Charles Bukowski'nin "kodamanları hedef alan" haftalık "Açık Kent" gazetesi için yazdığı notların derlendiği kitap. Avi Pardotarafından Türkçeye çevrilmiş ve Parantez yayınları'nca basılmıştır.
Kitaptaki metinler Bukowski'nin bir bira açıp aklına gelenleri hayalgücü ile harmanlamasıyla ortaya çıkmışlar. Fahişeler, kopuklar, hırsızlar, kadınlar ve serseriler yine başrollerde bu kitapta.
Bukowski, kitaba yazdığı önsözde derdini şu cümlelerle anlatmış:
"Bu derleme size iyi gelir umarım. Para yollamak istiyorsanız eyvallah. Benden nefret etmek istiyorsanız, ona da eyvallah. Kasabanın demircisi olsaydım bana bulaşmaya cesaret edemezdiniz. Ama anlatacak pis öyküleri olan bir ihtiyardan başka bir şey değilim. Benim gibi, yarın ölmesi muhtemel bir gazete için pis öyküler yazıyorum işte.
Her şey o kadar tuhaf ki. Düşünün. Bebek isa nın çükünü ve hayalarını kamufle etmeye kalkışmasalardı şimdi bu kitabı okuyor olmayacaktınız. Öyleyse mutlu olun."
Bebek isa meselesinin ne olduğunu öğrenmek isteyenlerin tek çaresi, korkarım, bu kitabı okumak.
meraklısına ayrıyeten şöyle de demiştir bu kitabında.
insanlıkla ilgilenip faal olmak gerektiğini söyleyerek kutsallaşmak istemiyorum Camus'un yaptığı gibi (denemeleri okuyun) çünkü insanlığın büyük bir bölümü midemi bulandırır.
Her şeye sinmiş hüznün içinden uyudum. Uyandığımda şimdi sırada hangi kent var, diye geçirdim içimden. Hangi iş Kalktım, çoraplarımı ve ayakkabılarımı giyip bir şişe şarap almaya çıktım. iyi görünmüyordu sokaklar, genellikle görünmezler. insanlar ve fareler tarafından planlanmışlardı sanki ve siz onlarla yaşamak ya da ölmek zorundaydınız. Ama bir dostumun bir keresinde bana dediği gibi, sana hiçbir şey vadedilmedi, sözleşmen yok. Şarabımı almak için dükkana girdim. (bkz: charles bukowski)
Stirkoff, anladığım kadarı ile adalet ve eşitlik gibi konuları irdeleyen yazılar yazıyorsun; coşku ve kurtuluş hakkı üzerine de. doğru mu bu, Stirkoff?
evet, efendim.
dünyada geniş anlamda adalet sağlanabilir mi sence?
hiç sanmam, efendim.
öyleyse bu boktan yazıları neden yazıyorsun? kendini kötü mü hissediyorsun?
son zamanlarda pek iyi değilim, efendim. delirdiğimi düşünüyorum.
fazlaca mı içiyorsun, Stirkoff?
elbette, efendim.
çükünle oynar mısın?
sürekli, efendim.
nasıl?
anlayamadım, efendim?
yani nasıl bir yöntem uygularsın?
dört-beş çiğ yumurta ile yarım kilo kıymayı dar ağızlı bir vazoya döküyorum. müzik olarak da Vaughn Williams ya da Darius Milhaud yeğlerim.
cam mı?
hayır
yahu vazoyu soruyorum, cam mı?
değil, efendim.
hiç evlendin mi?
birkaç kez.
evliliklerinde ters giden neydi, Stirkoff?
her şey, efendim.
hayatının en iyi sevişmesini anlat.
dört-beş çiğ yumurta ile yarım kilo kıymayı
tamam, tamam!
öyledir, efendim.
daha iyi ve adil bir düzen özleminin aslında çürümeden ve başarısızlık duygusundan kaynaklandığının farkında mısın?
evet, efendim.
baban kötü bir insan mıydı?
bilmiyorum, efendim.
ne demek bilmiyorum?
yani kıyaslamak güç, efendim. sadece bir babam oldu.
benimle kafa mı buluyorsun, Stirkoff.
hayır, efendim: dediğiniz gibi, adalet yoktur.
baban seni döver miydi?
sıra ile döverlerdi, efendim.
hani bir baban vardı?
herkesin bir babası vardır, efendim. ben annemi kastetmiştim. o da kendi payına döverdi.
seni sever miydi?
kendinin bir uzantısı olarak, evet.
sevgi başka nedir ki?
iyi bir şeye değer verecek kadar sağduyulu olmaktır. kan bağı gerekmez. kırmızı bir deniz topu ya da üzerine tereyağı sürülmüş kızarmış ekmek de sevilebilir.
tereyağlı kızarmış ekmeğe AŞIK olabileceğini mi söylüyorsun, Stirkoff?
her zaman değil, efendim. bazı sabahlarda, güneş ışınları belli bir açıdan gelirken belki. aşk habersiz gelir gider.
bir insanı sevmek mümkün mü sence?
iyi tanımadığınız biri ise belki. ben insanları pencereden seyretmeyi severim.
sen bir korkaksın, Stirkoff.
kesinlikle, efendim.
nedir senin korkak tanımın?
bir aslanla silahsız dövüşmeden önce tereddüt eden kimse.
peki cesur kime denir?
aslanın ne olduğunu bilmeyene.
herkes bilir aslanın ne olduğunu.
herkes aslanın ne olduğunu bildiğini sanır, efendim.
budala tanımın nedir?
zaman ve kan ziyan edildiğinin farkında olmayan kimse.
bilge diye kime denir o zaman?
bilge insan yoktur, efendim.
öyleyse budala da yoktur. gece olmazsa gündüz olmaz. siyah olmazsa beyaz olmaz.
özür dilerim, efendim. ben her şeyin neyse o olduğu kanısındayım. başka şeylere bağımlı olmaksızın.
o dar ağızlı vazolara fazla girip çıkmışsın sen, Stirkoff. her şeyin zaten olması gerektiği gibi olduğunu anlamıyor musun? yanlış diye bir şey yoktur.
anlıyorum, efendim. olan olmuştur.
kelleni vurdursam ne dersin?
bir şey diyemem, efendim.
demek istediğim şu: kelleni vurdursam ben iRADE sense HiÇ olursun.
başka bir şey olurdum, efendim.
benim SEÇiMiM doğrultusunda.
ikimizin de, efendim.
rahat et! rahat et! uzat ayaklarını.
çok lütufkarsınız, efendim.
hayır, ikimiz de lütufkarız.
elbette, efendim.
demek delirdiğini hissediyorsun, Stirkoff? peki delirdiğini hissettiğin zaman ne yaparsın?
şiir yazarım.
şiir delilik midir?
şiir olmayan her şey deliliktir.
yani.
çirkinlik deliliktir.
çirkin nedir?
kişiye göre değişir.
delilik gerekli midir?
vardır.
gerekli midir?
bilmiyorum, efendim.
çok şey biliyormuş havalarındasın, Stirkoff. bilgi nedir?
Ben ÜSTÜN'üm. işkenceye yatıracağım seni. çığlıklar atacaksın. ölümünü dileneceksin.
şüphesiz efendim.
ben senin efendinim, anlamıyor musun?
beni yönetebilirsiniz. ama yapacağınız şeyler yapılabilir şeyler olmaktan öteye gitmeyecektir.
zekice konuşuyorsun ama işkence altında bu kadar zeki olamayacaksın.
sanmıyorum, efendim.
bana bak. Darius Milhaud, Vaughn Williams dinlemek de ne oluyor? Beatles'ı duymadın mı?
onları herkes bilir, efendim.
onları sevmez misin?
onlardan nefret etmem.
nefret ettiğin bir şarkıcı var mı?
şarkıcılardan nefret edilmez.
şarkı söylemeye çalışan birinden?
Frank Sinatra.
neden?
hasta bir toplumun hastalığının depreşmesine neden olduğu için.
gazete okur musun?
sadece bir gazete.
hangisi?
AÇIK KENT.
GARDiYAN! BU ADAMI iŞKENCE ODASINA GÖTÜRÜN. HEMEN iŞKENCEYE BAŞLAYIN!
efendim, son bir istekte bulunabilir miyim?
evet.
vazomu yanıma alabilir miyim?
hayır, bana lazım.
efendim?
el koyuyorum. zapta geçsin. gardiyan bu sersemi derhal götür! ve bana biraz şey getir
ne, efendim?
altı yumurta ile yarım kilo kıyma.
gardiyan mahkümu dışarı çıkarır. kral öne eğilip düğmeye basar. Vaughn Williams çalmaya başlar teypte. bitli bir köpek güneşin altında titreşen harikulade bir limon ağacına işerken dünya dönmeye devam eder."
sarhoştum. odama doğru yürüdüm. dolunay vardı new orleans'da. bir süre yürüdüm ve yaşlar akmaya başladı. ay ışığında bir gözyaşı seli. sonra kesildi, yaşların yüzümde kuruduklarını hissedebiliyordum. cildim geriliyordu. odama girdiğimde ışığı yakmadım ayakkabılarımı ve çoraplarımı çıkarıp yatağa bıraktım kendimi. elsie, harikulade zenci fahişem benim. ve uyudum. her şeye sinmiş hüznün içinden uyudum. uyandığımda ,şimdi sırada hangi kent var, diye geçirdim içimden. hangi iş? kalktım. çoraplarımı ve ayakkabılarımı giyip bir şişe şarap almaya çıktım iyi görünmüyordu sokaklar. genellikle görünmezler. insanlar ve fareler tarafından planlanmışlardı sanki ve siz onlarda yaşamak ya da ölmek zorundaydınız. ama bir dostumun bir keresinde bana dediği gibi, ''sana hiç bir şey vaat edilmedi, sözleşmen yok.''
--spoiler--
Seni sever miydi kendinin bir uzantısı olarak, evet.
Sevgi başka nedir ki?
iyi bir şeye değer verecek kadar sağduyulu olmaktır. Kan bağı gerekmez. Kırmızı bir deniz topu ya da üzerine tereyağı sürülmüş kızarmış ekmek de sevilebilir.
Tereyağlı kızarmış ekmeğe ''aşık'' olabileceğini mi söylüyorsun, Stirkoff ?
Her zaman değil, efendim. bazı sabahlarda, güneş ışınları belli bir açıdan gelirken belki. Aşk habersiz gelir gider.
Bir insanı sevmek mümkün mü sence?
iyi tanımadığınız biri ise belki. Ben insanları pencereden seyretmeyi severim.
--spoiler--