bugün

milliyet gazatesinde yakan top adlı köşesi ile salı ve cuma günleri yazan, bayan spor yazarı.
(bkz: beğenerek takip etmekteyiz)
futbol ve hakem eskisi futbol yazarlarinin ilkokul kompozisyon ya da kahve geyigi seklinde yazilarindan bikmis futbolseverlere yakar top kösesiyle biraz nese getirmis milliyet yazari.
ince bir zekaya sahip olan, okunduğu zaman genellikle kırıp geçiren bayan spor yazarı.
bugün yazdığı bir bölümle çok acı noktalara (!) parmak basmış yazardır...

--spoiler--
YO-RUM-SUZ!
28 Eylül 2006'da oynanan Randers maçı sonrası: Kupa bizi bekliyor

Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım, 3-0'lık Randers maçının ardından iddialı açıklamalarda bulundu. Tecrübeli başkan, Fenerbahçe olarak çok büyük düşündüklerini ve önceden hayal gibi görünen hedefleri, gerçekleştirebilecek seviyeye geldiklerini vurguladı. Aziz Yıldırım şunları söyledi: "100. yılımızda UEFA Kupası'nı müzemize götürmek istiyoruz. F.Bahçe, muhtemel rakiplerimiz arasındaki Sevilla, Newcastle United, Panathinaikos, Parma, Ajax, Bayer Leverkusen, Feyenoord, Auxerre, Sparta Prag, Celta Vigo, Glasgow Rangers, Paris Saint Germain, Lens, AZ Alkmaar, Basel ve Club Brugge'dan daha kaliteli bir takım. O kupaya talibiz. Gerekirse kadro olarak daha da güçlenerek, kupada mutlu sona ulaşacağız."

Final oynayacak düzeye geldik
F.Bahçe Asbaşkanı Şekip Mosturoğlu, "Artık UEFA Kupası'nda final oynayacak düzeye geldik. Deivid attığı golle Fenerli oldu. 100. Yılımız'da kenetlenerek, ligde ve Avrupa'da altın çağımızı yaşayacağız" dedi.

25 Nisan 2007 Çarşamba, Fenerbahçe-Beşiktaş Kupa maçı öncesi: Beşiktaş elenecek

Beşiktaş'la Saracoğlu'nda oynanan maçlarla ilgili olarak son günlerde çıkan gazete haberlerinde, özellikle Beşiktaş'ın gerek skor, gerekse Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu'nda oynanan maçlar anlamında şanslı olduğu yönünde kamuoyunda oluşan istatistiklerle ilgili olarak Fenerbahçe resmi yayın organlarına açıklamalarda bulunan Aziz Yıldırım "Bu maçı Fenerbahçe ve onun büyük taraftarı kazanacaktır. Beşiktaş yarın oynayacağımız maçla Türkiye Kupası'ndan elenecektir" dedi.
Kuruluşunun 100. yılında Beşiktaş'ı Kupadan elemek için her bakımdan hazır olduklarını da ifade eden Aziz Yıldırım "Özellikle 100. yılımızı kutladığımız şu günlerde başından beri söylediğimiz şey, Fenerbahçe Spor Kulübü'nün tüm branşlarında başarı yaşamaktır. Profesyonel futbol takımımız iki kupayı da alarak müzemize getirecektir. Yarın yapacağımız maçla, rakibimizi kupadan eleyecek güçte ve kuvvetteyiz. Bu maçta tribünlerimizi dolduran taraftarlarımız 90. dakika süreyle desteklerini versinler, oyuncularımız varlıklarını sahada hissettirsinler. Türkiye Kupası hasreti için camiamıza bu yeter" diye konuştu.
--spoiler--
milliyet'te yazan beşiktaşlı bir spor yazarıdır.
bugünkü yazsında, bir kez daha beşiktalşı duruşunu göstermiş olan spor yazarıdır. sinan engin'e yapılabilecek en doğru teşhislerle giydirmiş, alkışı sonuna kadar hak etmiştir.

--spoiler--
Yok böyle renkli menajer

Uuzun söze gerek yok. Oynamaya değilse de yazmaya yerim dar. Yorumcu-menacer ve bunların muhteşem karışımı ve karıştırıcısı Sinan Engin, ruhundaki hezeyanları kulübe, takıma ve taraftara aşılamayı başardı. Oysa ki o, başarı denen şeyi sadece şampiyonluğa sabitlemişti. Görmeli ki şampiyon olmadan da birçok şey başarılabiliyor. O bunu hakkıyla yaptı; ama bu sırada 104 yılda ilmek ilmek örülen değerler ve itibar yerle bir oldu. Olsun! Sevgili menacerimiz için başarıya giden yolda her şey mübah. Merakım şudur; başarıya gidilen yolda böylesi başarısızlıklar da mübah mıdır?
Sivas maçının bitimiyle, uzatılan mikrofonlara, gözlerini devirip mahsun bakışlarla demeç verdiğinde, insan ruhunun felsefeye mesele çıkartan bencillik meselesine ek konular çıkardı Sayın Engin. Tabii ki farkında bile olmadan.
Menacer Sinan Engin diyor ki; "şampiyonluk yolunda çok büyük yara aldık." Ardından başlıyor taraftarı eleştirmeye. Eğer takıma destek olsalarmış bu maç kazanılırmış...
Sinan Engin ciddi mi, yoksa hepimizle kafa mı buluyor bir an emin olamadım. Eğer ciddi olsaydı, sadece bir hafta önce "sahaya PAF takımla çıkacağız" demecini verir miydi sevgili Başkan'ıyla birlikte? Ve tabii yanındaki ligden çekilme tehdidi promosyonuyla birlikte. Bu şampiyonluk denen illet, bir haftada mı değer kazandı? Yönetme becerisi, değerler, etik diye tabir edilen her şeyi bir haftada yerle bir ettikten sonra şampiyonluk yolunda alınmış yaradan ne zarar gelir ki?

Şampiyonluk nedir?
Bu basit soruya, "Bizim sevgimizin yanında hiçbir şey!" cevabını verir Beşiktaş taraftar kültürü. Fakat gene de insan ruhu sevmek kadar, sevilmek de ister. Şampiyonluğu da hasretle bekler insanlar ve pek tabi haklarıdır da. Ancak her şey değildir. Şükür ki o tribünler bu ruha sadakatlerini yitirmiyor...
Sivas maçının ardından takımın değil kendisinin protesto edildiği gerçeğini, ucuz demeçlerle geçiştirmeye çalışan ve bu tip manevralarla herkesi kandırabileceğini sanan Sinan Engin, önümüze yine yeni ve yeniden 100. yıl şampiyonluğunu sürüyor. Ve bu artık kabak tadı veriyor. Başarıda, kendisi ve sevgili başkanı dışında herkesi yok sayan zihniyete, içimden "Kupanı da al git!" demek geliyor ama...
Madem bu kadar mahir bir menacerdir kendileri, öyleyse görevde oldukları 99. ve 101. yılların açıklaması nedir? Bir cevap hep vardır ve bulunur değil mi? Luce gibi bir kurban mesela!
Kerameti kendiyle özdeşleştiren Sinan Engin, son 13 yılda bir kez şampiyon olunduğunu ve bunda da kendisinin payı olduğunu söylüyor. Oysa, telefon kayıtları diyor ki; "Şampiyonlukta hiç mi payımız yok Sinan!" Büyük ağabey soruyorsa başkaları da sorabilir sanırım. Peki ya Beşiktaş taraftarı? Taraftarın hiç payı yok mu?

Sitemkar Engin
Tribünlere sitem edip futbolcusuna timsah gözyaşı döken Engin, Liverpool maçının ardından suçu futbolculara atarken malzemenin kötülüğünden dem vurmamış mıydı? Ve ocak ayında başlayacak olan revizyondan söz etmemiş miydi? Şimdi o futbolculardan keramet beklerken suçu tribüne atmak da neyin nesi?
işte tüm bunlar Sinan Engin'in değişken yüzünün göstergesidir. Yorumcu Sinan Engin keskin kılıçlarla eleştirirken, menacer Sinan Engin kendinden başka herkesi harcayabilecek kadar gözü kara olduğunu gösteriyor. Şimdi ben de gönül rahatlığıyla yazabilirim: "Beşiktaş'ı köy takımına çevirdiniz. Hem de idari anlamda. Böyle durumlarda sarıldığınız en iyi silah olan demogoji de sadece sizi olduğunuzdan daha kötü durumlara düşürüyor..."
Kameralara gözlerini süzerken giderse birileri gibi tazminat almayacağını da belirtiyor. Hala tehditkar, hala ucuz yoldan delikanlı kültürü... Kim o birileri? Neden diz kapağına çalışır gibi bir yerlere mesaj verme anlayışı? Neden üçüncü sınıf taktikler? Ayrıca tazminat neden kötü? Bilmeyen de Sinan Engin'i kulüpte gönüllülük temelinde çalışıyor zanneder. Bu ne absürd komedidir? Ve ben hala niye bu olaylara yeni tanık oluyormuş gibi sinirleniyorum?
Aslında daha yazacak çok şey var; ama dedim ya yerim dar. Son söz yerine şunu söylemek istiyorum sadece: Yorumcu Sinan Engin, Jean Tigana için, dünyada bu renk bir hoca olmadığını buyurmuştu. Peki böyle renkten renge giren bir menacer dünyanın neresinde görevinde kalabilir ki?
--spoiler--

ayrıca, objektif bir yazardır, yeri geldiğinde kendi gazetesini bile eleştirir...

--spoiler--
Bir eleştiri ve öneri!

Geçtiğimiz pazartesi milliyet.com.tr'de "inönü'de yıkımın fotoğrafları" başlıklı bir foto galeri yayınlandı.
Foto galeriyi yapan arkadaşa göre, futbolculara tepki gösteren bir pankart açılmış tribünlerde... Pankartın tamamını görmeyenler fotoya bakınca taraftarın gerçekten de futbolculara tepki gösterdiğini zannedebilir. Anlaşılan galeriyi yapan arkadaş da pankartın tamamını görmemiş ve elindeki fotonun altına kendince bir yorum yazmış. Belki de Sinan Engin'in maç sonrası konuşmasını dinlemiştir... Sinan Engin de yönetime ve kendisine gösterilen tepkiyi futbolculara gösterilmiş gibi anlatmıştı ya maç sonrasında...
Oysa futbolculara tepki olarak "O forma kutsaldır, nasip olmaz herkese" denmişti sadece...
Oysa pankart medya eleştirisiydi...
Tepki, Beşiktaş Liverpool'u istanbul'da 2-1 yenerken başarıya ortak olup 'yendik, devirdik" diye yazarken, Liverpool'daki 8-0'lık sonuçtan sonra "kahrettiler", "utanmazlar" ve benzeri başlıklar atanlaraydı...
Tepki, Beşiktaşlı futbolcuların maçtan önce toplu olarak çektirdikleri fotoğrafı neredeyse tam sayfa verip futbolcuların gözlerine siyah bant koyanlaraydı...
Neyse... Konuyu uzatmanın bir gereği yok... Başkalarını eleştirip de yazdığım gazetenin sitesinde yapılan yanlışı görmezden gelecek değilim elbet...
Bir şey yazarken on yerden araştırıp da yazıyorum yanlışa düşmemek için... Kendime ve okurlarıma saygımdan... Yanlış bir şey yazarsam ya da yanlış anlaşılırsam bunalıma giriyorum neredeyse... Sonraki yazımda düzeltme ihtiyacı hissediyorum yanlışı ya da yanlış anlaşılmayı...
Galeriyi yapan arkadaşa da önerimdir. Böyle önemli bir işi yaparken, eğer art niyetli değilse, daha da dikkatli olmalı... Çünkü size duyulan güveni kaybetmek çok kolay, geri kazanmak ise çok zordur...
--spoiler--

http://www.milliyet.com.t...7/11/16/spor/yyilmaz.html

iki muhabbet etme fırsatı bulmamdan dolayı da, ayrıca gurur duymama sebep olan büyük beşiktaşlı, büyük şahsiyet.
bugünkü yazısında kadın başına(!) selçuk yula denilen kişimsiyi itin g.tüne sokup çıkarmış olan yazar. hem de hiç hakaret etmeden, hem de somut örnekler vererek...

ben selçuk yula olsam, insan içine çıkamam bu yazıdan sonra. tabi, selçuk yula'da anlama kabiliyeti olsa durum bu hale gelmezdi.

bu ülkenin spor yazarlarının %10'u nilay yılmaz gibi olsa, her şey çok daha güzel olur.

--spoiler--
Anlayana...

Köşeden köşeye yanıt uçurulmasından oldum olası hoşlanmam. Tamam, okunurluğu artırabilir; ama...
Eleştirdiğim insanlardan bazen telefon ya da mail geliyor. Karşılıklı fikir teatisinde bulunduğumuz da oluyor. Ancak Yula, bu yolu seçmeyip "17 senedir yazdıklarının yüzde 90'ı doğru çıkmış biri olarak onu pek ciddiye almam" diye başlayan ve ciddiye almadığının kanıtı olarak da uzuuun bir yazı yazınca, kendisini ciddiye aldığım için buradan uzuuuun bir yanıt vermek farz oldu.
Yula, "Amigo yazarlık bir kulübü tutmanın yolundan geçer ve şu anda medyamızda herkes rengini belli etmiş, kulüp yazarlığı görevini sürdürmektedir. Holigan yazarlık ise başkadır ve tehlikelidir. Anlamı da sadece ve her daim bir kulüp hakkında düşmanca duygular beslemektir. Bunlar için başka kulüplerin önemi yoktur. Varsa yoksa o kulübün taraftarı, başkanı, yönetimi, teknik heyeti ve futbolcularıdır. Başarılar asla konuşulmaz, alkışlanmaz. Mesela inter'i, PSV'yi yerle bir ederken olumlu tek görüş belirtmemek ya da 'Anderlecht'e elensin de Zico çeksin gitsin' demek holigan yazarlığın en güzel örneklerindendir" demiş. Güzel demiş. iyi de ben üstüme hiç alınmadım. Kimi tarif ettiğini de kendisi bilir. Evet, Beşiktaşlıyım ama daha geçen hafta Sinan Engin'i, ondan önceki hafta da Demirören'i eleştirdiğim için muhtemelen, hiç üstüme alınmadım. Yapılan yanlışları görmeyecek kadar fanatik olmadığım, sandığı gibi dünyayı siyah-beyaz görmediğim, tuttuğum takıma at gözlüğüyle bakmadığım için de olabilir. Ya da ne bileyim, Zico'yu hoyratça eleştirenleri eleştirdiğim için belki de.
Mevlana ne güzel demiş, "siz ne kadar anlatırsanız anlatın, anlatabildiğiniz ancak karşıdakinin anladığı kadardır" diye... Oysa Yula yazımı bir kez daha okursa görecek ki, eleştirim sadece ona değil, "başarı için her yol mübah" zihniyetiyle ibrahim Kaş'ın sakatlanmasına sevinenlere yönelikti. Selçuk Yula bunu işleme biçimiyle o günkü yazarlar arasında bir adım öne çıkmıştır. Doğal olarak bu yazar zümresini sembolize etmesi bakımından dikkate değerdir. Hoş kendisi anlayamamış ama olsun. Futboldan anlıyormuş ya, bu yeter sanırım.

8 gol yemek ayıp değildir!
Oysa anlaşılmayan bir şey var. Ve bu futbola dair değil, hayata dairdir. 8 gol yemek üzücü bir şeydir ama ayıp da değildir. Belki de ayıp olan sürklase olmuş bir rakibe, "onların da ailesi, çocukları var" diye düşünmeyerek 8 gol atmaktır. Ve Türkiye liginin kayıtlarına bu ayıp Beşiktaş'la geçmiştir. Çünkü zamanında rakibine 10 gol atmıştır. Fakat bu oyunda öğrenilmesi gereken şeyleri acı çekerek de öğrenmek gerekiyorsa 8-0 hiç ayıp değildir. Meseleye şu tarafından da bakılabilir. Artık o takımın oyuncularını hiçbir şey yıkamaz. Çekilmesi gereken acıyı fazlasıyla çekmişlerdir.
Mesele 17 sene karış karış Samandıra-Dereağzı arasında taban çürütmek değildir. Mesele o yollardan geçerken nereye, nasıl baktığımız ve baktıkça neler öğrendiğimizdir. 17 senede sadece futbola dair bir şeyler öğrenmişsek reankarnasyon denen faraziyeye duacı olmaktan ötesini dileyemem...
8-0'lık mağlubiyetten sonra rakip taraftarların zekice espriler üretmesi de ayıp değildir; hatta gayet hoştur. Ancak, yazar sıfatını taşıyanların çok zekice bir şey bulmuşçasına ilkokul çocukları gibi ikide bir "Avrupa'da 8 gol yiyen takım" diye yazması ayıptır. Ve bunu zamanında galibiyete hasret kalmış bir ülkenin futbolcuları yazarsa bu ayıptan da ötedir. O zaman bugün şampiyonaya giden futbolculara şu hak doğar. Dönüp derler ki "Zamanında bize ne bıraktınız da ne istiyorsunuz?" Ama hayat devam ediyor ve gelecekte kimin 9 gol yiyeceği de belli değildir.

Takım ruhu nerede?
Bosna-Hersek maçında kalede Rüştü vardı. Hani o 8 gol yiyen takımın oyuncularından biri. Terim hala hata yapıyor yani. Acaba Avrupa'da sitayişle bahsedilen bir alternatif olmadığından mı Terim travma mağduru bir oyuncuya şampiyona şansını emanet etmiştir?
Selçuk Yula, 8-0'lık ingiltere maçında bacağı kırık olduğu için oynamadığını ve hiç 8 gol yemediğini belirtiyor. Ben daha ne yazayım ki? O 8 golü herkes yedi; ama biri farkına varmamış. Ve o milletçe yaşanan travmadan etkilenmemişse futbolun en temel kuralı olan takım olma prensibinden yoksun ruh haliyle futbolu nasıl öğrenebilir ki?
Bu eski futbolcu yazarların çoğunda, futbol oynamış olmanın verdiği ukalalıkla hep yukarıdan bakma, üst perdeden konuşma gibi bir durum mevcut. Zora geldiği vakit hep bengay kokusunu bilmemekle itham ediliyorum. Ancak bengay kokusunun zihin açıcı bir dermanı olduğuna dair bir bilgi de henüz kayıtlara geçmedi. Geçti de ben mi duymadım yoksa?
Kaldı ki, atomu parçalamaktan değil, 5 yaşında bir çocuğun bile anlamayı başardığı, en zor kuralı ofsayt olan bir spordan bahsediyoruz, kadınların anlamaması düşünülebilir mi? Yapmayın Allah aşkına... Futbolu hayatın en önemli gizi zannetme yanılgısı sürdükçe biz böyle çok yazı okuruz.
Hadi ben yine de hazretlerinin dediği gibi futboldan anlamıyor olayım... Böyle bir iddiam da olmadı zaten, ama futboldan olmasa da insanlıktan anlarım. Ve zaten yazımda futboldan değil insanlıktan bahsettim. Birileri anlamamış; ama şükür ki anlayan birçok insan var.
Anlayana, ben yazımda sadece Kaş'ı değil Gökhan Gönül'ü de savundum. Üç maç oynamış bir oyuncuyu en tepeye çıkarıp sonra da en tepeden düşürmeleri çok gördüm. Bu Gökhan Gönül'ün başına da gelmesin, mağdur olan takım arkadaşının ruh halini de hissetsin diye yazdım. Bunları anlamak için sanırım ille de kadın yazar olmak gerekmiyor. Hatta Çakar gibi devam edeyim, yazar olmak bile gerekmiyor.

Son söz!
Yula, Beşiktaşlı bir yazar olsaydı ve 8-0 yenilen Fenerbahçe, milli maçta sakatlanan ve "oh olsun" denilen Gökhan Gönül, yerine giren de ibrahim Kaş olsaydı yine aynı yazıyı yazardım. Hem de daha ağırını... Bundan şüphesi olmasın!
--spoiler--

http://www.milliyet.com.t...7/11/23/spor/yyilmaz.html
şu koca medyada beşiktaş'ı takip eden kişiler içinde beşiktaş'ı düşünen birkaç kişiden biri. bugün yönetim hakkında yazdığı yazıyla hislerimize bir kez daha tercüman olmuştur. ellerine sağlık diyoruz.

--spoiler--
Sinan Engin transfer sezonuna başlarken "Taraftarın takımda görmek istemediği futbolcularla ilişkimizi keseceğiz" demişti... Baki'nin dediği gibi "önce kendilerine baksınlar".
Taraftar bu yönetimi de, bu menaceri de istemiyor.
--spoiler--

http://www.milliyet.com.t...D%20istemiyor!&ver=44
şeytan * çarpmış köşe yazarıdır.
milliyet spor'un eski yazarlarından birisidir. beşiktaşlıdır. ancak hala devam edip etmediğini bilmesek de rıdvan dilmen ile birr ilişkisi oldugunu tüm medyaca biliniyordu.

NTV yorumcusu Rıdvan Dilmen'in dinlettiği öne sürülen ünlü futbolcu Tanju Çolak ile internethaber'den Nur Akman görüşmesi hakkında bir spoilerı da paylaşalım.

--spoiler--
Bu iddiaları Tanju Çolak'a sorduk. Çolak tüm sorularımıza samimiyetle yanıt verdi.
"Dün sabah beni aradılar. 'Vatan Caddesi'ne gelin' dediler. 'Hayırdır' dedim. 'Müştekisin' dediler. 'Müşteki ne demek?' dedim. Mağdurmuşum, avukatımla istanbul Emniyet Müdürlüğü'ne gittim" dedi.
Tanju Çolak yakın arkadaşı Rıdvan'ın kendisini neden dinlettiğine ilişkin ser verip sır vermiyor.
Ancak iddialara göre neden kıskançlık!

iddialara göre; Rıdvan Dilmen 2 senedir Nilay Yılmaz isimli bir gazeteciyle yasak ilişki yaşıyor. Hatta medya ve spor camiası bu ilişkiye çok yakından tanık...

Tanju Çolak'ın bu ilişkiyi tasvip etmediği ise diğer bir iddia. Kulaktan kulağa şu bilgi dolaşıyor: Çolak, bu ilişki yüzünden evini ihmal eden Rıdvan'ı uyarıyor ve Rıdvan da onu dinletmeye başlıyor.
--spoiler--

medyaspordan bir alıntı da aşağıda.
--spoiler--
Milliyet Gazetesi spor yazarlarından Nilay Yılmaz‘ın işine dün son verildi. Normal şartlar altında bir arkadaşımız işsiz kaldığı için üzüleceğimiz bir haber bu. Bu köşede yer bulması mümkün olmazdı. Sektörel bir üzüntü olarak kalırdı. Ama Nilay Yılmaz sıradan bir isim değil. Telekulak skandalında Rıdvan Dilmen’in dinlettiği iddia edilen sevgilisi. Ben bu haberi yani Nilay Yılmaz’ın işten çıkarılacağını, skandalın ilk gününden beri biliyordum. Nilay Hanım’ı tanıdığımdan filan değil. Bu işlerin bu ülkede hep böyle gelişmesinden, bedelleri hep kadınların ödemesinden. Erkeğin elinin kiri olmayı, bizim cinsimizin yüzyıllardır iyi bildiğinden.

Ama yakın çalışma arkadaşları onun işten çıkarılma kararının olayların duyulduğu ilk gün verildiğini biliyorlardı. Bana da önceden haber verdiler işten çıkarılacağını. Neredeyse bir aydır ben de biliyordum.

Dün kaçınılmazın gerçekleştiğini öğrendim son telefonda. Haberi veren arkadaşımın numarasını görünce anladım Nilay’ın köşesinin adı gibi yakan topa kurban gittiğini. Geçen Hafta Rıdvan Dilmen NTV ile milyonlarca dolarlık bir anlaşma imzaladı. Kariyeri tam gaz ilerlemeye devam ediyor yani. Daha fenası, Milliyet Nilay’ın işine son verirken Rıdvan orada yazmaya devam edecek.

Üstelik Nilay o davanın da mağduru. Evli sevgilisi tarafından telefonları dinletilmiş.

Çok haksız ve medyada erkek egemenliğinin nasıl sonuçlar verdiğini görmek için önemli bir olay. Bunu yazmak zorunda olduğum için çok üzgünüm! Artık, yorumlarına bayıldığım, “Bu gol olur” dediğinde futbol topunun sözünden çıkmadığı Rıdvan’ı izlemek benim için daha da zorlaştı!
--spoiler--

medyada bu kadar haber çıktıktan sonra ansızın yazılara son veren bir bayan yazara özel hayatı nedeniyle değil spor ve özellikle futbol hakkında yazdıklarıyla hatırlamak isterdim.
kötü bir spor yazarı. eksik bilgilerle kelime oyunu yaparak bir ergen beşiktaşlı kadar fikir üretebilmekte. özellikle q7 üzerinden fikret orman'a geçirmeye çalıştığı yazısı bunu kanıtlar nitelikte. fikret orman q7 hakkında, biz onu gece hayatı, disiplinsizlik gibi konular yüzünden göndermedik, mali sıkıntılar yüzünden gönderdik' dedi. nilay yılmaz ise bunu şöyle aktarmış köşesinde 'q7 iyi çocuk, hiç gece hayatı falan olmaz, alkol almaz, sigara içmez' şeklide aktararak güya fikret orman çark etti demeye getiriyor, hatta direk diyor.

oysa fikret orman dedi ki: 'q7 ile gece hayatı ya da disiplinsizlik gibi sorunumuz olması, esasında iyi insan ama kulüp kötü bir dönem geçirirken bizi mali olarak zorladı. çünkü kendisi yanlış şartlarda getirildi, bir dünya yıldızı havasında getirildi, o refleksle de yanlış hareketler yaptı. şimdi ise kendisi beşiktaş'ta oynamak istediğin söyledi, bizim şartlarımızı kabul ederse ve bu kadar istekliyse gelir. zaten o tipte bir futbolcu arıyoruz' dedi.

ayrıca hala mantıklı taraftarın bir kısmı hala temkimli q7 hakkında, çünkü aşırı sevgi kendisinin ve diğer portekizlilerin götünü aşırı kaldırmıştı.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar