okulu uzatmak

    44.
  1. üniversite'ye gelirken hatta hazırlanırken çok ihtişamlı bir karşılama beklemiş biri olarak yazıyorum bunları...

    intihar mektubu gibi oldu lan. hatta ve hatta* siz bunları okurken, ben çoook uzaklarda ense yapıyor olacağım.

    öss*ye hazırlanırken hayal kurdururlardı zorla, kaliteli üniversite ve bölümleri düşlemekle kafayı bozduran depresyonlara gebe olurduk. ****
    haliyle beklenti yüksek olunca hayal kırıklığı da onun çapınca büyüyordu. bir sene de dershaneye giderek on bir yıllık açığımı kapatma çalışmalarını azimle sürdürdüm her şeye rağmen. lisede eğitim namına pek bir herze yiyemediğimden okul puanım da düşüktü. ters orantılı olarak sınıftan *"en yüksek ham puan alan kişi" sıfatıyla çıkmak üzerimde tatlı bir sarhoşluk yarattı. yaratsa ne olacak?* yani k*çı öyle bir yırttım ki benden 20 puan fazla alan arkadaşımla aynı bölümü kazandım. öyle diyeyim siz anlayın. ki o da okul birincisiydi. yine iibf, yani işsiz insanları barındırma fakültesi bölümlerinden birini kazandım. her neyse...

    bölümü kazandık, güzel. üniversite kocaman, -ebesinin şeyi gibi kampüs- güzel, yeni yeni hatta mini mini birler seninle gelmiş kayda o da güzel.
    lakin ders yılı başlayınca insan anlıyor ki sen oraya okumak için değil yılmak için gelmişsin. sabahın 8.45'inde prof. ların devlete veryansınını dinlemeye, kayıt yenileme dönemlerinde en kıl hocaya kalmamak için saç baş yolmaya, yaz okulundan nemalansın diye dersten kalmaya, ara ara da geziydi şenlikti hafiften sürtmeye gelmişsin. nitelikli bilgi üreten beyinlerin yurt dışına kaçışını hep yadırgamışımdır, üniversitede ilk senemin bitişine dek. artık öyle bir düşüncesizlik içinde değilim. ayıldım, paklandım ne mutlu bana! ilk defa yaz okuluna kaldığımda amaan, ne olacak? hem başka arkadaşlarım da var yaz okulunda. hem fena mı yeni insanlarla tanış... derken tabii ben okula gitmekten soğuduğumu zamanla da okula zaten gitmediğimi fark ettim.

    güç bela ikinci senemi okumaya başladım. ne zaman bir tatil olsa veya eve gitsem, sürekli hangi bölüm? kaçıncı sınıf? ne olucan? muhabbeti dönmekte. ki ülkeyi insanlığı falan kurtarmam gerektiğini zaten biliyordum ben. fakat seneler geçtikçe bir şeyi daha anladım ki "insan umuduyla yaşarken mutlaka bir başkasınınkini sömürür, hatta somurur". çok değerli arkadaşlarımın hemen her hevesimi ve girişimimi bloke ettiklerinde anladım, evet. geldik üçüncü seneye, ben bölümümden bıkmışım. bana edebiyat yazdırmayan herkese ayrı sövüyorum, "rehberlikçi". hala ve ısrarla aynı kişiler bölüm, sınıf, ne olucan? muhabbetinde(akraba ziyaretleri ve zorunlu göç yasası adlı tartışma programında hissediyordum kendimi). ben olmuşum oyun, set ve maç. kimsenin haberi yok. toplum baskısı diye bir hede var ya hani, hep siyasi mevzularda dillerden fırlayan. işte o baskı enseme üç hafta üst üste mağlubiyet almış bir barselona hüznüymüşçesine oturdu(nereden fırladığı belirsiz bir "komşunun başarılı çalışkan* oğlu"nun tam yanına). o sene de öyle geçti, eve çıkma sevinci ve nefes alabilme yetisini kazanmak-ki gereksiz- dışında bir faydalanımım olmadı. ben, her sene yaz okulu ve ne olsun iyi işte muhabbeti yaparak dördüncü seneye geldim. ilk dönem ki hezimetimin sonucu okulu bir sene paşalar gibi uzattığımı ben değil istatistikler söylüyordu. o kadar da üzülmüştüm, betimsel istatistik dersini seçmeli olsa da zorla verdikleri için. fakat zamanla bir şeyi daha anladım ki rassal bir şekilde seçilen bahtsız bünyelerimizin okumayı ve hayata atılmayı hak etmediği varsayımı üzerine hazırlanmış bir gözlem/deney in içindeyiz.

    bu ahval ve şerait öğrenci bünyelerimiz üzerinde hüküm sürerken "işi biraz da dalgaya alma"nın bedelini ödemeye başladım. bölümden arkadaşlar okulu yarım dönem erken bitirip gittiler. hatta allah sizi inandırsın* eskişehir'de öğrenim gören bir arkadaşım okulu 2,5 senede bitirdi. bildiğin 4 senelik okul ya! hadi bir-iki ders bırakmış olsun, ne çıkar? okula benden sonra girip de önce bitiren var yahu! bense hala bölümü bırakıp edebiyata hazırlanmayı düşünüyorum. kafam nasıl bir milyon içinde bilmeden(siz tahmin edin artık)... velhasıl okulu uzatmak, baba parası yemiyorsanız çok g*te kaçan bir şey. hiç denemeyin! zaten birazdan interneti kapatıp köyüme dönüyorum. ühühühüü...

    pişmanlıklar ve yozlaşan genç bünyelere ohş:
    ___________________________________
    doğru dürüst bir iş bulup çalışamadığıma ve sefillik ettiğime mi yanayım? koca 50.000(elli bin) kişilik üniversitede bir hatun eline dahi değemediğime mi yanayım? şaka tabii değdim ellerine ehm yoksa bilgisayar bağımlısı olduğum için insan görünce korkup tırstığıma mı? make your choice! heh anca sinema ve bilgisayar oyunu/programları dağarcığım gelişti mına koyiim, şimdi düştü jeton.

    devamı ve ayrıntılı bilgi için hatta yazım ve imlâ yanlışlarında görüşmek üzere, seyyar'la kalın. apostrof stayla. *
    28 ...
  2. 12.
  3. uzattım . bugun olsa gene uzatırım *
    7 ...
  4. 104.
  5. dışı seni, içi beni yakar.

    bir psikiyatra anlatmam gereken şeylerle başınızı ağrıttığım için de özür dilerim.

    tembellik veya umursamama, ilgisizlik gelinen noktada bir sonuç evet. kabul ediyorum. fakat tüm toplumsal olaylarda da olduğu gibi sonucu doğuran sebeplerle ilgilenilmediği sürece çözüm üretilemiyor. ben de ilgilenemedim. zamandan koptum. kafam koca bir arşiv çöplüğüne döndü. yıllar birbirine girdi. her şeyi yoksayabilmek için, unutabilmek için, bilincimi kapatabilmek için, içine düştüğüm durumu ötelemek erteleyebilmek için çeşitli uğraşlarım oldu. duruma gerçekçi yaklaşmayı bir türlü beceremedim.

    itüdeyim, bölümümün şimdilik pek bir önemi yok. 2009 yılında hazırlıkta ilk sınavımı kaçırmıştım. konsantrasyonumu da o dönem kaybettim. küçüklüğümden beri aileme hep güçlü görünmüştüm, güçlüydüm de. bir şeyler kötü gitmeye başlamıştı ve ben hala güçlü görünüyordum. ailemi başarıya alıştırdığım için bir kez olsun "oğlum gerçekten mutlu musun, her şey yolunda mı ?" sorusunu işitmedim. "her şey tepetaklak, yapamıyorum, olmadı, bu kez başaramadım." diyemedim. sonrasında dönem dönem okula uğramadım. kalabalık sınıflar, bitmek bilmeyen hesap ödevleri, anlamsız muhabbetler, samimiyetsiz tokalaşmalar, farklı yüzler eskimiş muhabbetler okulla aramdaki tüm bağımı kopardı.

    şimdi camımdan her yıl yükselen koca koca gökdelenleri izliyorum sigara izliyorum. otomotiv firmaları 2 kez kasa yeniledi, türkiye çok çetin olaylarla sarsıldı, çok fazla gözyaşı döküldü, yeni doğmuş bebekler gözlerini tekrar yumdu, bir dönemin simge ve önemli isimleri mineral olarak doğaya geri döndü ve tüm bunlar olup biterken ben de kendi çürüyüşümü izledim. düzensiz yaşamaya başladım, tam 5 yıl tan atmadan yatmadım. tenim gençliğim yüzüm eskidi. hatta bazı zamanlar 3 4 gün eve kapanıp sokağa çıkıyor ve insanların suratlarına bakıyordum uzun uzun. kendimi bilinç kapatan oyunlara, sanal muhabbetlere ve şaraba kaptırmıştım. keyfi olarak sınavlarıma girmedim, girmeyeceğimi bildiğim halde sınav saati geçene kadar sınav stresi yaşıyor. sınav saati geldiğinde evimde sefil bir halde oturup pişmanlık gözyaşları döküyordum. yarın da yapı statiği sınavım var mesela. müthiş bir açmazdayım. küçük bir dükkan açacak miktarda parasını tükettim ailemin, ifade edemediğim ve değişen ideallerimi açıklamama yardımcı ve destek olacak kitaplar buldum okudum. kendimi kitap karakterleriyle özdeşleştirip onlar gibi davranmaya başladım. kendi kendimi zehirledim. küçükken kutsadığım hayallerime lanet ederken buldum kendimi. gerçeklikten koptum, gözümün önünde geçip giden zamandan koptum.

    bu öyle acayip bir durum ki, felaket düşleri kurduruyor insana. bazı felaketlerin yolunu gözlüyorsun. doğal afet düşlemiştim mesela, hayatın akışını sekteye uğratacak cinsten veya babam ölse demiştim, her şeye yeniden başlardım ben de. insanlıktan utandıracak arzularla oldum hasılı. daha neler neler.

    tabii düşlediklerim olmasa da felaketler kapımı çaldı. mahvoluşlar gerçekten de ailemi bulmuştu. fakat işimi kolaylaştıran cinsten değildi hiçbirisi. zamanında mezun olamadığım için benim de payımın olduğu olaylardı bunlar. abim dükkanda babamın yanında çalışıyor. 100 bin lira para batırdı. piyasaya 8 milyon lira borcu olan bir adamdı ve vurdular adamı. kazandırdıklarının yanında hiç önemi olmayan bu rakam yüzünden abim depresyona girdi. eşinden ayrılma kararı aldı. 4 yaşında çok zeki ve dünyalar tatlısı bir yeğenim var. yazın tatilde bazı sabahlar babamın hıçkırarak ağladığını duydum. fotoğraflarına bakıyordu sürekli. velayetten dolayı göremeyeceğiz bir süre sonra. insan, başına gelmesini aklından geçirmediği olaylarla karşılaşınca yıkım çok büyük oluyormuş.

    şimdi sigara yakıp, 5 yıl önce salonda 4 kişi dota oynadığımız günleri getiriyorum gözümün önüne, ne pis kokardı evin içi. artık salonda sigara içmiyorum. dostlarımın da bir zamanlar öğrenci olduğu günlerdeki gibi kalmasını istiyorum hafızamda. fakat olmuyor, buna da izin vermiyorlar. nikahlarına şahit olmam isteniyor. benim gibi her şeyini kaybetmek üzere olan birisinin şahitliğinden ne olur. diyemiyorum.

    obsesyonlarımdan bahsetmeyi unutmuşum fakat daha fazla baş ağrıtmayacağım. esenlikler dilerim.
    6 ...
  6. 86.
  7. hayatımda çok hatam oldu ama bu kadar aptallık derecesinde olanını hatırlamıyorum.

    bugün neyi değiştirmek istersin desen o aptallıklara dokunmam bile çünkü aralarında çok kıymetli yaşantılar var ve hepsi bir diyet gerektiriyordu.

    ama şu okulu şöyle uzatmak tamamen şahsi vurdumduymazlıktı. bugün olsa üniversitenin aynen ilk gününden başlar ve bugünkü ben gibi davranırdım.

    okulunuzu uzatmayın gençler. nolacak ya demeyin. üzer hayat.
    5 ...
  8. 110.
  9. Yıllar sonra iş hayatının harala gürelesinde kimsenin hatırlamayacağı veya takmayacağı bir detay.
    5 ...
  10. 35.
  11. vizelere bismillah diyeceğiniz sınav günü gelir çatar. ders iktisadi düşünceler tarihidir. sınava henüz 3 saat vardır ve çalışmak için gayet yeterli bir süredir. notlar 2 kez okunur. zaten 4 senedir aynı şeyleri görüyorum sınavda test olacak rahatlığı ile okula gidilir. arkadaşlarla çay sigara rutini yerine getirilir. sınav saati yaklaşır ve sınavın yapılacağı dersliğe gidilir.

    erciyes iibf'nin değişmez kış tarifesi yıllardır olduğu gibi sorunsuz çalışmaktadır. hava çok soğuktur ve kaloriferler yanmamaktadır. yıllardır edindiğim tecrübeye göre bu konuda biricik üniversitemizin kaloriferler ile ilgili vermiş olduğu 2 senato kararı vardır:

    + ısı 0'ın altına düştüğünde kaloriferler tasarruf amacıyla yakılmayacak.
    + ısı 0'ın üstüne çıktığı an kaloriferler 80 derece de yakılacak.

    hayır yani kurtarma şansı yok. ne yapmaya çalışıyorsunuz anlamıyorum. bilimsel bir deney bu yaptığımız deseniz anlarız. eskimoların götüyle aynı ısı derecesinde bir kış geçirmek gerçekten hoş bir şey değil. öğrenciler üstünde bunu deniyorsanız bakın yıllardır hala yaşıyoruz. domuz gribini bile ölmeden atlattık. bu deneye bir son vermenin zamanı gelmedi mi?

    hava güzel olduğunda kalorifer yanması ise daha fena tabi. zaten iki ihtimal var. ya eskimoların yaşam tarzını benimsersiniz, ya da vücudunuzda birinci dereceden bir sürü yanık meydana gelir. lan dışarıda hava 20 derece daha ne kaloriferi yakıyorsunuz?

    neyse uzun süredir entry yazmamak bünyeye yaramıyormuş. konuya girişi yapamadık bir türlü. gözetmenler gelir, kağıtlar dağıtılır. sınavı test sanan bünye isyanlardadır. hoca yarısını klasik yarısını test yapmıştır. ve sayın sözlük yazarları yarısı klasik yarısı test sınavlar her zaman için daha bok durumdur. çünkü hangi açıdan atacağınıza konsantre olamazsınız. bir soruda şık atarken (allah'ın dediği olacaktır) diğer soruda aklınıza iktisat ile ilgili gelen her şeyi yazarsınız. yani 10 farklı klasik soru, 10 aynı cevap...

    sorular hakkında hiç bir fikir üretemeyen bünye, son yıl okulu uzattık hüleyn düşüncesiyle alır eline kalemi başlar giydirmeye. aynı bünye sınavların açıklandığı gün bir umutla koşar bilgisayara. ulan bu hoca iyi insan, belki biraz puan vermiştir düşüncesi ile öğrenci bilgi sayfası açılır. açıklanan notu gördüğünde hoca ile ilgili az önce akıldan geçen düşünceler yerini küfürlere, zaten o soruyu sormasından belliydi haykırışlarına dönüşür.

    bir sene daha eskimo deneylerine maruz kalma düşüncesi ile dışarı çıkılır. bir sigara yakılır. tam o esnada çay içmekte olan hoca eliyle yanına gelmeniz yönünde işaret eder. görmezden gelmeye çalışılır ancak yanındaki öğrencilerden birini gönderir ve hoca seni çağırıyor diyerekten davet edilir:

    hoca: merhaba vendetta.
    vendetta: merhaba hocam.
    hoca: sınav kağıdın beni büyük hayal kırıklığına uğrattı.
    vendetta: evet hocam. verdiğiniz notta beni büyük hayal kırıklığına uğrattı.
    hoca: son soruya verdiğin cevapta ayrı bir hayal kırıklığı zaten.
    (bu arada son soru: bu kalp seni unutur mu adlı dizinin senaristi kimdir?)
    vendetta: son soruyu sormuş olmanızda çok ayrı bir hayal kırıklığı zaten.
    hoca: benimle dalga geçercesine cevap vermişin.
    (benim son soruya verdiğim cevap: ali sami alkış.)
    vendetta: bizimle dalga geçercesine soru sormuşunuz.

    hoca ile daha fazla tersleşmek akıl işi olmadığından konu değiştirilir. son senenin verdiği stres diye bir şeyler sallanır. oynanacak olan derbi maçı hakkında görüşler beyan edilir. daha sonra müsade isteyerek ortamdan uzaklaşılır. okulu uzatacak olmanın verdiği telaş ile okula uzun uzun bakılır.

    kafanın içinden "hava soğuk demekki kaloriferler yanmıyor" düşüncesi geçer. kantinden sıcak bir çay alınarak okulun içinden daha sıcak olan bahçeye çıkılır. bir sigara daha yakılır. istemsiz bir şekilde uzatmak üzere olunan okula bir kez daha bakılır... ali sami alkış işte olum denir. ali sami alkış...
    4 ...
  12. 108.
  13. Önce okulunu bitir sonra kişisel gelişirsin, kaçmıyor.
    4 ...
  14. 49.
  15. insanlara cok garip gelmesine ragmen hic de garip olmayan bir durum.

    zor bir sey degil. 1. sinifta yattiysaniz hele, cok kolay.

    en zor kismi, her boka karisan akrabaya olayi anlatmaktir. cunku cevrelerinde okuyan tek kisi torunlaridir. o da lisededir. off torunumuz mukemmel gidiyor diye hava civa yapip sonra gelip senin okul ne zaman bitiyor diye angutca bir soru sorar. o an akraba olmasa agzini burnunu kirasi gelir insanin ama ice atilir. bitecek iste diye cevaplanir. cevreden gelen senden beklemiyorduk bitirirsin diye umit ettik laflari artik patlama noktasina getirir insani. hele de okurken en ufak bir yardim bile yapmayan adamlar soyluyorsa bunu. sanki adamin benim ustumde cok emegi varmis gibi.

    hayir yarraklar size ne? okulu bitirince para mi vereceksin? aile sirketini uzerime mi yapacaksin? arkadaslarinla uzerimden bahis mi oynadin 4 senede bitirecek diye? olayin ne arkadasim senin?

    1 sene uzattim. neden? cunku 1. sinifta yattim. hazirlik okumadim. oss'yi de tek seferde hallettim. yani tek sene kaybim bu oldu. belki 6. seneye de uzatirim. ne olur uzatirsam? hicbir bok olmaz afedersin.

    akrabalar haricinde cok sıkıntili bir olay degil. hatta oldukca rahatsin. meshur bir soz var. okulu 4 senede bitiren 4, 5 senede bitiren 1 sene kaybeder diye. hakli. 4 sene boyunca kendini paralayarak, kafanda sac kalmayarak, hatta kafayi yiyerek okulu bitirecegine, 1 sene uzat normal bir sekilde bitir. 1 senelik kayip senden cok sey goturmez emin ol.
    4 ...
  16. 101.
  17. Üniversiteye geldiğim günden beri yapmak istediğim ve nihayet son sınıfta yaptığım eylem. Kendime iyilik yapıyorum.
    4 ...
  18. 98.
  19. ilk başta soğuk gibi ama uzattıkça alışıyorsun.
    4 ...
© 2025 uludağ sözlük