bir kitap uyarlamasıdır, ama üzerine kitaplar yazılası bir film çekmiştir sergio leone.
nerdeyse ömrünü verdiği filmi yapımcıların zoruyla kıçından başından kesilip, kısaltılıp, kuşa çevirildikten sonra, hakkında yapılan acımasız ve haksız yergileri dinlemek zorunda kaldı. filmin büyüklüğü, tamamı izlenip yayıldığında anlaşılsa da, filmin gördüğü saygıya ve sevgiye o yaşarken tanık olamadı.
imdb listelerinde üstlerde olan, bana göre ise yeri ilk 3'te olması gereken şaheser. filmdeki her kareyi çerçeveletip duvara asmak mümkündür, leone'nin tüm filmlerinde olduğu gibi. ennio morricone yine müzikleriyle leone'nin bu mükemmel filmini destekler, soundtrackler günlerce akıllardan çıkmaz. ayrıca mafyavari yeşilçam filmlerinde de birçok parçaya rastlamak mümkündür.
filmin gerçekçiliği ve ayrıntıları leone severler için bile şaşırtıcı denecek kadar devrimcidir. ergenliğin yollarını keşfetmeye başlamış bir çocuğun cinsellikle çocukluk arasındaki seçimi çok naif aktarılır izleyiciye. bir yanda pasta, diğer yanda mahallenin fingirdek kızı... bir başka sahnede ise yine aynı çocuk yanındaki aynaya gözleri dalmış kendisini inceleyip yürürken, karşısındaki aynayı son anda farkeder ve irkilir. ama o irkilme o kadar gerçekçidir ve ana konudan bağımsızdır ki hayatın içindeki detayların nasıl bu kadar dikkatle verildiğine hayran kalınabilir. filmin tarzını -bence- eşsiz kılan da budur. çehov'un "sahnede bir silah varsa patlar" ifadesinin hollywood'da vücut bulmuş binlerce filminden sıkılan kişiler için eşsiz bir hazinedir bu ayrıntılar. bizi salak yerine koyan, masadaki silahı gözümüzün içine sokan, ayrıntıları ancak bir anlamı varsa veren filmlere bir tepki gibidir bir zamanlar amerika. hayatın kendisi gibi, her olay veya nesne illa ki bir anlam taşımamalıdır.
Bu kadar uzun olup bitmesin dediğim film yoktu şu zamana kadar. Yaklaşık 4 saat olmasına rağmen su gibi geçiyor izleyenler için. Sergio Leone'nin başyapıtlarından bir tanesi. The Godfather'dan sonra izlediğim en iyi gangster filmiydi kesinlikle.. Anlatım tarzı harika. Bilindik kronolojinin dışına çıkıp bir sondan bir baştan sahneler var ve bu insanı filmde tutuyor. Şiddete yönelik değilde bir grubun kişilik analizine ve zevklerine, yaşayış biçimlerine dokunan bir filmdi. Lâkin bolca sevişme sahnesi, abartılı sahneler (en azından normale oranla) bunun bir göstergesi. Dokunaklı sahneleri de bol. Konusu çok iyi işlenmiş. Seyirciye size bir konu veriyoruz içinde boğulun hissi değil de size bir konu verdik içine girmeye çalışın hissi veriyor. Bu çok önemli. Filmi izlerken 1001 farklı duygu yaşıyorsam eğer film beni esiri yapmış demektir. Zor iş, ama yapan yapıyor. Özellikle çocukluk sahnelerinde daha bir etkilendim nedense. Mafyaların en baştan olaya girme halleri her zaman daha çok ilgimi çekmiştir. Yaşları küçük olan oyuncular çok daha cazipti ve rollerinin altından iyi bir şekilde kalkmışlar. Jennifer Connelly'nin çocukluğunu görmek ayrı bir heyecanlandırdı beni. Çocukluğu da taş gibiymiş. Filmde 13 yaşında ki bir kızın götünün gösterilmesine kızmayın bu kadar. O götle aştı belki de bazı engelleri belli olmaz. Bu kız da bildiğin Connelly ha.. Ayrı birşey de De Niro karizmasına.. Bu adam bu filmde de yakışıklı değildi. Ama karizması dağları deliyor yahu. Bakışları filan insanı kendine çekiyor. Büyüksün be baba..
Sonuç olarak Sergio Leone imzalı olması yeter. Adamın daha önce yaptıklarını bilen biliyor. ''4 saat, aman uzak durayım.'' demeyin. Filmin sonunda değdiğini sizde göreceksiniz. Filmden bazı bilgiler paylaşmak istiyorum.
Sergio Leone, Max rolü için tam 200 aktörün seçmelere katıldığını söylemiş.
Jennifer Connelly'nin rol aldığı ilk film.
Sergio Leone'nin son filmi.
Al Pacino ve Jack Nicholson, Noodles rolü için düşünülmüş.
Filmin başında ki telefon tam 24 defa çalıyor.
sinema tarihinin tartışmasız en iyi filmlerinden biridir. yönetmen sergio leone birinci sınıf bir yönetmenlik performansı sergilemiş filmde, bu filmden dolayı kendisi bende büyük bir saygı uyandırdı. oyunculuk yönetimi, kamera açıları, kamera teknikleri, çekildiği yıla göre gerçekten usta işi. filmin zaten çok iyi bir oyuncu kadrosu ve hikayesi var. bu film bir sinema filmine göre çok fazla uzun olmasına rağmen sıkılmadan izletiyor, bağlıyor seyirciyi. çok uzun bir zaman dilimi öyle sindire sindire, öyle seyirciye geçire geçire anlatılmış ki hayran olmamak imkansız. bir yerde sinema sanatı konuşuluyorsa bu film de konuşulmalıdır.
Muhteşem bi robert de niro filmi.Filmin muhteşem olmasının bir sebebi de Herschel Goldberg adlı bi yahudinin itiraf kitabından sinemaya uyarlanmış olmasıdır, film tamamiyle gerçek senaryonun ürünüdür.
sinema tarihinin en iyi filmi olmasa bile kesinlikle ağlatan ve güldüren bütün duyguları 4 saatte yaşatan en güzel filmidir. özellikle küçük dominic in vurulup "ayağım kaydı" demesi gözleri doldurur. bu film ilk olarak 10 saat civarında çekilmiş, sonrasında da çok beğenilmiştir ama düz mantık 10 saat bir filmi kim izler ki... çok güzel olmasına rağmen kesilmiştir ve sinemada gösterime girdikten sonra da birkaç kesintiye daha uğramıştır çıkarılan sahneler var. kesintisiz halini yıllarca aradım bulamadım hiç bir zamanda bulamayacağım sanırım. senaryoyu da 10 yılda falan yazmış sergio leone, üçlemeleriyle meşhurdur ama en güzel filmi bence.
film hakkında bir şeyler yazsam sabaha kadar sürer herhalde.
tamamen başyapıt. hem de her şeyi ile. ancak beni en çok hayran bırakan kullanılan elbiseler oldu. tamamen karizma.
filmi anlamak için bir çaba sarfetmeyin. öyle güzel akıyor gidiyor ki kaptırın kendinizi.
neyse dediğim gibi yazacak çok çok şey var ama tek tavsiyem filmden anlayanlar bu filmi izlemeden ölmemeli. *
Çoğu kişi filme aşık olmuştur. Tabi müzikleriyle, yönetimiyle, mekanlarıyla, kurgusu ve oyunculuk performanslarıyla aşık olunmayacak gibi de değildir. Ama şu ana kadar neredeyse kimse filmin son sahnesinde Noodles' in kameraya ( öznele ) bakarak sırıtmasının anlamını çözebilmiş de değildir.
Bir efsaneye göre film izlendikten sonra Sergio Leone' nin yanına bir arkadaşı gelir. ilk önce tebrik eder ve son sahneyi sorar. Sergio Leone de ilk sahneyi hatırla deyince hayal kırıklığına uğrar. Yani bütün filmin afyon çeken bir adamın kafasında kurduğu hikayeden ibaret olduğunu zanneder. Ama öyle değildir. Film genele bakılınca evet uzun, kurgusal anlamda bir oraya bir buraya gidiliyor ama dikkatli izleyip o son sahnenin anlamını çıkaracak olursak ilk önce filmin başlangıç sahnesini hatırlayalım.
Sarışın güzel kadın bir otel odasına girer. O otel odası nereden çıkmıştır? Hatırlıyoruz: Noodles, Max' in büyük banka soygunu planını gerçekleştirmeden önce parti düzenledikleri kendi mekanlarında bulunan özel odalarına girer. Kapıyı kapatır ve polisi arayıp ihbar eder. Bunun nedenini biliyoruz. Max' in iyiliği için yapar. işte o ihbardan on dakika önce barın önünde sarışın, güzel sevgilisiyle konuşur. "Mapustan çıkınca otel odasında buluşalım" diye sözleşirler. işte o kadın ilk sahnedeki kadındır. ilk önce onu hatırladık. O ilk sahnede kadın öldürülür. Sonra adamlar Noodles' ı aramak için şişmanın yanına giderler. Bu sırada otantik bir çin mekanında afyon çeken Noodles' a haber ulaşır ve Noodles olaya dahil olur. Dışarı çıkar şişmanın yanına gider. Yani bu olaylar ikinci hapis vakasından sonra gerçekleşir. ilkini biliyoruz. Daha sonra Max ve diğer arkadaşlarının öldürüldüğünü görür. Ve filmin son sahnesinde yine bu otantik çin mekanına gelip afyon çekmesi bu sahnenin devamıdır.
Bu filmde Noodles ve arkadaşlarının çocukluk yıllarının anlatıldığı sahneler hayal değildir. Çocukluktan buraya kadar gerçekleşen tüm olaylar gerçektir. Ama lakin ki bu anlattığım olaylardan sonra gidip afyon çektiği ( son sahne ) sahneden sonrakiler, yani yaşlılık dönemleri tamamen Noodles' in kafasında kurduğu karmaşık hayallerin ürünleridir. Çünkü mantıken kısaca ve en basit örneği deborah' ın ( dünyalar güzeli kadın ) max ile birlikte olması ve max' in çocuğunun kendi küçüklük halinin birebir kopyası olması, bunlar da yetmezmiş gibi noodles' in max' i ihbar etti diye kendisini noodles' in öldürmesini istemesi; dahası da var: noodles' in max' i o kadar konuşmadan ve yapılan özel iğneleyeci espirilerden sonra tanımamasının tamamen afyonun etkisinin sonuncu olabileceği düşünüyorum. Şahsen ben bu sonucu çıkardım ve daha mantıklı bir sonuç çıkaramıyorum.
unutulamayacak olan filmlerden biridir. müzikleri efsanedir. hikayenin geçtiği zaman diliminin ruhu bundan daha iyi anlatılamazdı. zamanda yolculuk yapıp o havayı içinize çekmek istersiniz.
sinema tarihinin en farklı ve kaliteli filmlerinden biridir. Film aslında bir gangster filmi gibi gözükse de özünde erkeklerin dünyasını ve kimyasını ( hırs, büyüme , ergenlik,güç, kadınlar, para kazanma tutkusu) işleyen bir yapımdır. Film sinema tarihindeki en ilginç kurgulardan ve senaryolardan birne sahiptir. Ayrıca müzikleri de godfather ile beraber bir sinema filmi ile beraber klasikleşen ender filmlerden birid.r. De Niro ile James wood'un çok başarılı oyunculuklar sergilediği filmin birçok unutulmaz sahnesi vardır. Örnek olarak küçük çocuğun tatlıyı cinsel içgüdüsüne tercih ettiği sahne,genç noodlesin cinayet işlediği sahne gibi ve köprünün arka fonda yer aldığı sahnede ergen kahramanların yürüdüğü sahne gibi.
hani bu filmse diğerleri ne diye sordurur adama. film baştan sona seni sürükler. Sergio leone keşke ilk bu filmi çekseymişte bu tür filmleri seriye bağlasaymış.
Başkarakter küçüklüğünde jack london'ın Martin eden'ini okumaktadır, kitapta amerikan rüyasının yarattığı hayal kırıklığı üzerinden sağlam bir amerikan rüyası eleştirisi yapılır, anlaşılan yaşadığı onca olaydan sonra geçmişe baktığında pek de güzel şeyler görmeyen, hayal kırıklığına uğramış başkarakter, küçüklüğünde okuduğu kitaptan gereken dersi çıkaramamıştır.
Yesterday'ın çaldığı sinema tarihindeki yerini almıştır. Öncesinde çalan kendi güzel şarkısının ardından gelen bu müzik tam da yaşlanmasıyla birlikte verilirken insana hayatın ne kadar basit ve kısa, bizim ne kadar aciz varlıklar olduğumuzu anlatır.
Gözünüzün önünde yaşlanan de niro'nun o maceralı hayatından geriye kalanın bu moruk oluşu, kazanmasına rağmen bu hale gelmesi hayatın tatlı bir cilvesi değil, o büyük esprinin yüzünüze tokat gibi çarpılmasıdır.