iskerden pala nın yunus emre yi anlatan, yalın diliyle okunması kolay ve sürükleyici ve yine sürüklerken bilgilendirici ve yine bilgilendirirken, eşrefi mahlukat ın sırlarına vakıf olmamızı sağlayan bir kitabı.
yunus emre anadolu ya ruhunu vermiş, yunus emre insan sevgisinin sınırlarını zorlamış, yunus emre doğmuş, görmüş, bilmiş, olmuş ve nihayet ölmüştür bu dünyada.diğerinde beklemektedir imanı kavi olanları. allah nasip etse de yüzünü görsek.
odun kelimesinden od-un, anlami ates olan sozcuktur. iskender pala nin ayni isimli kitabi vardir. edebiyat hocasinin sinavda sordugu kitaplardandir. hosumuza gitmemistir. hocadan da tiksinilmektedir. (sebebi cok, en basta akp li olmasi ve daha sonra okulda soma eylemi yaptirmamasi. turbanli gancik.)
saray duvarlarının ötesinde iki kadın hatırlayacağım demiştim ya, bunlardan birisini düşündüğümde üzüldüğümü, diğerini düşündüğümde mutlu olduğumu hissetmişimdir hep. Hala da öyle hissederim. Sanki birinin içine dışına çevirseniz, diğeri karşınıza çıkardı bu iki kadının. Biri en tepedeydi, eliniN dokunduğu her şeyi altın yapacak güce sahipti, ama ihtirasları onu hak ettiği mutluluktan daima yoksun bıraktı. Diğeri en altta bulunuyordu ama temiz yüreği onu saadetin mücevherleri içerisinde yaşattı. Birinin maddesel zenginliği ruhunu aç bıraktı; diğerinin gönül zenginliği onu maddeyle donattı.
Fakat ben her köye gidende ateşi sevdiğim için mangalı, semaveri hiç boş bırakmazdım. Tam da işi bilmediğim zamanlar doldururdum odunu ateşe. Anamlarla nenemler de kızardı
-otlama ateşin altını. Diye.
Bu ot ateş ilişkisini geçen gün farkettim. Farkında olmadan ateşe od diyordu bizimkiler.
"Her ne ki ariyorsun; aradigin ancak sensin.iyinin de kotunun de fidani senin icinde buyur.her meyvenin ici kabugundan yegdir.sen goremiyorsun diye bu alem yok degildir.alemin varligini ancak kul olarak anlayabilirsin."
iskender pala'dan bir yunus emre romanı.
kitap; okuru, iç anadolu'da o dönem en parlak dönemini yaşayan tasavvuf'un büyülü, efsunlu, huzur verici dünyasında keyifli bir yolculuğa çıkarıyor, yunus emre'den, mevlana'ya, hacı bektaşı veli'ye, geyikli baba'ya, zahir baba'ya, bir çok allah dostu'na can veriyor.
tüm bunların yanında kitapta dönemin siyasi ve sosyal yapısından, selçuklulardan, moğollardan, alamut fedailerinden, anadolu beyliklerinden de bahsediliyor.
araya serpiştirilen yunus emre şiirleri de pastanın üzerindeki çilek gibi bir tat bırakıyor.
hasılı mükemmel bir kitap. mutlaka ama mutlaka okuyun derim.
Eski türkçede ateş anlamına gelen bir kelime olduğu gibi iskender pala tarafından yazılan bir roman aynı zamanda bir şebnem ferah şarkısı diğer taraftanda antik yunanistan kökenli bir şiir türüdür.
9 mayıs 2013 tarihinde piyasaya çıkan vasat bir albümdür. şebnem ferah'ın sesiyle ve kalitesiyle ilgili fikirleri değiştirmiş midir derseniz, bence tabi ki de hayır. ancak forumlardan, sözlüklerden, kendi çevremden, vb. takip ettiğim kadarıyla ben dahil birçok hayranını hayal kırıklığına uğrattığı ortada.
öncelikle onca bekleyişe sıcak bir liman olamayan bir albüm bu; can kırıkları ve benim adım orman albümlerini nasıl beklediğimi ve piyasaya çıktığında da tarzı sert de olsa duygusal da olsa, dinledikçe sıcak ve güvenli bir liman gibi hissettirdiğini biliyorum. ancak bu albümdeki şarkıların sözleri, tınısı gibi çoğu özelliği bana biraz zorlama gibi geliyor. kötü mü, hayır değil, ama bence harika da değil.