-Yaşam sana ne getirirse kabul et. Ama kimsenin hakkını ve özgürlüğünü almasına izin verme.
-Kişinin egosu, bütün problemlerin, bütün savaşların, anlaşmazlıkların, kaynağıdır.
- Sevgi, egoyu yıkan tek eylemdir,Sevgi özgürlüktür.
-Mutlu olmak için neden bekleme, Sen mutlu ol, nedenlerin sana nasıl hızla geldiğini göreceksin.
-Umduğun, bulduğundan fazla ise; ya azla yetinmeyi bileceksin, ya da çekip gideceksin.
-ilgi enerjidir. Biri sana sevgi dolu bir şekilde baktığında, seni besler.
-Sadece şefkat iyileştiricidir, çünkü insanın içindeki tüm hastalıklar sevginin eksikliğinden kaynaklanır.
-Mutluyken söz verme,Üzgünken cevap verme,Öfkeliyken karar verme.
- Sevmek, sahip olmak ile ilgili değildir sevmek değer vermek ile ilgilidir.
-iyi insanlar nereye giderse cennet orası olur.
-Ayrılık kaçınılmaz bir sondur, kimse istemez ama gereklidir. Çünkü hayat olduğu gibidir; olması gerektiği gibi değil.
-Hiç kimsenin ilgisine ihtiyaç duymadığın gün olgunlaşırsın.
birilerini aşırı yüceltmek veya yerin dibine gömmekten başka bir halt bilmediğimizden başlığı altında gereksiz övülen ve bir o kadar yerilen kişi.
geçenlerde yeni tanıştığım bir arkadaş " osho hakkında ne düşünüyorsun?" diye sordu.
"kişiliği hakkında hiç bir şey düşünmüyorum" dedim. soruda bir yergi vardı ve üstteki arkadaşın dediği gibi şarlatanlığı ve maddi düşkünlüğü üzerineydi belli ki.
nasıl bir hayatı tercih ettiği beni zerre ilgilendirmez. ben bize ulaşabilen konuşmalarından, kişisel birikim ve gelişimim için fayda sağlayacağını düşündüklerimi ayıklarım, o kadar. babamın oğlu değil veya kişisel tercihleriyle bana bir zararı olmamış birisi.
karşılaşırsanız ön yargısız olarak okuyun.
osho'dan bağımsız olarak, konu ne olursa olsun tecrübe etmeden fikir belirtmeyin, yaşayın, okuyun ve aktarın.
...sen kendini tam olarak bilmedikçe neyin gerçek neyin yansıtma olduğunu asla bilemeyeceksin. aynı zamanda başkaları hakkında bilgi sahibi de olamayacaksın. kendini bilmek bilginin kapısı odur ve temeldir. o temel olmadan bütün bilgi yalnızca görüntüdür. aslında cehalettir.
cehaleti yargılayabilecek en insafsız yargıç yine cehaletin kendisidir.
...bilgi nesnel, bilme özneldir. bilgi geçmiş zamandadır depolar. bilme şimdidedir farkındalıktır. bilgi zamanda, bilme andadır. bilgi egoyu besler, bilme seni masumlaştırır.
osho
osho nun kendisi bir felsefe profesörüdür söyledikleri psikolojik alanda değil felsefi platformda tartışılmalıdır. freud ile buda nın tartışması gibi anlamsız birşey olur keza. mevlana dan socrates ten farklı şeyler söylemiyor. fihima fih (özün özü kendini bil ile aynı şey aşağı yukarı.)
öncelikle osho ile ilgili son cevabımdır. belirtmek isterim. bana katmış oldukları için yazmayı her ne kadar istemesemde bir borç bilirim. ben bu işin ticaretini yapanlara da en az sizin kadar karşıyım. ilmin ticaretinin her türlüsüne karşıyım. bilmenin diyetidir öğretmek. bilgisini paylaşan insana katılmasam dahi her zaman saygı duyarım. yazarınıda açık oylarım. bizim dinimizde olduğu gibi osho da ilmin ticaretinin yapılmaması gerektiğini söylemiş. yaşadığı dönemde tek kitap yazmamış sözlerinin çarpıtılacağını bildiğinden konuşmalarını video şeklinde kaydettirmiştir. başlamadan önce şunu belirtmek isterimki karma veya vahdeti vücut konusunun sac ayağı psikoloji felsefe ve dinler tarihidir. hiçbir şekilde tek bir bilimle sınırlanamaz.
osho freud a karşı çıkmaz ego tanımına da bizzat katılır. bilakis ego nuzu sonuna kadar besleyin ta ki onun istek ve arzularına cevap veremeyecek duruma gelene kadar der. zira onu en iyi bu şekilde tanırsınız der. freud ego yu tanımlar evet ama onunla başetme yöntemi sunmaz bize. tıpta bir hastalığa tanı koymak onu tedavi etmekle eşdeğer değildir. psikoloji felsefe gibi değildir efendim tanımlayıp bırakamazsınız. ego kaynaklı problemlere çözüm yoluda getirmelisiniz. osho nunki sınama hipotezidir bir nevi. 100 yıldır sınanmayan bir a hipotezinin sınanma vaktinin geldiğini düşünüyorum şahsen.
osho freud a değil freudiyen gelişen psikoloji bilimine, dünyanın diğer pek çok ülkesindede olduğu gibi tek bir batı avrupa kültürü üzerinden yükselmesine karşıdır. tek tanrılı skolastik batı avrupa kültürü üzerinden gelişen psikoloji bilimini bütün dünya ırklarına dayatamazsınız efendim der. karl gustav jung zamanında bu konuda freud un kendisiyle de çok mücadele etmiş fakat ses getirememiştir. benimde çok değerli bulduğum arketip persona ve kollektif bilinçaltı gibi üç beş terimden ötesine geçememiştir malesef.
freud un dinlerin kökeni kitabı sadece musevilik ve hristiyanlık incelenerek yazılmıştır. bırakın çok tanrılı pagan kültürleri veya budizmi islam kültürünü dahi yok sayarak yazılmış bir kitaptır. psikanaliz ile siz artık din kavramı üzerinden sosyolojik bir analiz yapacaksanız bu iki din üzerinden olmaz efendim tüm dünyaya dayatamazsınız der osho. kendisi ateist olduğu halde durkheim derki: din toplumların başat olgusudur ve asla dinin etkisi olmayan herhangi bir toplumsal olgudan bahsedilemez. tek tanrılı din sistemleri içinde yer almayan dinler için özellikle sufilerin vahdeti vücut budistlerin karma inanç sistemlerine hiçbir açıklama getiremez freudiyen psikoloji. bugün avusturalya daki pagan kültürüne fransız kolonilerindeki sufistlere moğolistan daki animalist türk atalarımıza veya uzakdoğudaki budistlere verecek bir cevabı hatta soracak bir sorusu dahi yoksa bir kuramın o bilim eksiktir yarımdır. tanrının yeryüzündeki gölgesi olduğuna inanan bir insanın egoya ihtiyacı yoktur zira. bu insana serbest çağrışımın katarzisin veya rüya tabirlerinin faydası olmaz. nitekim avrupa insanı dıışındaki dünyanın dört bir yanından haykıran fakat susturulan veya dikkate alınmayan hatta itibarsızlaştırılan diğer sosyal bilimciler ve teologlar gibi osho da aynı şeyi inanç sistemleri ve din üzerinden söylemektedir.
bozuk bir saatin günde en az iki defa doğruyu söylemesi gibi dünya beşten büyüktür. dünya avrupa ve amerika dan büyüktür. sadece avrupalı beyaz insan üzerinden yükselen hegemonik bir kültür üzerine bilim inşa edemezsiniz. toplumlar kendi kültürleri üzerine kendi psikolojik kuramlarını geliştirmelidir. osho da bunu yapmıştır. literatür kabul eder etmez. her toplumun entellektüelinin misyonu bu olmalıdır. tarih en büyük yargıçtır.
velev osho freud un kendisine değil freud un amerika ya gitmesiyle başlayan freud un yeğeninin bir pazarlama stratejisi haline dönüştürdüğü kızının kimseleri konuşturtmadığı etiğini yitirmiş adeta antidepresan endüstrisi haline getirilmiş freudiyen bilime karşıdır. dünyanın pek çok ülkesindeki sosyal bilimcilere ve teologlara yapıldığı gibi sistemli bir şekilde psikoloji bilimiyle sınırlandırılarak itibarsızlaştırılmaya çalıştırıldığı kanatindeyim.
osho sizin kafanızdaki gibi bir din yoktur dindar insan vardır der. ya meditasyon yap ya da namaz kıl der. namazı da meditasyondaymışsın gibi hz. ali gibi huşuyla kıl kılacaksan der. islamiyetin kelime karşılığı teslimiyettir. arapça aynı harflerden oluşur. rahmet ve merhamet kelimelerinde olduğu gibi. namaz veya meditasyonu teslim olurcasına yap der. ibadetin ölçütüde merhamettir. kişide merhamet artmıyorsa rahmete yaklaşmıyordur boşunadır der. ama bu işin ticaretini yapanlar bunları kitaplara yazmaz ingilizce cd lerde izleyebilirsiniz ancak bunları. satamaz çünkü bu işin gösterişini yapan elit kesime öteki türlü. hiçbir öğretisinden para almamıştır. benden sonra logo mu yapıp satarlar para kazanırlar diye de söylemiştir. çok meşhur hikayesi olan bir sanyasinin hediye ettiği rollce roys içinde şüphe eden sorgulayan gelmesin diye koregon un kapısının önüne bizzat kendisi koydurtmuştur. öğrettiği hiçbir şeyden para almamıştır. bana ilahiyatçıların ağdalı dilleri yüzünden hiçbir zaman kavrayamadığım vahdet nefs yaradılış gibi daha burda sayamayacağım, islamın miheng taşları sayılan pek çok sözcüğün tam karşılğını osho verdi. öğretilen bana dayatılandan bambaşka bir islam ile tanıştırdı. bu dünyadaki ruh sayısı kadar allah a giden yol vardır. çok sevdiğim bir bektaşi sözünde olduğu gibi herkes kabı kadar alır. şüphesi olan inanmayan okumasın efendim.
kafası değişik çalışan bir adam.
herkes mevlana ve tasavvuf ile kıyaslamaya çalışıyor ancak bir alakası yok.
bir kitabında şöyle diyordu:
- tanrı yasaklı ağacı adem ve havva ya göstermemiş olsaydı, adem ve havva belki de binlerce ağacın içinden o yasak ağacı bulamayacaktı, cennetten de kovulmayacaktı.
inançlı biriyim ama cümle de gayet mantıklı geliyor kulağa. hem de gayet eğlenceli bir tespit.
osho kişisi, biraz da cem yılmaz ın guru lardan bahsederken söylediği, hepsi içimizde anlayışını temel alıyor.
şarkı söyleyip dans et! bu senin en büyük ibadetin. hangi tanrı kızar seni mutlu gördüğü için?
gönlünce iç! aklın ile arandaki perdeyi kaldır ve en samimi halinle tanrı ile konuş. ayıkken söyleyemediklerin sarhoşluğunda dökülecek ağzından.
mutluluk içimizde.
kişisel gelişim kitabı yazdığını sandığım için bir müddet önyargılı davranmıştım ama değilmiş. gayet de keyifle okunabilir.
kafası oldukça karışık bir düşünür; okurken sizin de kafanızı karıştırıyor ve okuduklarınızdan bir halt anlamıyorsunuz. okumamanızı tavsiye ederim, daha faydalı kaynaklar bulabilirsiniz, zaman kaybetmeyin.
konu ''birlikte yaşamak'' olunca sarpa sarmış, çakma guru.
wild wild country belgeselinde görüyoruz ki önceleri aydınlanma, mutluluk, hadi bakalım kim kime saplarsa modeliyle kurduğu çiftlikleri daha sonra kişisel hırslar, egolar savaşına dönmüş bu sırada gerekli liderliği kullanamayan osho efendi, bazı gruplar çiftlikten ayrılınca mahaller karıları gibi dedikoduya başlamış.
en son fbi çiftliğe baskın vermeye yakın kimseye tek kelime etmeden bir anda çiftlikten tüymüş. sonra herkes fetö masalı gibi kandırıldık edebiyatı...
demem o ki, teorideki söylemler uygulamada işlemeyebilir.
teoride aydınlanmış sandığınız kişiler aslında aydınlanmayabilir.
adamlar sırf millet kendilerine karşı oy kullanamasın diye zararlı bakter yaymışlar şehre, elde silah pkk gibi terör örgütü kurmuşlar, cinayete teşebbüs gırla...
neden?
sebep belli,
osho denen davar, söylemde iyilik güzellik derken kıçının dibinde olan bitenden habersiz.
bir devlet kurmuşlar, başına belediye başkanı, sekreter atamışlar.
bu tipler de aldıkları güçle kafalarına göre at oynatmışlar.
eeey osho efendi.
hani dünyevi duygulardan arınıyorduk?
sekteretin hatun tüyünce ne oldu da nefret doldun, olgunlukla karşılayamadın?
Osho denen davar kısmına kadar okudum sonrasında dinlemedim söylemek istediğini.Sen kalkıp koskoca osho'ya da davar dedin ya,daha da bir şey söylenemez zaten.
kendisi nasıl birisidir bilmem,kitaplarını da okumadım sadece kitapçılarda şöyle bir göz atmayla anladım ki insanın 'insan' olabilmesi için güzel şeyler yazmış. önemli olan da bu. arada saçmalamıştır belki ama ayıklamayı bilmeli.
--spoiler--
ne zaman bir şeyin kalbini büzdüğünü hissetsen, derhal içeri bak. bir yerde şüphe ortaya çıkmıştır. bir yerde güveninle iletişimini kaybetmişsindir. bir yerde yaşamla uyum içinde değlsindir; ayrı düşmüşsündür. şüphe ayırır, güven birleştirir. ve birleştiğin zaman, kalp ritim içinde, ahenk içinde çarpar.
--spoiler--
“ölüm yeni bir yaşama açılan kapıdır. insanlar bizim ölümü kutladığımızı sanırken, biz aslında doğumu kutluyoruz çünkü ölüm yoktur, hiçbir şey ölmez, yalnızca şekil değiştirirler. yaşam bir şekilden diğerine göçeder; bu yüzden birisi ölürken onu seven herkesin mutluluk duyması gerekir çünkü o yalnızca görünüşte ölmektedir. bizim açımızdan ölüyor gibi görünürken, diğer açıdan yeni doğmaktadır.”
“batılı görüşte ölüm yaşamın sonu anlamına gelir. doğu'da ise ölüm upuzun bir yaşam geçidinin içinde yer alan güzel bir olaydır ve bir çok kere tekrarlanacaktır. her ölüm başka bir yaşama; farklı bir biçim, farklı bir tanımlama, farklı bir bilince geçmeden önceki finaldi. ölünce yaşamınızı noktalamıyor, yalnızca başka bir yere taşınıyorsunuz. bu bana nasreddin hocayı anımsattı. hoca uyurken evine hırsız girmiş. aslında gerçekten uyumuyor, gözlerini kapalı tutuyor, arada bir de açıp hırsızın neler yaptığına bakıyormuş. ama kimsenin işine karışmak da ona göre değilmiş. öyle ya, hırsız onun uykusuna karışmıyormuş, o niye adamın mesleğine burnunu soksun? bırakmış ne yapacaksa yapsın! hırsız bu adamda bir gariplik sezip, biraz endişelenmeye başlamış. evdeki her şeyi dışarı taşırken arada bir elinden kayan bir şey yere düşüyor, ama gürültü çıksa bile adam uykusundan uyanmıyormuş. hırsız böyle bir uykunun ancak insan uyanık olduğunda mümkün olabileceğine dair bir kuşkuya kapılıp: "ne acayip adam, evini olduğu gibi boşaltmama rağmen gıkını bile çıkarmıyor" diye düşünmüş. olduğu gibi bütün eşyaları, yastıkları, ne var ne yoksa her şeyi almış. tam kendi evine taşımak üzere eşyaları bir araya getirip, bağlarken birinin onu takip ettiğini hissetmiş. arkasına dönünce onu takip edenle uyuyan adamın aynı kişi olduğunu görüp, "niye beni takip ediyorsun?" diye sormuş.
"takip etmiyorum ki, birlikte taşınıyoruz. ne var ne yoksa aldığına göre artık ben bu evde ne yapayım? ben de tabii ki seninle geliyorum."
bu doğulu rahatlığıdır, ölüm konusunda bile doğu'da bu fikir devam eder-yalnızca başka bir yere taşınmak...
hırsız paniğe kapılmış, "affet beni, eşyalarını geri al."
hoca şöyle yanıt vermiş: "hiç gereği yok. ben zaten taşınmayı düşünüyordum- baksana ev zaten harabe gibi. bundan beter bir ev olamaz. hem ben de çok tembel bir adamım. birinin bana bakması gerek. her şeyi alıp da beni burada yalnız bırakmanın alemi var mı?"
hırsız hayatı boyunca bu işi yaptığı halde hiç böyle birine denk gelmediği için korkmuş. bir kez daha, "her şeyini geri alabilirsin." demiş.
hoca bu kez, "yoo!" demiş. "planda hiçbir değişiklik yapmayacağız. sen bu eşyaları olduğu gibi taşıyacaksın, yoksa doğru karakola giderim. sana efendi gibi davranıp hırsız demiyorum, bana göre taşınmama yardım eden bir adamsın yalnızca."
aslında acele etmeye hiç gerek olmadığı için kafanızdaki kısa ömür fikri tehlikeli bir fikirdir. doğu'nun bunca yoksulluğa karşı kederli ve umutsuz olmamasının nedeni budur. batı zengindir, ama bu zenginlik ne tinselliğine ne de gelişimine hiçbir katkı sağlamamıştır. aksine batı fazla gergindir. oysa yaşamın sağlayabileceği tüm konfora sahip olabildiğine göre daha rahat olması gerekir. aslında temel sorun, batı'nın içten içe yaşamın kısacık olduğunu, hepimizin sırada beklediğini ve her anın bizi ölüme daha çok yaklaştırdığını bilmesidir. doğduğumuz anda, mezara doğru giden yolculuğumuz da başlamış demektir. her an yaşam kesintiye uğramakta, gitgide daha da kısalmaktadır. bu durum gerginlik, keder ve endişeye yol açar. hiç birini yanınızda götüremeyeceğinizin farkına varınca, tüm konfor ve lüksler, tüm zenginlikler anlamsızlaşmaya başlar. ölüme tek başına gideceksiniz. doğu rahattır. birincisi ölümü önemsemez- onu yalnızca bir şekil değiştirme olarak kabul eder. ikinci olarak da öyle rahattır ki ölümden sonra bile yanınızda olacak içsel zenginliklerinizi keşfetmeye başlarsınız. ölüm bu zenginliği sizden alamaz. ölüm dıştaki her şeyinizi alır ve içsel olarak kendinizi geliştiremediğiniz taktirde doğal olarak hiçbir şeyi ölümden koruyamayacağınız ve sahip olduğunuz her şeyi yitireceğinize dair korku duyarsınız. ancak içsel benliğinizi geliştirip, dış etkenlerden bağımsız olarak huzur, mutluluk, sükunet ve neşeye kavuşabilmişseniz, benliğinizin ait olduğu bahçeye varıp, saf bilincinizin açan çiçeklerini görebilmişseniz, ölüm korkusu diye bir konu sizin için söz konusu bile olamaz.”