eski bir twitinde "ali suavi'nin adı kaldırılsın yerine 7-8 hasan'ın adı verilsin" diyen despot torunu.
Nilhanciğim, okuma yazma bilmeyen ve deden marangoz abdülhamit'in götünü kısa bir süreligine kurtardığî için paşa olan bir katilin adını bir okula vermek ironik olmaz mı?
Ittihat ve terakki 1917'de kendini feshetti, tam 100 yıldır somut olarak yoklar. Ama hala göt yakıyorlar.
Devrim toplum gözünde değersizleştirildikçe bu türden insanlar daha da pirim yapacaktır. Geniş düşünen kişiler için nasıl bir hayattan kurtulduğumuzu gösteren bir delilken, hayatın büyük resmini göremeden sadece tarihin çok geride kalmış sayfalarına öykünerek yaşayanlar için son derece kıymetli kimseler olarak yüceltilmeye devam edeceklerdir.
Hiç bir faninin kulu olmayınız, geçmişin şartlarının değiştiğini bireyselleşmenin değerli olduğunu unutmayınız.
Tüm bu sözlerimin yanında osmanlı soyundan gelenlerin çok eleştrilen atatürkün mirasını devlete bırakmasına karşın dedelerinin yüzyıllarca millet sayesinde edindikleri malların peşinde olduklarını da hatırlatmak isterim. Bakalım ecdat ecdat diyen arkadaşlar, bu kişiler istanbulun ve bilcümle rum mülkünün çoğunu mahkeme yoluyla ele geçirirlerse neler düşünecek? işte o günü büyük bir merakla bekliyorum.
Hadi bu kadını bir şekilde anlarim, derim ki; ayrıcalıklı zümre olduklari zamanlardaki gibi bir hayat istiyor, cumhuriyetten nefret ediyor ataturk'u sevmiyor. Anlayamadigim ise su ; bunun soybagi oldugunu iddia ettiği osmanlı ailesi mutlu bir azınlıktı, kendilerinin altindakilere kullarim (kulluk bir tek allah'a idi ya sözde) diye hitap eder, taht için esiktekinden besiktekine çocuklarını torunlarını katlederdi. Kendileri saraylarda sefa sürerken halk cahil ve yoksuldu. insanların hayatları bunların iki dudağının arasındaydı. Simdi anlayamadığım yere geliyorum. Kendilerine kullarim diyen bu insanların peşine takilanlarin maksadı nedir? Kul olmaya, suru olmaya bu heves nerden geliyor? Seni kulluktan bireylige yükseltti bu cumhuriyet, sofradaki yeri inekten sonra gelen kadına haklarını verdi ve bu kadın cumhuriyet sayesinde bunları söyleyebiliyor. Tekrar kul olmaya meraklı ne çok meraklı tip varmış boyle.
sevgili murat bardakçının eleştirilerinin hedefi olmuş, kendisini ikaz mahiyetindeki yazısında azarı yemiş hanedan üyesidir. zira çoktan haketmiştir kendileri.
SULTAN Abdülhamid'in torununun torununun çocuğu olan Nilhan Osmanoğlu yahut şu andaki resmî adı ile Nilhan Vatansever, "Son Halife Abdülmecid Efendi'nin evinde Koç tarafından açılan sergi durdurulmalı! Kuzguncuk'ta bulunan sergide sanat adı altında rezalet!!!" diye bir tweet attı ve adamlar gidip Halife'nin köşkünü bastılar!
Nilhan Vatansever'in böyle bir hadiseye neticesini tahmin ederek veya etmeyerek sebep olması büyük hatadır ama asıl mesele Son Halife Abdülmecid Efendi'nin çıplak yahut giyinik tablolar yapmış olması değildir. Şimdiye kadar suskunluğunu ve asaletini koruyan ve bazı kesimlerden saygı gören bir aileden, Nilhan Hanım'ın birkaç senedir ettiği sözler sebebi ile nefret edilmeye başlanmıştır.
ARADA ÇOK FARK VAR!
Açık söyleyeyim: Türkiye'deki "hanedan" merakı 1980'lerin başından itibaren gazetelerde yaptığım yayınların ve çıkarttığım kitapların ardından yaygınlaştı.
Daha da samimi şekilde ifade edeyim: Osmanoğlu ailesinde o senelerde Orhan ve Osman Efendiler ile Neslişah, Hanzade, Neclâ, Fevziye, Dürrüşehvar, Mukbile ve Hümeyra sultanlarla hanımsultanlar yerine ailenin şimdiki bazı mensupları olsa idi böyle bir işe asla kalkışmazdım!
Aile hakkında benden önce sade suya tirit yayınlar yapılmıştı ama Osmanoğulları'nı geniş şekilde anlatan ve daha önemlisi bu işi siyaset ve ideoloji bulaştırmadan yapan bir yayın yoktu. O zamana kadar suskun kalan ve özellikle de gazetecilerden uzak duran Osmanoğulları'nın birçok mensubu ilk defa benimle konuştular, ucuz gazeteciliğe tevessül etmediğimi farketmeleri üzerine birçoğu ile aramızda yakın bir dostluk kuruldu, hattâ bazıları aile arşivlerini de bana emanet ettiler.
Hanedan merakının dönüm noktasını ailenin Fransa'da yaşayan en yaşlı erkeği, yani "reisi" olan Şehzade Mehmed Orhan Osmanoğlu'nu 1992'de Türkiye'ye gelmeye ikna etmem ve memleketini 68 sene aradan sonra bir haftalığına ziyaret eden yaşlı şehzadenin Çırağan Sarayı'ndaki günlerini gazetelerin manşetlerden vermeleri teşkil etti.
Türkiye'de Osmanoğulları ile ilgili merak işte böyle başladı ama ailenin o senelerde hayatta olan mensupları ile şimdiki bazı mensuplarının davranışları birbirinden çok farklıydı...
'ASALET'iN GEREKTiRDiĞi...
Suskun kaldıkları, olur-olmaz yerlerde görünmedikleri ve "konuşmadıkları" için bir kesimin gözünde saygınlıkları vardı. Atatürk'ün aleyhinde tek söz etmez, "Bize yakışmaz" deyip başkalarına da ettirmezlerdi, çünki gerçek "asalet" bunu gerektirirdi. Çoğu büyük maddî sıkıntı çekmişti, bazıları o senelerde de sıkıntı içerisinde idi ama Türkiye'den kenarda-köşede kalmış ve sürgün senelerinde ellerinden çıkartamadıkları küçük şahsî mülkleri dışında bir talepte bulunmadılar. "Düğünüm dedemin sarayında yapılsın", "Suada bizimdir", "istanbul'un bilmem hangi semtleri büyükbabamız Sultan falancaya aittir" diye konuşmak hatırlarına bile gelmedi; saraylar ile kasırların padişah mülkü olmadığını, buraların hanedana "Hazine-i Hassa'nın tahsis ettiği birer lojman" kimliği taşıdığını biliyorlardı. Belediyelerin düzenlediği etkinliklerde dedelerine övgüler düzdükten sonra "Canımıza yetti parlamenter sistem" gibisinden saçmalıkları onlardan işitemezdiniz, zira kültürlü idiler, dünyayı bilirler, en az iki-üç lisanı mükemmel şekilde konuşurlardı ve çok daha önemlisi, ayakları da yere basardı!
Hele, torunu falan olmadıkları Halife Abdülmecid Efendi'nin köşkünde açılan sergi hakkında tweet atmayı akıllarına getirmelerini bir tarafa bırakın, böyle bir işi onlara izah edebilmenin bile mümkinatı yoktu!
Şimdi babası ile tanışıklığım uzun seneler öncesine dayanan ve çocukluğundan itibaren bildiğim Nilhan Osmanoğlu Vatansever'e hatırlatmak zorundayım:
Artık lutfen konuşma Nilhancığım! Konuşma, zira söylediklerin tepki ile karşılanma sınırını çoktan aştı ve şiddete sebep olmaya başladı! Sergi basmaya bile tevessül edecek dar bir çevrenin gözünde "Sultan Efendi" olabilirsin ama toplumun hemen her kesiminde hiç de hoş olmayan ve sertten de öte tepkiler gördüğünü ve daha da önemlisi, sözlerinin Osmanoğlu ailesine karşı bir nefret hâlini aldığını farketmeye çalış!
ingiltere den döndüğünde modern bir kadın çizgisi çizen birisinin, kulağına dedelerinin toprakları senindir diye fısıldadıktan sonra bunların peşine düşen ve finalde kapanan gereksiz biri.