jose mario de vasconselos un insanın yüreğine dokunan içini acıtan küçük zeze sinin hikayesi.
serinin diğer kitapları güneşi uyandıralım ve delifişek'tir.
şeker portakalını okuduğumda 5. sınıfta falandım sanırım. ve beni o yaşımda ağlatmış bir romandır kendisi. sonra sonra elime kitabı yeniden aldığımda tekrar tekrar ağlatabilmeyi başarmış bir edebiyat harikası.
çok mu erken okudum bilmiyorum lakin bir çocuğa ufku açılsın diye okutulmaması gerek kitap. öyle çok mühim bir esermiş gibi davranışlar falan. belkide benim beklentimi çok yükselttiler ondan heralde.
edit: lan bir tek ben ağlamamışım. ne biçim acılar yaşadım lan ben küçükken. **
zeze : "Şimdi acının ne olduğunu gerçekten biliyordum. ayağını bir cam parçasıyla kesmek ve eczanede dikiş attırmak değildi bu. acı insanın yüreğini paralayan, sırrını kimseye anlatmadan birlikte ölmesi gereken şeydi. kollarda, kafada en ufak güç bırakmayan yastıkta kafayı bir yandan öbürüne çevirme cesaretini bile yok eden şeydi." *
çocukluğumu hatırlatan,sol frame'de görünce yüzümde tebessüm oluşturmuş güzel kitap. zeze nasıl mükemmel bir karakterdir ki her çocuk kendinden bir parçayı onda görebilir.
insanın yüreğinin derinliklerine dokunabilen unutulmaz eserlerden biri. başından sonuna kadar sarıp sarmalıyor ve elinizden bırakamıyorsunuz kitabı. o kadar akıcı bir üslupla yazılmış ki kayıtsız kalamıyorsunuz anlatılanlara ve olay örgüsüne.
küçük zeze'nin hikayesi, bir çocuğun gözünden tekrar olaylara bakabilmek bana müthiş hissettirdi. kitabın bazı yerlerinde özellikle kendimi gördüm diyebilirim. çocuksu hayalkırıklıkları, sevgi açlığı, kimsenin seni anlamadığını düşünmek, ilgi çekmek için saçmasapan hareketler yapmak vs...
ölmeden önce okunması gereken derler ya, işte şeker portakalı öyle bir kitap. bir kitaptan çok daha fazlası hatta. kitabı okumayı yarıda kesip, sadece bir süre ağladığım anlar oldu zeze'nin hikayesini okurken. hiçbir kitap beni bu kadar etkilememişti, etkileyemez de...
ilk defa başından sonuna kadar okuyabildiğim ve kitap okuma alışkanlığımı borçlu olduğum kitaptır. ortaokulda çok sevdiğim bi hocam hediye etmişti. başları çok sıkıcı ama biraz sabredince kitaptan ayrılamayacaksınız.
okumaya başladığımdan itibaren beni sonuna kadar bağlayan, kitabı her kapattığım da içim içimi yiyerek tekrar açma isteği uyandıran nadir kitaplardan biridir. tadından yenmeyen muhteşem bir eser, ayrıca çokta dokunaklıdır.
vasconcelosun bütün kitaplarını daha orta okulda okumama sebep vermiş iyikide vermiş dediğim kitaptır. güneşi uyandıralım da kalpteki kurbağadan oyuncu babaya kadar gerçek mi değil mi saflığı yaşatmış en az ilk kitap kadar ağlatmıştır. deli fişek de ise çok duygusal olan yazarımız ve kişimiz zeze nin * aylak aylak dolaşıp iş dünyasına girmeye korkuşunu okumamın üstünden nerdeyse on yıl geçti şimdi o korkuyu öyle anlıyorum ki dedirtmiştir. ayrıca diğer bütün kitapları da okumaya değerdir.
an itibariyle bitirdiğim, duygulanmama sebep olan kitaptır.
romanın kahramanı zeze nin, hayal gücüyle, küçük yaşına rağmen çevresinde gelişen olaylara bakış açısıyla, açlık, yaşam mücadelesi ve ailevi sorunlarıyla, hayal kırıklıklarıyla, her şeye rağmen hayata tutunmasıyla, şeker portakalı ağacıyla, herşeyiyle okuyan bünyeleri kendine bağlamış ve son bölümünde okuyucuya ''ağlamamak için tutma kendini, hadi sen de ağla.'' diyen kitaptır.
çocukluk düşüncelerini hatırlamayan biri için konusulacak olursa, beynin yaşlanmış ve hatta silinmiş kıvrımlarına uzanan, tüm gerçek çocuk kitapları gibi aslında bir de yetişkinken okunması gereken kitap.
tüm şu aptallar sürüsü, acaba hepimiz bunları mı hissediyorduk dünya göğsümüze girmeden, nefes alamaz olup gerçek bir insan olmadan önce? öyleyse eğer kim kötü, kim kötülüğü öğretti bize.
çocuklara niçin herşeyi anlatmalı? gerçek sevgili portugam bana bunların çok küçük yaşta anlatmış olmalarıdır.. diye etkileyici bir biçimde sona eren muhteşem kitap.
"acı öyle birşeydir ki, yattığınız yatağınızda kafanızı öteki yöne çevirmenizi bile imkansızlaştırır" şeklinde bir cümle ile, acının ekşi bir tanımının yapıldığı kitap.