alıyor ayrıca çömelip yürürken elleri yardımıyla ve ayakları yardımıyla nasıl yürüdüğünüde görmemiz hoş olmuş.
ayrıca burasının aynı 90'lı yıllarda oynadığımız efsane ötesi efsane oyun "Sanitarium" gibi bir deliler hastahanesinde geçtiğini tekrar hatırladım. neden bir evvelki yazımda malikhane demişsem artık... uyku mahmurluğuma verin lütfen. biliyordum hikayeyi halbuki.
yahu bu arada bu oyun mkultra değil mi? adı değişmiş olmalı herneyse.
oyun gerçekten zevkli. ve gerçekten kaliteli. şarjör değiştirir gibi el kameramızın pillerini değiştiriyoruz bittikçe. oyunda rastladıkça bu pillerden bulabiliyoruz, eğer bulamazsak; kameramızın gece görüş özeliğinden faydalanamıyoruz ve bu bizi karanlık koridorlarda çok ama çok zorluyor.
hatta zorlamaktan öte değdi göte hahahaahha kafiye yapayım dedim. neyse işte size bir ekran görüntüsü.